IX. Bölüm

37.4K 1K 33
                                    

Angus & Julia Stone - Big Jet Plane

Milo Greene-Autumn Tree

 "Sen gitme,olur mu?"

Sıcaklığı beni ısıtırken kaç dakika bu pozisyonda kaldık bilmiyorum. Kollarım onu sararken onun kolları beni bulmamıştı. Vücudunun katılığı zamanla yumuşaklığı yerine bırakmıştı. Ayazın soğukluğuna bir de yağmur bastırınca kıpırdanmaya başladı. Kafasını boynumdan  kaldırıp gözlerime baktı. Gözleri beni aydınlatan griliği yerine karanlık kadar siyah bwi renge bürünmüştü. 

"Eve gidemem." Gözlerine derin derin baktım. Nereye gidecekti ki?

"Gitmeyi düşündüğün biri var mı? Hem baban.."Sözümü keserken kollarımın arasından çıktı.

"O adam benim babam değil. O eve gidemem, gerekirse sokakta yatarım." Düşündüğüm tek şey şuan kollarımın arasında olmadığıydı. Kafamı sağa sola sallayıp düşünceleri kovmaya çalıştım.

"Sokakta yatmana izin veremem." Hemen aklımdan kısa bir durum analizi yaptım. Saat gece yarısını geçmişti. Derin çoktan uyumuştur, anneannemde beni beklememiştir herhalde. 

"Bize gel. Ama evdekiler seni fark etmez mi?" dediğimde sanki dakikalardır bunu bekliyormuş gibi içinde tuttuğu nefesini verdi. 

"Odama gelmezler, gelseler bile içeri giremiyorlar. Fark etmeyeceklerdir." İçimdeki heyecan git gide artarken kafamı salladım. Anneannem umarım uyuyordur. Kardeşinin mezarına geri gidip toprağını okşadı ve öptü. Dudaklarının kıpırdayışından bir şeyler fısıldadığını anladım. O kollarımdan ayrıldığı andan itibaren bütün vücudum daha şiddetli üşüyordu. Hani sabah sıcacık yorganın altından çıktıktan sonra ev buz gibi gelirdi ya o da öyleydi. Yorgan kadar sıcak ve yumuşak. Ve benim o yorganda ısınmam lazımdı. Sessizlik içinde yürümeye başladığında onu takip ettim. Mezarlıkta yürümek beni ne kadar gerse de bunu ona belli etmiyordum hem şuan ki önceliğim soğuktu. Üzerimdeki ince kazak su içinde kalırken Deniz'in de üzerinde mont olmasına rağmen titrediğini fark ettim.

"Üşüdün mü?"  diye fısıldadığımda arkasına dönüp bana baktı. Gözleri düşünceli gözüküyordu.

"Ben değil de sen su içinde kaldın." diyerek montumu çıkarttı ve itiraz etmeme fırsat bırakmadan bir tarafını bana uzatıp üstümüze tente yaptı.
"Biraz hızlı olalım."
Mezarlığın kapısından çıktığımızda burasının mezarlıktan daha korkunç olduğunu fark ettim. Etrafta hiç ışık yoktu ve ortamı ağır bir sessizlik kaplamıştı. Deniz'e yaklaştıkça soğuğun git gide kaybolduğunu farkettim. Onun çekim alanına girmek bile beni hem heyecanlandırıyor hem de ısıtıyordu. 

"Şimdi nerden taksi bulacağız?" dediğimde sesim beni utandıracak kadar bir korkağa ait çıkmıştı. O ise benim aksime sırtını daha da dikleştirdi ve kendinden emin sesiyle konuştu. 

"Buraya sandığından daha çok geliyorum." Cebinden telefonunu çıkarıp saat baktı ve ardından bana gösterdi. 01.07.

"Üç dakika bekleyelim." dediğinde kafamla onayladım. Sonuçta kendinden bu kadar emin olduğuna göre bildiği bir şey vardı. İçimden saniyeleri sayarken tam 175. saniyede köşede ışıkları yanan bir taksinin geldiği görüldü. Nasıl bu kadar dakik olduğunu merak ederken taksiyi durdurdu ve büyük bir rahatlıkla bindi.Ardından ben de binerken taksiciyle bir şeyler konuşuyordu.

"Ben de iyiyim ama bu arkadaşım pek iyi değil. Klimayı açar mısın?" 

"Tabii Denizcim." diyip taksici gülümsedi ve klimayı açtı. Birbirlerini nerden tanıdıklarını düşünürken klimanın sıcaklığıyla hayat buldum ve adresi tarif edip gözlerimi yumdum.Vücudum yavaş yavaş gevşerken gerçek dünyayla uyku arasındaki boşluğa girdiğimi fark ettim. Bazı şeylerin farkındaydım ama çoğu kısım kapalıydı. Kafam yana düşerken tutmaya çalıştım ama bu da uykunun bir parçasıydı. İstediklerimi yapamıyordum. Kafam biraz sonra yumuşak bir yere düştüğünde bunun neresi olduğunu anlamadım ama cennet kokusunun sigarayla benzersiz uyumunu aldığımda Deniz'in omzunda olduğunu fark ettim.İçimden melek ve şeytan diye geçirdim. Kokuyu yavaş yavaş içime çekerken bunu ne kadar özlediğimi daha iyi anladım. 

Deniz Where stories live. Discover now