1.0

1.9K 207 5
                                    

Okuldan birkaç saat erken çıkmıştık o gün.Her zamanki taşlı yolun kenarında Hanımeli çiçekleri açmıştı ve o kadar güzel kokuyordu ki seni bekletip çiçeklerinden bi tanesini koparmıştım.


Yolun devamında sana,senden önce ölürsem mezarıma Hanımeli bırakmanı söylemiştim.Neden böyle bir şey söylediğimi sorduğunda,sadece aklında bulunsun,demiştim .Tuhaf bulup gülümsemiş daha sonra çizgi haline getirmiştin güzel dudaklarını.Ölüm hakkında konuşmaktan nefret ederdin.

Bizim evde mutfakta olduğumuzu hatırlıyorum daha sonra. Diğerleri bahçede otururken biz mutfakta birkaç atıştırmalık hazırlıyorduk.Keyfimiz yerindeydi.

Mutfak lavabosunda ıslattığın ellerini seninle didiştiğim için sırtıma silerken yüzümü buruşturup bulaşık olan ellerimi senin üzerine silmekle tehdit ediyordum. Tezgahın çevresinde koşuştururken bi anda ayağımın kaymasıyla sendeleyip hemen arkamdan geldiğin için seninle çarpışmıştım.

Zaten düşme korkusuyla kesilen nefesim,sana tutunduğumda içime kaçmıştı.Ne aşırı yakın ne de uzaktık birbirimize fakat makul bi mesafe olmasına rağmen nefesinin yüzüme çarpışı,inip kalkan göğsün işi farklı bi boyuta taşımıştı. Rüyada gibi hissettiriyordu.

Normalde böyle tuhaf anları geçiştirip ne yapıyorsak onu yapmaya devam ederdik ama o gün öyle olmadı.Bakışlarım beyaz tişörtünden sana kaydığında koyulaşan kahve gözlerinin yüzümde gezindiğini fark etmiştim.Belki 5 dakika belki 5 saniye öylece birbirimize dolanmış sekilde durduk ayakta.

Bir şeyler aradım ifadende.Beklediğim şeyin imkansız olduğunu bile bile baktım gözlerinin içine ama o kadar karmakarışıktı ki başımı döndürdün daha beter.O bakışma kesinlikle olmaması gereken bir şeydi çünkü ben her gözlerine baktığımda duygularım çırılçıplak kalıyordu gözbebeklerimde ve ben bundan nefret ediyordum. Anlarsın diye çok korkuyordum.Seni kaybederim diye...

İçimde büyük çaplı depremler oluyordu.Senden fena halde uzak durmam gerektiğini hissediyordum çünkü seni bu şekilde sevmek uçuruma doğru bile bile araba sürmek gibiydi.

"Gününün yarısından fazlasını birlikte geçirdiğin bi insandan nasıl uzaklaşabilirsin ki" diye düşünüyorsun belki de.Zaten bu her şeyden uzaklaşmak isteyip en fazla balkona çıkabilmek gibi bir şeydi.Ben sadece kendimi kandırıyordum.

Birbirimizden ayrıldığımızda ensendeki saçları karıştırıp iyi olup olmadığımı sormuştun.İyiyim, demiştim ama kalbim ağzımda atıyordu.Bi süre daha bakışların yüzümde oyalanmış,iyi görünmediğimi söyleyip bileklerimi kavramıştın.Ve depremlerimi artçıları ile devam ettirdin.Davranışlarına anlam veremiyorken elimi alıp üzerindeki tişörte sürmüştün. Leke beyaz tişörtünde yerini alırken sırıtıyordun.

Gülüşün bulaşıcı olduğundan ben daha ne yaptığına anlam veremeden gülmeye başlamıştım.Bendeki egemenliğine belli bi kalıp uyduramıyordum artık.

Daha iyi misin,demiştin ve ben sadece sana gülüp geçmiştim.Cevabını ben de bilmiyordum.


Reliquia ◇ Jung JaehyunWhere stories live. Discover now