1.3K 111 135
                                    

Satır içi yorumlarınızı okumayı çok seviyorum, satır içi yorumları yaparsanız çok mutlu olurum!

Bu şarkıyı çok severim, şarkıyla okuyabilirsiniz! Oy vermeyi unutmayın!

Yixing havanın çarpmasının da verdiği yorgunlukla oğlu sonunda uyuduğunda, odadan rahatlıkla çıkıp televizyonunun karşısındaki koltuğa kuruldu. Saat 10'du.

Salonu genişti, yarı amerikan mutfak denilebilecek, 3 tarafı duvarla kaplı bir mutfağı, mutfağın ve giriş kapısının arasında bulunan yemek masası vardı. Duvarı kaplayacak kadar büyük bir kitaplık arasındaki geniş ekran televizyonunun olduğu televizyon ünitesinin karşısında L koltuk ve L koltuğun diğer tarafında iki kişilik bir koltuk vardı.

İki koltuğun arasındaki ortadaki büyük alan, Lei'nin oynaması için bırakılmıştı, yerlere oyuncaklar saçılıydı. Kenardaki oyuncak sepetinin bir işlevi yok gibi gözüküyordu.

Yixing oturduğu kahverengi koltuktan oflayarak yere eğildi ve oyuncakları toplamaya başladı. Kapı tıklatıldığında kaşlarını çatarak kapıya doğru baktı.

Gelen kişi zilin üstündeki "bebek var, zil çalmayın." yazısını okumuş olmalıydı, tamam ama kim gelmişti ki? Elindeki oyuncakları da sepete attıktan sonra evi dağınık bırakmasına rağmen kapıya yürüdü.

Kapıyı açtığında karşısında gördüğü yüzle geri çekilmekten ve kapıyı tekrar kapatmaya çalışmaktan kendini alı koyamadı. Şoka girmişti.

"Yixing, lütfen." Duyduğu sesle gözlerini kapattı. Adam Korece konuşmuştu.

Tekrar aynı ses tonunu, nefret etmeye başladığı dili, bir daha görmek istediği o gözleri görmek istemiyordu. "Git!" diyebildi sadece, hiç bir kelime şu an onun için bir şey ifade etmiyordu.

İki sene boyunca 1 metre yakınında bile olmamıştı, şimdi neden kapısının önünde, ona yalvarıyordu ki?

Saçları eskisi gibi sarı değil, siyahtı, yüzü çökmüş ve göz şiş, ayrıca göz altları görebileceğiniz en çirkin tonda mordu.

Yixing düşünme yetisini kaybetmiş gibiydi, sadece nedenini düşünüyordu.

"Git!" dedi tekrardan, hangi dilde olduğu önemli değildi. Kafasını kaldırsa ve gözlerini onunkilerle buluştursa, o zaman gözleriyle onu kovardı ama cesaret edemiyordu.

"Lütfen, içeri girmeme izin ver."

Yıllar önce sesine aşık olduğu adam, şimdi onun karşısında, duyulamayacak kadar kısık bir sesle, tamamen yıkılmış bir şekilde kendisine yalvarırken, içinden gelen sesi dinledi, onun gözlerine bakmadan, bakamadan kapıyı sonuna kadar araladı.

Yabancı adam içeriye girdi, omuzları çökük, kafası öne eğikti, üzerinde kendisine 2 beden büyük gelen bir kaban giyiniyordu.

Yixing içinde hissettiği alevle birlikte, yerlere saçılmış oyuncaklara basmayaya çalışarak ikili koltuğun karşısındaki koltuğa oturdu.

Adam yerlerdeki oyuncaklarda gözlerini gezdirirken kahverengi koltuğa kendini bırakmıştı, gözlerini katiyen gamzeli çocukla buluşturmuyor, etrafı inceliyordu. Bir açıklama yapması gerektiğini hissettiğinde, tekrar başını öne eğdi.

"Bugün sizi gördüm.." konuşmaya başladı, boğazı şimdiden kurumuştu. "Parkta... O adamla birlikte."

Yixing bugün geçirdiği onca güzel andan sonra, şimdi yaşadıklarından dolayı 10 yıl daha yaşlanmış gibi hissediyordu.

"Onunla çok yakışıyorsunuz." Siyah saçlı adam konuştuğunda Yixing gözlerini yumdu, kulaklarını da kapamayı istedi, duymak istemiyordu.

macarons // kray Where stories live. Discover now