Bölüm 26

5.8K 278 450
                                    

Sana bu karanlık, bu gürültü içinde

Ellerimi uzatıyorum

...

Tutsana ellerimi,

ellerimi görmüyor musun?



Eczanenin camlı ahşap kapısı usul bir gıcırtıyla aralandı, sarı kumral bir baş içeri doğru uzandı; sanki aradığını nerede bulacağını bilirmiş gibi direkt kapının ardına, taburelerin her zaman durduğu tarafa dönmüştü. Beklediği gibi, taburelerin üstünde üç erkek bedeni, küçük sehpayı çevrelemiş, çay kaşıklarını bardaklarda çınlatan kol hareketlerini şimdi aniden keserek kapıya dönmüştü. "Hah, geldin mi," diye fırladı Suat yüzünde onu görmenin ışıltısıyla. Kaç gündür görüşemiyorlardı; Beren daha önce de bir ara olduğundaki gibi yine babasının küçük istibdat kurallarına riayet ediyor, onun müsaade ettiği yerlere ancak onun izni dâhilindeki bir süre için, çoğu zaman da şoförün veya annesinin, ablasının, bir de Ayla'nın eşliğinde çıkabiliyordu. Bugün de Ayla'yla herhalde ancak bir saat kadar dolaşmış, şoförün gelmesine kalmadan Suat'ı şöyle hiç değilse bir yarım saatçik görebilmek için kızı da peşine takıp gelmişti. Suat'a doğru iki adım atarken kapıyı biraz daha aralayıp Ayla'nın girmesini bekledi.

"Ben, bu saatten sonra gelmez artık, dedim ama..." dedi Suat.

"Ayla'yı kandırdım," diye muziplikle gülümsedi Beren. Öpmek için uzanırken sevgilisinin koluna tutundu, iki yanağından bir arkadaşı öper gibi öptü. Ötekilerin varlığında yapabileceği yalnız buydu. Fakat zaten onları sadece Tahsin dikkatle, biraz da gülümseyerek izliyordu; Asım oturduğu yerde pek kımıldamadan ve Suatları izliyor görünerek, esasında gözleriyle Beren'in ötesinde belirsizleşen Ayla'yı arar gibi oluyor, Ayla da zaten görüş alanı kısmen kapalı olduğundan, ne zaman bu insanlarla bir araya gelecek olsa içine sökün eden yabancılıkla öylece durmuş, etrafı inceliyordu.

"İyi oldu herkes buradayken geldiğin," diyordu Suat, "Tahsin abim de seni soruyordu."

Beren Tahsin'e döndü. "Tahsin abi..." derken yüzünde, neler oldu bilsen, gülümsemesi vardı.

Tahsin de şefkatle gülümseyerek ayaklandı; bir ağabeyin samimi ve endişeli gözleriyle bakarak, önündeki sehpanın yanından hafifçe kaykılarak kıza sarıldı. "Geçmiş olsun, Beren. Nasılsın, iyi misin?" Sırtını usulca sıvazladı.

"İyiyim, sağ ol," dedi Beren de ona sarılarak. Geri çekildiler, birbirlerine gülümsediler. Beren Asım'ın da muhtemelen ona sarılmak için kalkmış olduğunu görünce şaşırarak güldü; o bile tamamen kendi iradesiyle sarılmak istiyorduysa demek bu adamlar onun için gerçekten endişelenmişti. Üstelik Asım o gün onu burada, "Gel kız sen de, D'artanyan," diye sarılmaya davet ettiğindeki gibi bakıyordu. Beren'in umduğundan daha dostça sarıldılar.

"Korkuttun kız bizi," dedi Asım. Kızın sırtına üst üste, sertçe vurdu. "Ama iyisin, iyisin."

"A-ah, yavaş!" diye sızlandı Beren.

Suat Asım'ın eline vurdu. "Kemiklerini kırdın kızın."

Gülüştüler; Beren geri çekildiğinde de Asım sanki yine onu omzundan tutup belli belirsiz kendine, kolunun altına çekiyordu. Garip, alışılmadık, sıcak bir tabloydu bu. Meğer vaktiyle didişip duran, ortak bir fikirde buluşamamanın gerginliğinden, bir gencin sevgisini ve yakınlığını paylaşamamanın çocuksu kıskançlığına türlü sessiz çatışmalara giren bu iki dediği dedik, zaman içinde birbirini sahiden sevmiş, Suat'ı paylaşmayı da, bir derdi, bir sırrı, bir vicdan azabını, bir endişeyi paylaşmayı da öğrenmiş, meğer dost olmuş birbirine; bu her seferinde biraz daha iyi anlaşılıyordu. Öte yanda, kendisini bu küçük çemberin dışında tutan ve tüm bu sevgi seremonisini köşesinde sessizce izleyen Ayla'nın gözlerinde de sanki imrenmenin de saklı olduğu ufak tebessümler vardı. Beren'le Asım'ın sarılışlarını, muhabbetlerindeki sevimliliği, tıpkı cebinde parası olmadığı ve bir tane alamayacağını bildiği halde parktaki pamuk şekerciyi, o pamuk şeker belki de ulaşılmazlığından ötürü gözünde gitgide değerli bir şeye dönüşürken tamamen beklentisizce ama yine de gıptayla izleyen bir çocuk gibi izlemişti. Bir an sonra Asım başını çevirince onunla ilk kez göz göze geldi. Ortada pamuk şekerden başka bir şey vardı. Derin bir şey. İki çift göz.

Nereye Uçar Turnalar?Where stories live. Discover now