Bölüm 16

5.1K 371 561
                                    



Senden uzak yaşamayı neylerim özlem özlem, 

neylerim yasak yasak,

neylerim  ayrı ayrı,

neylerim...



"Atölyedeki arkadaşlarla ve hocalarımızla bir akşam yemeği, bir nevi karne kutlaması gibi bir şey... Eh, yorulduk tabii tüm dönem..."

Suat için söylediği bu kim bilir kaçıncı yalanda, annesini değilse de ablasını inandırmakta pek de başarılı olmadığını görerek ama yine de hiç değilse babasının henüz eve gelmemiş olmasından güç bularak hazırlanmaya koyulmuştu bile. Öte yandan Berra, "Suat'la mı görüşeceksin? Bak sakın..." ikazlarının inatla reddedilişi ile susup çekilmiyor, bu kez de başka açılardan söylenip duruyordu: Neydi bu akşamları gezme merakı? Ne şoförü bekliyordu, ne babasını; hem babası şimdi evde yoktu da, dönünce ne diyeceklerdi? Üstelik bugün karne almıştı!

Beren'de bir aptal âşık cesareti vardı ya da şuursuzluğu. Yine de plansız davranmamış, evden, babasının henüz dönmediği bir vakitte çıkmayı özellikle tercih etmişti. Zira geçen sene yine atölye ekibiyle düzenledikleri benzer bir buluşmadan biliyordu ki, babası onu gideceği yere arabayla götürmeyi, kendi elleriyle bırakmayı ve dönüşte de gidip almayı teklif edecek, hatta teklif filan değil, kızını buna basbayağı mecbur kılacaktı. Şimdi onun yokluğundan istifade, olması gerekenden biraz da erken saatte çıkmış, Suat için, bir de onun varlığında, babasının ona ördüğü o kozadan bir kez daha çıkıyor olmak için yola düşmüştü. Yüreklilikti doğrusu; akşam neler olacak, babası onun bu keyfîliğine, kızının ondan artık pek de izin almaz ve akşamları sık gezer oluşuna, hele bunu şimdi bir de karne günü yapmış olmasına nasıl bir tepki verecek, bilmiyordu. Öte yandan tüm bu bilinmezliğe Suat'a dair olan da ekleniyordu. Yabancılık çekeceğine, hatta sanki onaylanmayacağına, kabul görmeyeceğine dair o tedirginlik ürpertiyordu kızı. Bu akşam her şey nasıl da diken üstündeymişçesine bir his veriyordu!

Görüşme vaktinden önceki boşlukta dükkânları gezmiş, kendini oyalamıştı. Doğrusu biraz da Suat'ı bekletmek içindi erken gitmek istemeyişi; onun öyle buluşma noktasında boylu boyunca durmasında, elleri cebinde, ayaklarını yere sürüyerek, etrafı gözleyerek kızı beklemesinde hoş bir şey vardı.

*****

Aklı, kızı görecek ve arkadaş meclisine sokacak olmanın güzelliğinin yanı sıra, orada Asım'ın da bulunacağının düşüncesiyle meşgul, onun Beren'e kim bilir nasıl muamele edeceğinin –kayıtsız kalması bile sinir bozucu olacaktı- tahminiyle bulanıktı. Karşıdan kızın gelişini görünce o sıkkınlık birden dağılıverdi. Bir de... Gözleri onu beğeniyle süzdü. Bir de elbise giymişti. Çok, çok güzeldi. Eteği de pek kısaydı... Üşümüyor muydu? Üşürdü insan... Beyni geriye ittiği tüm o ilkel düşünceleri, beğenisini, heyecanını ve belki de kıskançlığını bu soruyla örtmeye çalışıyordu. Lokantada onları bekleyen arkadaş grubunun içindeki kızları düşündü: Kalın keten pantolon ya da yün etek giyen kızları. Beren orada, sandalyesinde, yukarı çekilmiş eteğiyle nazikçe, belki de eğreti otururken, başka bir yerden geldiğini öyle belli edecekti ki...

Kız yanına vardığında ona sakin, ama içten bir gülümsemeyle baktı. "Hoş geldin." Beren de gülümsüyordu. Suat cebinden çıkardığı elleriyle uzanıp kızın iki elini tuttu. Biraz tedirgin, biraz cesur. "Üşüdü mü ellerin?" Belli ki üşümüştü.

Nereye Uçar Turnalar?Where stories live. Discover now