sevilen zamansızlıklar;

112 17 27
                                    


Gece SÖZMEN;

Bazı şeyler vardı; düşündükçe çoğalıyor, üstüne gittikçe karmaşıklaşıyor, aklından çıkarmaya çalıştıkça zihnini sarmalayan kollar dört katına çıkıyordu. 

Savaş gibi... Düşündükçe çoğalıyordu sanki düşünecek şeyler. Bir hareketini, on sekiz farklı açıdan düşünmüştüm ve hala düşünecek yanları vardı. Bir bakışına onlarca anlam yüklemiş, sonra hepsinin üzerini sert bir şekilde çizmiştim. Anlam çıkarmamalıydım. Hiçbir hareketi bana umut vermemeliydi. Bu, hayal kırıklığına neden olurdu. Henüz çok erkendi...

İç çekip tabağımda kalan son köfteyi de mideme indirdim. Aşk tuhaf şeydi. Mesela, daha önce köfte yerken kimseyi düşünmemiştim. Ama şimdi, Savaş'ı düşünmediğim bir saniye bile yoktu. Neden köfte yerken aklıma geldiği ise muammaydı. "Doydum ben." dedim, tabağımı alıp tezgahın üzerine bırakırken. "Ellerine sağlık."

"Afiyet olsun." dedi annem de karşılık olarak. "Odana gitmeden önce seninle bir şey konuşmak istiyorum."

Kaşlarımı merakla kaldırıp kalktığım sandalyeme geri oturdum. "Ne oldu?"

"Şu çocuk..." dedi, biraz çekimser bir tavırla. "Hani bugün seni eve getiren."

Gülümsedim. "Savaş." dedim, çocuksu bir heyecanla.

"Savaş." diye mırıldandı annem, düşünceli bir şekilde. "Kim bu Savaş? Hani, neden seni eve getiriyor? Evin önüne kadar seninle neden geliyor?"

Annemin içindeki endişe tohumlarının bir anda yeşerdiğini fark ettiğimde elimi, masanın üzerinde duran elinin üzerine koydum. "Anne, Savaş iyi biri." dedim, bununla ilgili kesinlikle net bir bilgim olmamasına rağmen. "Ve ben de, artık aptal bir kız değilim." 

Bana biraz kuşku barındıran gözlerle bakınca güldüm. "Umarım, artık aptal bir kız değilsindir." dedi. Gülmüyordu. Endişelenmekte haklıydı. Bunu biliyordum. Ona kızmaya, onunla tartışmaya, hislerimi ona zorla kabul ettirmeye hakkım yoktu. Yine de, Savaş konusunda bana güvensin istiyordum. Savaş ile ilgili içimde tarifi zor bir his vardı. Ama onun kötü biri olmadığına emindim. Hissediyordum işte, o iyi biriydi. 

"Anne." diye mırıldandım, temkinli bir ses tonu kullanarak. "Ben kendime yeni bir gezegen inşa ettim. Şimdi de, o muhteşem gezegenimde yalnız kalmamak için birkaç iyi insan seçiyorum. Hayatımın sonuna kadar yalnız olamam. Güven problemi olan bir kız olarak yaşamak istemiyorum ben. Güvenmek istiyorum, sevmek istiyorum, sevilmek istiyorum, güzel dostlarım olsun istiyorum. Yeniden bir hayatım olsun istiyorum. Bak, kaç yıldır bu evin içinde, kendi kendimi tedavi etmekle uğraşıyorum. Eğer, kapılarımı kapatırsam, ömür boyu karanlıkta kalırım. Anne ben renklerimi kaybetmek istemiyorum."

Dolan gözlerini saklamak için kafasını yana eğdi. "İstediğini yapabilirsin, seni asla kısıtlamam." dedi elimi sıkarak. "Sadece, seni korumaya çalışıyorum. Bana da hak vermelisin, sahip olduğum tek şey sen iken sorumsuz davranamam." 

"Biliyorum." dedim, eğilip yanağını öpmeden hemen önce. "Ve bu halini seviyorum."

Gülümsedi, gülümsedim. Merhametli bir anne, insanın sahip olabileceği en kıymetli hazineydi. Annem, benim sahip olduğum tek hazineydi. O yanımda olduğu sürece ben hep rengarenk olacaktım. Ve bir gün, ondan çalınan renkleri fazlasıyla ona armağan edecektim. Yemek masasını toplamasında anneme yardım ettikten sonra çikolatalı sütlerimi kucaklayıp odama geçmek için hareketlendim. Henüz odamdan içeri bir adım atmışken çalan kapı ile telaşlanıp elimdeki sütleri yere düşürdüm. 

"Zamansız şeyleri hiç sevmem." diye mırıldandım, düşürdüğüm sütleri toplamadan kapıya doğru yürüyerek. "Zamansız yapılan işleri, zamansız gelen kişileri, zamansız çalan zili, zamansız biten diziyi, zamansız yağan yağmuru..." 

GÖKKUŞAĞINA SAHİP GECEWhere stories live. Discover now