Bölüm 17

5.5K 423 724
                                    


Ben seni nasıl sarıp nasıl seveyim, hayalimde düşümde

"O kadar güzel bir akşamdı ki, Ayla... Görsen; herkes nasıl sıcak davrandı bana. Kendimi kötü hissetmeme izin vermediler hiç. En çok da Suat tabii..." İç çekerek önüne baktı. Çocuğun onun üstüne titreyişlerini hatırlayınca gülümsemişti. Sesi kulağında hâlâ, iyi misin, rahat mısın, doydun mu, deyip duruyordu. Sonra, Galata, diyordu; Beren'in içi buruluyordu. "Galata'ya gidecektik... Kim bilir ne zaman çıkabilirim evden." Belirsizliğin verdiği sıkıntıyla iç geçirdi. Bunu düşünmek istemezmiş gibi konuyu yine o muhabbetli ortama getirmeye çalıştı. "Biliyor musun, içlerinden biri kısa zaman öncesine kadar hapisteymiş, işkence görmüş."

"Ne diyorsun!" Ayla ellerini ağzına kapattı. İşkence de ne demekti! Kendisi böyle uzaktan uzağa bahsini duymaktan bile ürkerken, Beren'in öyle insanların içine karışmış olduğuna, bir de tüm bunlardan çok normalmiş gibi söz etmesine inanamıyordu.

"Hangisi olduğunu anca lokantadan çıktıktan sonra sorabildim Suat'a. Ahmet'miş. Görsen, bütün akşam neşeyle konuşup durdu; hiç demezsin o çileleri çeken buymuş diye." Yüzünde kendisinin de çözemediği bir gülümsemeyle dalıp gitti. Belki de devrimcilere özgü o alaycı, sarsılmazlığı neşesinden gelen dirençle tanışmaktı onu gülümseten.

"Beren beni yanlış anlama ama... Nasıl insanlar bunlar... Yani... Baban endişelenmekte haksız mı?"

Beren sessizce durup gözlerini indirdi. İyi insanlar olduklarını biliyordu, hissediyordu, hissetmişti, ama bu kadar; Ayla'yı buna nasıl ikna edebilirdi? "İyiler, Ayla," dedi cılız bir sesle. "Kötü değiller, biliyorum. Hem kaç kere söyleyeceğim, Suat kötü insanlarla arkadaşlık etmez." Ayla ikna olmamıştı, Beren de ikna edemediğini biliyordu; iyinin, kötünün ne olduğu kişiye, kişinin niyetine göre değişmeyecek miydi?

Yerinden adeta sıçrarken, "Aa!" dedi. "Neredeyse unutacaktım." Kendi derdine düştüğünden aklından silivermişti de, Suat'ın kötü insanlarla arkadaşlık etmeyeceğini söyledikten hemen sonra hatırlamıştı Asım'ı, bilekliği... Şimdi yatağından inip Ayla'nın şaşkın bakışları arasında çantasına uzanıyor, küçük cebe attığı bilekliği çıkarıyordu; Ayla onun elindeki şeye baktı, çağrışımı garip bir biçimde huzursuz eden o şeye. Kız bilekliği arkadaşının önüne koyduğunda, Ayla bunu Suat'ın Beren'e hediyesi zannetmişti.

"Suat mı aldı sana?" diye tebessüm etti imrenerek. O kadar uzak bir ihtimaldi ki başka türlüsü.

"Hayır yahu. Asım sana almış." Gözlerinde muzır bir parıltıyla baktı Ayla'ya. Fakat acaba pat diye söylemese miydi? Kız sanki şaşkınlıktan donakalmıştı. Kâküllerinin altında irileşmiş bir çift göz, ona inanmazlıkla bakıyordu.

"Asım mı? N-nasıl..." dedi kekeleyerek. Önündeki bilekliği aldı, iki ucundan tuttu; bir sıra mavi boncuk bir uçtan bir uca uzandı. Sade, gösterişsiz. Neden almıştı bunu? O gün bilekliğini onun yüzünden kaybettiğini söyleyip durdu diye mi? İyi ama... Alsın diye söylenmemişti ki öyle... Hem, o çocuğun onun sızlanmalarını önemseyeceğini de hiç zannetmezdi. O anki paniği, korkusu bir bileklik arayışında, muhtemelen saçma görünecek bir biçime bürünmüştü; o da buna kızmıştı -koyun can derdindeydi, kasap et- ve sonra gidip bileklik mi almıştı? "Neden almış ki bunu?" diye sordu gözlerini kaldırmadan. "Yani..."

"Güya borçlanmış sana. İnanırsan tabii... Ben pek inanmadım ama..."

Ayla yutkundu. "Ne? Neye inanmadın?" Kıza baktı. "Ne olacak ki başka?"

"Yani, belli değil mi işte Ayla? Sana ilgi duyuyor herhalde." Ayla'nın kızarışını izlerken muzipçe gülümsedi.

"Saçmalama Beren!" Kirpikleri hızla oynaştı kızın. "O gün... Görmedin mi? Bana nasıl davrandı..." Sesi fazla aksi çıkmıştı.

Nereye Uçar Turnalar?Where stories live. Discover now