Pourquoi?

1.1K 146 19
                                    

Hoseok oldukça rahatsız olan koltukta kıpırdandı ve gözlerini araladı.Hangi ara uyuyakalmıştı,Yoongi ne zaman gitmişti bilmiyordu ama kendini biraz daha iyi hissediyordu.

Ağlamaktan şişmiş gözleri uyumaktan daha fazla şişmiş,dudakları ve yanakları kızarmıştı.Eski koltukta dikleşerek gözlerini kapattı.Tek yapmak istediği uyumaktı fakat,aşağıda onu bekleyen çiçekleri vardı.Onlar hassastı.Eğer Hoseokun elleri birgün değmese küserlerdi.Bunun bilincinde olan kumral,aniden koltuktan kalktı ve etrafını toparladı.

Hiçbirşey haberi yoktu gerçi.Yarım saat önce bilmeden ilk öpücüğünü vermişti ama bunu bilmiyordu.Jung Hoseok ilk öpücüğünü Min Yoongiye kaptırmıştı.

Tek paltosu olan buğday renkli kalın kumaşı giyip tahta merdivenlere adımladı.Kapıyı açar açmaz,güzel çiçekleri onu kokularıyla büyülemişti bile.

O burda kendini kaybediyordu.Her biri farklı renkle süslenmiş yapraklara dokunmak,teker teker hepsini sulamak onu dünyadan koparıyordu.Belki de bu küçük dükkanı ayakta tutan Hoseokun çiçekleriyle olan bağıydı.Güzel bitkiler,hergün onun gülümsemesinden bir doz alıyorlardı.

Yeniden işlerine döndü.Sobayı çalıştırdı,camdan kapıyı aralayıp soğuğun içeri dolmasına izin verdi.Kendine bir çay yaptı ve gözlerini kapatıp etrafını dinlemeye konuldu.

Erimeye başlamış beyaz örtüyü yeni yakalamış çocukların sesleri,metro istasyonunun sesine karışırken  gözlerini açtı.

Kapısı ardına kadar aralanmış,çalan minik zil dinlendirdiği kahverengilerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştu.

Jimin sinirle önünde bağladı kolları,ve hayranlıkla çiçekleri seyreden gençle içeri girdi.

Birşey söylemeden direk Hoseok hyunguna sarıldı.Ne kadar çöktüğünü hissedebiliyordu.

Jungkook gözlerini mükemmel gözüken yaprakların her birinde gezdirdikten sonra önünde sarılan ikiliye çevirmişti.Meraklı sözleri hemen Hoseoku süzmüştü.

"Olanları duyunca gelmek istedim hyung."

"İyiyim."

Jimin geri çekilip onaylamayan gözlerini Hoseokun kahverengilerine çevirdi.

"İyiymiş gibi davranmana gerek yok."

Jungkookun ne konuştukları hakkında hiçbir fikri yoktu.Jimin Hoseoka gideceğim dediğinde,Yoongi hyungundan sürekli duyduğu bu tanıdık ismi görmek için peşine takılmıştı.Yolda bolca kavga etmişlerdi ama sonunda bu gizemli kişiyi görebilmişti.

Her ne olduysa,Yoongi hyungunun bu kumral çocuktan hoşlandığı çok belliydi.Ne zaman onda bahsetse -ki son zamanlarda yaptığı tek şey buydu- sincaba benzeyen dudakları kıvrılıyor, burnunu şirince kırıştırıyordu.Ondan bahsederken,hiçbiryerde görmediği bir şekilde parlıyordu gözleri.

Hoseokun kibarca gülümsemesine karşılık verip gösterdiği sandalyeye oturdu.Herkes gibi, o da dükkanın büyüsüne kapılmıştı.

Jimin sinirli gözlerini karşısındaki koca bebekten çekmeden konuştu;

"Üzgünüm hyung.Jungkook gelmek için tutturdu."

Jungkook şirince Hoseoka gülümserken aynı şekilde kendini savunmaya geçti;

"Yeni insanlar tanımak istedim!Kıskanıyor beni..."

"Alakası yok be!"

Hoseok ikisinin kavgasına güldü.Jiminin bu kadar kolay arkadaş edinebilmesi onu mutlu etmişti.

"Tabiki gelebilir Jimin."

Bedenini Jungkooktan yana çevirip elini uzattı.Yeni insanları tanımak hoşuna gidiyordu.

"Ben Hoseok."

"Biliyorum."

Genç,kırdığı potun farkına vararak hızlıca duruşunu düzeltti.Boğazını temizleyip Hoseokun uzattığı elini sıktı.

"Yani,Yoongi hyung bahsetmişti."

"Oh gerçekten mi?"

"Evet.Sürekli senden bahsedip duruyor."

Jimin şirin gülümsemesini hiç bozmadan yanında oturan Jungkookun bacağına küçük bir cimcik attı.Büyük gözler sinirle ona dönerken susması için yalvardı.

O sırada bir çift dükkana geldiğinde Hoseok onlarla ilgilenmek adına gitti.

"Ne halt yiyorsun sen?"

"Ne yapıyor muşum?"

"Yoongiden bahsedip durmasana."

"Neden ki?"

"Bahsetme işte."

Jiminin sinirli gözleri gülleri eski bir saman kağıdına özenle saran Hoseoka çevirdi.Kumral saçları önüne düşmüş,ellerini yeni suladığı güllerindeki su damlaları ıslatmıştı.Vücudunu Jungkooka daha fazla eğerken sesini iyice alçattı

"Sanırım Hoseok hyung farklı şeyler hissediyor."

Genç olan duyduğu şeyle içtiği çay boğazında kaldı.Öksürmeye başladığında Jimin söylenerek sırtına vuruyordu.

Hoseok müşterilerini uğurlayarak parayı kutuya koydu ve Jungkooka bir bardak su uzattı.

"Biz gitsek iyi olur."

Jungkook ayaklandığında Hoseokun gözleri kulaklarında uyumla sallanan siyah halkalara kaydı.Ona çok yakıştıklarını farketti.Her zaman zarif bir küpe istemişti ama babası hiçbir zaman izin vermemişti.

Küçük dükkanında yeniden yanlız kaldığında babasının koltuğuna oturdu.Yer yer yırtılmış, etrafına daha fidan olan zeytin ağaçları dizilmişti.Bir köşeye atılan hesap defterini aldı.Bu ay pek de iyi gözükmüyordu.

Hastane masrafları ve Hyerinin okulu için fazlasıyla para gidiyordu.Hoseok yarın garsonluğa gitmesi gerektiğini anımsadı.

Sonra aklına yine Min Yoongi uğradı.

Onun kemikli ellerini,sigarasıyla uyumlu beyaz tenini her zaman özenerek izlerdi.Bu raddeye gelebileceklerini asla düşünmezdi.Kucağına düşeceğini de düşünmezdi.Utançla gözlerini kapattı.

Ne zaman,ince bacakların üzerine düştüğünü hatırlasa utançan ölecek gibi oluyordu.

Onu düşlediği sırada,güneş yavaşca sokağı terk ederken minik zil sesi yeniden dükkanı doldurdu.Hoseok kızardı ve beyaz teniyle göz kamaştırıcı gözüken Yoongiyi buldu bakışları.Onu görünce sıcak basıyor,kalbi anlamdıramadığı bir hızla atıyordu.Daha önce hiç aşık olmayan kumral, hislerinin tam bir tanımını yapamıyordu.

"Hoşgeldin."

Yoonginin küçük gülümsemesi büyüdü.Hoseok ellerini kavrayıp ikisinin de koltuğa oturmalarını sağladı.

Hoseok birşey söyleyeceğini anlamıştı.Kahverengilerini üzerine dikti.

"Ne oldu?"

Papatyalara benzeyen çocuk Yoongi,o cesaretin nerden geldiğini bilmiyordu.Belkide fesleğenlerin ve kasımpatıların büyüleyici kokusu onu sarhoş etmişti.Ya da Hoseok.Onu bolca sarhoş eden kesinlikle oydu.

Elleri arasındaki narin elleri biraz daha sıktı.Ağzını açtı,ama geri kapadı.Derin bir nefes aldı ve söyledi.Kendi kendini ateşe attığından haberi yoktu.

"Açık konuşacağım Hoseok.Seni öptüm."

Flower Boy •sope¹✔Where stories live. Discover now