Bölüm 27

5.1K 302 523
                                    

Sevgilim, eylem güzelim benim

Yitik bir ülkeyi korumaya değil

Yeniden kurulacak bir ülkeyi aşktan örmeye benzer devrimci olmak

Babası ve annesi ona İzmir'den, ahşap gövdeli, ucu samurdan kauçuğa, sentetikten süngere envaiçeşitten oluşan şık ve pahalı bir yağlı boya ve akrilik fırçası seti getirmişlerdi; babası daha önce aldığı boya takımının tamamlayıcısı olarak sunmuştu bunları. "Esas hediye bu değil, ha," demişti, "Sen şu imtihanı bir geç, çamaşır odasını sana atölye yapacağım. Rahat rahat çalışırsın."

Beren havalara uçmuştu. Kendini bildi bileli ablasıyla aynı odayı paylaşıyor ve son birkaç aydır bundan çok da memnuniyet duymuyordu; artık kendi küçük dünyasının sınırlarını bu çatı altında da belirlemeye başlasa iyi olurdu. Babasına sarılırken, "Bu pek de doğum günü hediyesi sayılmıyor öyleyse," demişti. "Pazarlık yapıyorsun."

Durumdan bir tek Dilruba Hanım şikâyet etmişti, çamaşırlar ne olacaktı? Kileri açmak istemiyordu.

Bunların hepsi Ayla ile anne ve babasının da olduğu bir masada konuşulmuştu; Muzaffer Bey ve Dilruba Hanım kızlarına yaptıkları bu küçük doğum günü kutlamasına elbette onun en yakın arkadaşını da üstelik ailesiyle beraber davet etmiş, bunu biraz da Ayla'nın uzun zamandır görüşmedikleri ailesiyle bir akşam geçirmek, araya giren mesafeyi kapatmak için yapmışlardı.

Dilruba Hanım kızının boynundakini hemen fark etmişti. "Bu nedir? Yeni mi aldın? Ne güzel bir şeymiş."

Beren tebessüm ederek ve elinin birden kolyesine kaymasına mani olamadan, "Evet, çok beğendim, aldım," diye yanıtladı annesini.

"Elişi gibi duruyor."

"Öyle..."

Ayla onu izliyor, arkadaşının gülümseyişini neye yoracağını biliyordu. Ona, tahmin ettiğim gibi mi, diye sorar gibi baktı; Beren onu manidar bir tebessümle cevapladı.

Yetişkinler kızlara biraz piyano çaldırıp kendilerini eğlendirdikten sonra kızların pasta tabaklarını alıp balkona kaçmalarına müsaade ettiler. En son Ayla'nın babasının, "Bizim kızı sırf sizin kız gidiyor diye senelerdir yolluyoruz, neye yaradı bilmem," dediğini duyuyorlardı, "Müzisyen yapacak değiliz ya... Ben neyse de, abileri hiç razı olmuyor. İmtihana girecek, sorsan daha ne istediğini bilmiyor. Biz bunları çok rahat yetiştirdik azizim, iyi etmedik."

O esnada iki kez balkondaki masaya yan yana kurulmuştu. "Duyuyor musun, neler diyor benim için? Hem de insanların içinde..." Çatalı pastaya batırıp çıkarıyordu. "Keşke haklı olmasa da daha çok kızabilsem..."

Beren dudaklarını birbirine bastırarak arkadaşını izledi. Öyle ya, yol çizme yaşlarındaydılar artık. Bir yandan da içi içini yiyordu; öne doğru eğilip, "Ablam dün gece sizde kaldığımı biliyor," dedi, "Ödüm kopuyor sizinkiler ağzından bir şey kaçıracak diye."

"Nasıl yani?" dedi Ayla. "Neredeydin ki dün gece?"

"Evet, asıl mesele..." diye yanaştı kız. Zaten çok kısık, duyulmaz bir sesle konuşuyorlardı ama Beren sesini büsbütün fısıltıya dönüştürdü. "Ben... Suat'laydım."

"Suat'la mı?" dedi kız şaşkınlıkla.

"Şişşşt!" Beren içeriye, salona doğru baktı. Neyse ki iki adam siyasi bir meseleden bahsediyor ve yüksek perdeden konuşuyorlardı.

"Nasıl yani? Gece mi? On ikiden önce mi?" Elbette öyleydi, ablası onu Aylalarda bildiğine göre... Ama nasıl olurdu? "Ama nasıl?" dedi heyecanlanarak. "Nerede?"

Nereye Uçar Turnalar?Where stories live. Discover now