1.3K 110 107
                                    

Yifan, bir kez daha gök gürlediğinde irkilerek kafasını kaldırdı ve camın önünde oturan insanların arasından görünen caddeye baktı. Bulutlar, sanki bütün suyunu bugün boşaltmak ister gibi çok yoğun ve hızlı bir şekilde yağmur yağdırıyordu.

Mesaisi olduğu için arkadaşına bıraktığı kızını düşündü, "Umarım korkmuyordur." diye içinden geçirdi. Elindeki saate baktı, 10:24. Pastaneyi kapatıp eve gitmesine yarım saatten fazla bir zaman vardı ve o oldukça sıkılmıştı.

Mutfağa ilerleyerek temiz bulaşıkları aldı ve raflara dizmeye başladı. Çok yorulmuştu, okulunda en fazla derslerin olduğu gün olması yetmiyormuş gibi profesörlerden biri blok ders yapmıştı. Okuldan çıktığı gibi pastaneye gelmişti. Neredeyse 10 saattir ayaktaydı ve yorgunluktan bir yere düşüp bayılmaktan korkuyordu. Üstelik, kızını ve onu bugün hiç görmemişti.

Onun neden gelmeğini merak ediyordu ama bir müşteriden hoşlandığı için de kendine kızgındı. Sonuçta her müşteri her gün gelmezdi ki bir kafeye. Yifan kendine kızarak işini yapmaya devam etti.

Yifan derin bir nefes alıp tabakları, bardakları ve çatalları dizmeye devam ederken tekrar kulaklarına dolan gök gürültüsüyle yutkundu. Elindeki saate baktı, 10:32.

Çoktan zamanı geçmiş, diye düşünerek mutfaktan çıktı ve kafede hala oturmaya devam eden kızlı erkekli grubun yanına ilerledi. Kafeyi kapatacağı için onlardan gitmelerini rica etti. Grup çıktıktan sonra kapıyı kilitledi ve hem çince, hem ingilizce yazılmış olan 'açık' yazısını kapalıya çevirdi.

Az önceki gençlerin oturduğu masaya ilerledi, tabakları ve çatalları toplayıp mutfağa ilerledi ve tezgahın üzerine bıraktı. Bulaşıkçıya erken gitmesi için izin verdiğinden kendine ve yufka yüreğine küfür edip tabakları ve çatalları yıkamaya başladı.

Tam o sırada, daha yakından ve daha gürültülü bir şekilde gelen gök gürültüsüyle sıçradı. Yalnız olmasaydı korkmazdı ama koskoca pastanede tek başınaydı ve çok fazla korku filmi izliyordu.

Tabakları kurularken kapı yumruklanmaya başladı, sağanak yağmurun sesini bastırmaya çalışan bir erkek sesi duyuldu. Üstelik bir bebek ağlıyordu. "Lütfen kapıyı açar mısınız, yağmurda bebeğimle kaldık!"

"Kapıyı açın lütfen!"

Yifan elindeki tabağı bırakıp ıslak ellerini önlüğüne sildi ve koşarak mutfaktan çıkıp kapıya yöneldi, anahtarı çevirip kapıyı açtığında karşısında normal bir insanı görmedi. Onu gördü. Zhang Yixing'i.

İçeriye almak için kenara çekilmeden önce, onu izlediği 1 saniye tıpkı bir kaç dakika gibi gelmişti. Üstündeki tişört sırılsıklamdı, kabanını bebeğinin üzerini örtmek için kullanmıştı, saçlarından akan damlalar önce yüzüne, ondan sonra çenesine, ondan sonra tişörtünün içine, keşfetmek istediği noktalara ilerliyordu. Islak beyaz tişört, ince bedenin üzerine yapışmıştı ve oh hayır, tişörtün altından her şey görünüyordu.

Yifan, kirpiklerinde bile su taneleri olan bedeni içeriye aldı ve ısıtıcıya en yakın masaya oturttu. Isıtıcıyı sonuna kadar açtı. "İyisiniz değil mi? Size kurulanmanız için havlu ve yedek kıyafetlerimden getireyim."

Bebeğini susturmaya çalışan beden, kafasını kaldırıp yakışıklı kasiyere baktı ve onu onaylarken hafifçe gülümsedi. "Çok teşekkür ederim." Soğuktan dolayı titriyordu.

Yifan hemen arka tarafa gitti ve mutfağın yanındaki giyinme odasından havlu ve kendi yedek kıyafetlerini aldı. Onun üzerine olmasını umarak, koltuğun üzerindeki battaniyeyi de alıp içeriye ilerledi.

macarons // kray Where stories live. Discover now