46 #18

5.2K 300 86
                                    

PAZARTESİ

Elya ve yanındaki çocuk gülüşerek konuşmaya devam ederken; çocuk yemeğini yiyordu, Elya ise onu izliyordu.

Çocuk gerçekten güzeldi, hakkını yememeliydik.

Ve Ege de gerçekten kıskanmıştı. Ama elinden gelen sadece oturup öylece izlemek, araları açıldığındaysa eğer izin verirse Elya'ya teselli vermekti.

"Zil çalacak, sınıfa kaçalım hadi."

Ege'nin kulağı da gözü de Elya'daydı ama Barış'ı geçiştirmesi gerekiyordu.

"Sen kaç ben kovalarım," dediğinde, Barış büyük bir kahkaha patlattı. Kahkahasının üstüne birkaç göz buraya dönmüştü, Elya'nınkiler de.

Ege gözlerini kaçırarak Barış'a döndü.

"Ne diyorsun oğlum ya? Bana mı halleniyorsun anlamadım ki. İyi, ben kaçayım sen kovala madem."

Ege, ne saçmaladığını sormak için dudaklarını aralamıştı ki, Barış ayağa kalktı.

"Sınıfa gidelim diyorum," dediği sırada eş zamanlı olarak zil çaldı.

Ege, Barış'ın dediğini destekleyen zili onaylayarak ayaklandı ve son bir kez Elya'ya bakıp arkasını döndü.

Her ne kadar Barış yemek için kantine oturmuş olsa da, Ege'nin aklının Elya'da olduğunu biliyordu. Zaten Ege, Elya'yı izlemekten aç kalmıştı.

Konuşmuyordu. Konuşmak istemiyordu. Yemiyordu, düşünceleriyle hareket edemiyordu.

Yine.

Tekrar tekrar yenileceğini bildiği halde geri gelmişti. Orada olduğunda bir şey değişiyor muydu derseniz, orası da meçhuldü.

Yapmıyorum, demişti. Eskiden şıpsevdi birisiydim, artık değilim.

Hayır, hala öyleydi.

Ve karışamıyordu. Kızamıyordu. Neden yapıyorsun, diye soramıyordu.

Çünkü arkadaşlar bunu yapmaz.

"Özür..." diye mırıldandı Ege. Söylediği kelime üzerine Barış'ın da gözleri ona dönmüştü. Seri bir hareketle cebindeki telefonunu aldı ve içindeki hattı çıkararak, kırdı. "Dilemeyeceğim. Bu kez olmaz."

Söylenecek Sözler //texting. {2017}Where stories live. Discover now