86 #40

4.4K 225 13
                                    

SALI

"Nasıl geçti?" diyen Barış'a ters bir bakış attım.

"Yakalanmanın eşiğinden dönmemiz harici, iyiydi."

Ben sınavı unuturum da Barış unutmaz mı?

Çalışsa yarım yamalak yapabildiği sorulara tren gibi baktığını görünce bir iki soru yardım edeyim dedim, dediğime pişman oldum. Kağıttaki 25 sorunun 26'sını benden geçirmişti ve neredeyse yakalanıyorduk.

"Aman kanka ya bir iki soru baktım, abartma."

1+25 soru diye düzeltmek istedim onu ama sustum. Yapmam gereken başka bir işim vardı çünkü.

Gözlerimi devirip ayağa kalktığımda Barış'ın gözleri bana döndü. Evet, normalde sınıftan sadece yemek almak için ve eve gitmek için çıkardım çünkü, normaldi.

Sınıftan çıkarak tam karşımızdaki sınıfa hızlı adımlarla ilerledim. Görmek istediğimin aksine, sınıfta sadece birkaç kız vardı ve bu benim geri adım atarak kantine gitmemi sağladı.

"Daha öğle arası değil," diyen Barış'ın sesini duymamla peşimden geldiğini anlamıştım. Ama zaten öğle arası için kantine gitmiyordum.

Kantine adımımı attığımda eş zamanlı olarak gözlerim aradığını buldu ve adımlarımı hızlandırarak yanına ilerledim.

"Elya..."

Barış'ın ne yapacak olduğumu anlaması beni şaşırtmamıştı. Fakat yapacağım şeyi engelleyemezdi çünkü yapılması gerekiyordu.

En azından benim tarafımdan.

Barış arkada ben önde bir şekilde ilerleyerek pişkin pişkin sırıtan Yavuz'un masasına vardık ama Barış uzağımda duruyordu. El at desem yumruk atacak kadar uzağımda.

Yavuz'un gözlerinin beni bulmasını beklemeden yanağına çarptığım elimin sesi sayesinde, kantinde bulunan çoğu insanın gözü bize dönmüştü.

"Vov," dedi çenesini tutarken sırıtarak. "Bu acıttı."

Ayağa kalkmaya yeltendiğinde tişörtünün yakalarından tutarak ittirdim ve geri oturttum. Yaptıklarımın çok daha fazlasını hak ediyordu aslında.

Yüzlerimizi yaklaştırıken ellerimi yakalarından çekmeden konuştum: "Benim hakkımda küçümseyici şeyler söyleyip, arkadaşlarıma istediğin gibi saldıramazsın, kuduz."

Beni ciddiye almıyor olduğu her halinden belliydi. Ki tüm okula duyulan kahkahası da bunu onaylıyordu.

"Pekala, aslına bakarsak yapmadığın şey değil," dediğinde çenesinden sıkıca tutarak gözlerime bakmasını sağladım. "Ki herkesin inanması da bunu gösteriyor."

Yavuz ayağa kalkarak yakalarındaki ellerimi sanki bir böcekmişim gibi ittirdi ve duruşunu dikleştirdi.

"Şu sarışına söyle, bir dahaki sefere dayak yemeyi bari öğrenerek gelsin," derken hiçbir yara izi olmayan suratını işaret etti. "Aksi takdirde bir zevki kalmıyor."

Benim kafama takılan ve olduğum yerde donup kalmamı sağlayan şey ise yara almamış yüzü değildi.

Sarışın derken Ege'yi kastediyor olmalıydı ama bu olayı daha da mantıksızlaştırmıştı. Barış'ın anlattığına göre Ege'nin kavgadan haberi bile olmaması gerekiyordu çünkü pazartesiye sınavı vardı ve ona çalışmak için yanıma bile gelmemişti.

Fakat Ege'yi henüz görmemiştim ve Barış'ın yüzü bu haldeyse, onunkini düşünemiyordum.

Söylenecek Sözler //texting. {2017}Where stories live. Discover now