dürtülerin yönlendirmesi;

63 8 13
                                    


Gece SÖZMEN;

Güneş, günü aydınlatmaktan çok içimi ısıtmak için doğmuştu sanki bugün. Gözlerimi araladığımda yüzüme doğrudan vuran ışığı gözlerimin kamaşmasına neden olsa da, şikayetçi değildim. Güneşli havaları severdim. İçimi ısıtırdı.

Yatağımda oturur pozisyona gelmeden hemen önce yüzümü yastığıma bastırıp derince bir nefes çektim içime. Savaş'ın kokusu sinmişti ama çok az belli ediyordu kendini. Yine de mutlu oluyordum kokusunu aldıkça. Onun o yastığa temas ettiğini düşünmem bile gülümsemem için yeterliydi. Onun uzandığı yatakta uyumuştum, onun kokusunun sindiği yastığa sarılmıştım, onun dikkatini çeken yıldızlarıma bakmıştım uzun uzun... Gerçek olamayacak kadar güzel olmasına rağmen gerçek olduğunu biliyordum. Bu daha da güzeldi.

Yüzümde aptal biri sırıtışın var olduğunu biliyordum. Bozmak için bir girişimde bulunmadım. Yatağımdan ayrılıp kocaman gülümsemem ile birlikte banyoya koştum. İşlerimi halledip yine koşarak mutfağa girdim. Annem kahvaltıyı hazırlamış, son rötuşları yapıyordu. Dudaklarımı yanağına sıkıca bastırıp geri çekildim. "Günaydın."

"Günaydın." dedi gülümseyerek. 

"Bu sofrada fazladan bir şeyler görüyor gibiyim..." dediğimde gülümsemesi biraz daha büyüdü. 

"Evet, Ferda ve ikizler gelecek." diye yanıtladı sorumu. "Eylem seninle daha yakın olmak istiyormuş. Onun da pek arkadaşı yok, belki birbirinize iyi gelirsiniz."

Son cümlesinde şüphe tohumlarının var olduğunu fark etmemek mümkün değildi ama ben istediğim için arkadaş edinmem konusunda da yanımda oluyordu. "Evet, iyi bir kıza benziyordu." diye mırıldandım düşünceli bir şekilde. "Ama benim bir buçuk saat sonra Umut'un orada olmam lazım, seansım var." 

Kaşlarını kaldırdı. "Ay bak ben onu unutmuşum tamamen! Bilsem yarın çağırırdım, tüh." dedi, hayal kırıklığı ile. 

"Neyse anne." dedim, omuz silkip gülümseyerek. "Ben Eylem ve Erdem ile konuşurum, seans sonrasında da görüşürüz biz onlarla."

Annem beni onayladığı sırada çalınan kapı ile ikimiz de harekete geçtik. Misafirlerimizi içeri aldığımızda, annem Ferda ablaya sarılmıştı. Ben ise Eylem ile kucaklaşıyordum. Erdem de ağırlığını tek ayağına vermiş, gülümseyerek sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Çok sıcakkanlı insanlardı. Öyle güzel gülüyorlardı ki, insana enerji veriyordu hepsi ayrı ayrı. Onlarla daha yakın olmayı ben de çok istiyordum. Yeni çevremde Savaş'tan sonra Erdem ve Eylem için de yer açardım hemen. Sonra onları Savaş ile tanıştırırdım belki. Savaş'ı ikna edebilirsem yani. Hep beraber eğlenceli anılar biriktirebilirdik. Bu ihtimal şimdiden beni heyecanlandırırken kendi kendime gülümsedim. Her şeyi en baştan, çok güzel ve sağlam bir şekilde oluşturabilirdim. Kendime yepyeni ve rengarenk bir dünya inşa edebilirdim!

"Bak, bunu senin için aldık." dedi Eylem, birden beni kendime getirerek. Gözlerimi kocaman açıp gülümseyerek ona baktım. "Saçlarınla da çok uyumlu olacak." 

Bana uzattığı hediye paketini alarak, gülümsememi genişlettim. "Ya, utandım biraz." dedim, dudağımı ısırarak. Masadaki herkes güldüğünde ben de güldüm ve paketi usulca açtım. İçinden çıkan taca hayranlıkla baktım bir süre. Papatyalardan ve papatyaların arasına sıkıştırılmış minik mavi çiçeklerden yapılmış bir taçtı. Saçlarımın uç kısımları mavi olduğu için bu saçlarımla çok uyumlu olacaktı, Eylem haklıydı.

"Çok güzelmiş ki bu." dedim koca bir gülümseme ile. "Çok teşekkür ederim."

Eylem de gülümseyerek, "Rica ederiz." dedi. "Dün görünce Erdem alalım dedi, aldık. Onun fikriydi yani."

GÖKKUŞAĞINA SAHİP GECEWhere stories live. Discover now