güneşe aşık gece;

253 62 101
                                    


Gece Sözmen;

Her şey üst üste geldiğinde en tepeye çık, kaldır kafanı ve gökyüzüne bak. Güneş bir gün muhakkak doğacak.

İçimden kendime verdiğim telkinlere devam ederken kafamı bulutların esiri olan gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes çektim içime. Her kötü yaşanmışlık bir sağlam tecrübeydi. "Tecrübe kelimesinin kanlı canlı hali de benim." diye mırıldandım kendi kendime. Ama sorun değildi, hâlâ umudum vardı. Hâlâ bir şeyleri düzeltebileceğime, kendimi iyileştirebileceğime, hayatımı rayına yeniden oturtabileceğime inanıyordum.

Ne yazık ki annem benim düşündüğüm gibi düşünmüyordu. Bu nedenledir ki, şu an bir psikiyatri kliniğinin bahçesinde ilerliyorduk. Nihayet isteksiz adımlarım büyük binanın kapısından içeri girmiş, annemle birlikte bekleme salonundaki banklardan tekine oturmuştuk. İçeriden birinin adımı söylemesini beklerken gözlerim etrafı inceleyip gördüklerini beynime yerleştirmekle meşguldü. Bizim oturduğumuz banktan biraz uzakta kısa saçları ve zemine kilitlenmiş bakışlarıyla dikkati kendinden uzaklaştıran bir kız vardı. Bileklerinde sargılar vardı ve gözlerinin altında mor halkalar. Ona intiharı düşündürecek kadar kötü ne yaşatmış olabileceklerini düşündüm, birçok ihtimal sıralandı kafamda. Onun için üzüldüm... Eğer elimde olsaydı, ona bir hayat armağan ederdim. Bileklerindeki sargılara resimler çizip bir daha onlara ihtiyaç duymaması için güzel şeyler fısıldardım kulağına. Güldüremezdim belki ama denerdim güldürmeyi. Çünkü her insan hak eder gülmeyi...

"Gece Sözmen!"

Adımı duyar duymaz ayaklanan annem dikkatimi tamamıyla dağıttığında ona eşlik edip ayağa kalktım. Peşi sıra girdiğim büyük oda rahatsız edici bir sessizliğin esiriydi. Karşımızdaki masanın arkasında oturan genç adam psikoloğum olmalıydı. Annemin sahte öksürüğü ile genç doktor kafasını kaldırıp bize baktı.

"Ah, buyurun! Oturun lütfen." dedi ayağa kalkıp eli ile masanın önündeki büyük koltuğu göstererek. Gösterdiği koltuğa annem ile yan yana oturduktan sonra gözlerimi yeniden müstakbel doktoruma diktim. Mesleğinde yeni olmalıydı, oldukça gençti.

Gülümseyerek önce anneme, sonra bana baktı. "Gece Sözmen." dedi bana bakarak. Onaylamamı beklediğini düşünüp gülümseyerek başımı salladım. "Siz de annesi olmalısınız." derken bakışları anneme dönmüştü.

"Evet." dedi annem kısaca. "Annesiyim."

"Pekala, öncelikle belirtmem gereken bir şey var; görüşmelerimi hastam ile baş başa yaparım, seanslarda bu odada bulunamazsınız ve Gece istemediği müddetçe hiçbir seansın içeriğini bilemezsiniz."

"Biliyorum biliyorum." dedi annem çabucak. "Ben sadece bugünlük buradayım, Gece hakkındaki asıl endişemi size söylemem gerektiğini düşündüm."

Ben gözlerimi devirirken doktor gülümsedi. "Tabii, dinliyorum. Yalnız yaşadıklarını anlatmamanızı rica ediyorum, endişelendiğiniz meseleyi ayrıntı vermeden söylerseniz sevinirim."

Annem yine aceleci bir tavır ile başını salladı. "Gece'nin fazla iyimser olması beni korkutuyor." dedi ciddiyetle.

Kendimi tutamayıp güldüğümde, annem dirseği ile dürterek uyardı. Doktor ise şaşkın bir şekilde annem ile benim aramda gezdiriyordu bakışlarını. "Üzgünüm." dedim ellerimi hafifçe kaldırarak. "Çok üzgünüm." Değildim. Aksine içimde büyük bir kahkaha tufanı şaha kalkmış bekliyordu ve ben daha ne kadar onu içimde tutabileceğimi bilmiyordum.

Annem sabır diler gibi kafasını sallayıp yeniden doktora döndü. "Tuhaf geldiğini biliyorum ama oldukça ağır şeyler yaşadı. Bu kadar iyimser olması beni korkutuyor, içine attığını biliyorum ama bunu da kabul etmiyor. Üzüntüsünü dışa vurmuyor, acısını gizliyor, sürekli mutluymuş gibi davranıyor ve bu gittikçe daha da endişelendiriyor beni. Normal insanlar üzüldüğünde ağlar, benim kızım gülüyor... Anlıyor musunuz?"

GÖKKUŞAĞINA SAHİP GECEWhere stories live. Discover now