birtakım itiraflar;

19 3 8
                                    


Gece Sözmen;

Kalbim parmak uçlarımda atarken rehbere girmeyip; çoktan hafızama kazınan numarayı tuşlamaya başladım. Her rakamda biraz daha kuvvetli atıyordu kalbim, her rakam biraz daha hızlandırıyordu midemi yurt edinmiş kelebeklerin kanat çırpışlarını.

İkinci çalışın sonunda sesi kulaklarıma, ardından usulca kalbimin derinliklerine aktı. "Şirine?"

"Savaş, umarım rahatsız etmiyorumdur."

"Neden aradın?"

Evet, bildiğimiz Savaş. Güldüm, o gülmedi. "Aslında şey için aradım seni..." Doğru kelimeleri aradım ama aradığım kelime neydi bilmiyordum. Doğrudan konuya girmeliydim. "Biz güzel bir yere geldik, piknik için. Annem de burada, Eylem ve Erdem de var. Sen de gelir misin diye soracaktım?"

Bekledim, bekledim, bekledim. Telefonun diğer ucunda uyuyakaldığını düşünmeye başladığım anda cevap verdi. "Neden?"

"Senin de burada olmanı istedim, bir nedeni yok."

"Annenin bundan hoşlanacağını sanmıyorum." Sesi kararsızdı, bir yanı gelmek istiyordu. Bu ayrıntı yanak kaslarımın tamamını harekete geçirdi. Annemin beni uzaktan izlediğini biliyordum, bu kadar aşık görünmemeliydim. Ah, kimin umrunda? Herkes ne kadar kaptırdığımı çoktan anlamış durumda. 

"Eğer araba bulamazsan annem gelip seni alacak." dedim heyecanımı bastırmaya çalışarak. "Yani gelmek istersen."

"Bakarız şirine."

"Bakarız ne demek? Gelecek misin gelmeyecek misin?"

"Bakarız."

"Sana konum atacağım, bir saate burada olacağını düşünüyorum." Yine mi abartıyordum? Çok sıkmaya başladım. Çok üstüne gidiyorum. Bunalacak. Benden tamamen uzaklaşacak. Hayır, hayır, hayır. Sakin ol Gece, heyecanını içinde yaşamalısın.

"Belki gelirim, bilmiyorum."

"Peki, görüşürüz o zaman."

Telefonu kapattığımda bir süre karamsar bir şekilde etrafıma bakındım. Gelmeyecek... Neden gelsin ki? Sadece ben istediğim için mi? Tabii ki gelmeyecek. 

Arkama dönüp annemlerin yanına yürürken annemin gözleri hâlâ üzerimdeydi. Ona, gelmeye çalışacağını ama söz vermediğini söyledim. Halbuki böyle bir konuşma geçmemişti ama annem bana beklentiyle bakarken asıl konuşmayı anlatamazdım. Savaş'a her ihtimale karşı konum atıp Erdem ve Eylem ile sohbete daldım. Annemler yürüyüş yapmak istedikleri için yanımızdan ayrılmışlardı. 

"Baban ile annen ayrı sanırım." dedi Eylem tedirgin bir şekilde. 

Kafamı salladım. "Evet."

"Babanla görüşüyor musun?"

"Evet, görüşüyorum." dedim son görüşmemizi gözümün önümden uzaklaştırmaya çalışarak. "Peki sizin babanız?"

Erdem cevapladı sorumu. "Bizimki de yurtdışında şu an. Sanırım önümüzdeki ay dönecek."

"Orada mı çalışıyor?"

"Sadece kısa süreli bir iş için gitti." dedi Eylem hüzünle. "Tabii üç ay kime göre kısa onu bilemem."

Başımı sallayıp güldüm. Sohbetimiz okul, sınav ve istediğimiz bölümlere geldi. Eylem doktor olmak istiyormuş, Erdem ise avukat. Ben ne olmak istediğimden emin değilim. Psikolog olup insanların ruhlarındaki yaraları iyileştirmek için var gücümle çalışmayı çok isterim. Doktor olup insanların canını acıtan fiziksel yaralarına, onları mutsuz eden hastalıklarına çare bulabilmek için uğraşmayı isterim. Öğretmen olup insanlara bilgiyi, sevgiyi, güzelliği öğretmeyi; onların zihinlerinde çiçekler açtırmayı öyle çok isterim ki! Ressam olup rengarenk resimler çizmeyi, ya da sadece kendime ait olan bir kitapçı dükkanı açmayı... Olmak istediğim çok fazla şey var ama hangisini daha çok istediğimi bilmiyorum. 

GÖKKUŞAĞINA SAHİP GECEWhere stories live. Discover now