petunia

1.1K 133 30
                                    

"Fazla kırılgansın petunyam."

Hoseok kucağındaki minik kardeşinin saçlarıyla oynarken gülümsedi.Babası onun da gitmesini istemişti.Yoruluyordu minik bebek.Hyerin onu getirmiş,abisine  annesini bolca anlatmış,babasının ne kadar aksileştiğinden bahsetmişti uzuca.Hoseok kaç gündür bedeni burda,kalbi o hastane odasında yaşıyordu.

Uzun parmakları bebeğin yumuşak saçları arasından geçiyordu.Bütün vücudunu abisine yaslamış,minik gözleri daha da küçülmüştü.Henüz konuşamadığı için rengarenk çiçekleri parmaklarıyla Hoseoka gösteriyor,bazıları gülümsemesine sebep oluyordu.

O an Hoseokun kıskanç çiçeklerin hepsi minik kızın en beğendiği olmak için yarışa girmişlerdi.

Kumralın yüzü, yorgun ve üzgün olduğu zamanlardaki gibi solmuştu.Gözleri yeniden utançla içeri çökmüş,dudakları yeniden kurumuştu.

Annesi can çekişirken burda oturduğu için üzgündü Hoseok.Ama yorgunluğu,kesinlikle kalbini fazlasıyla yoran Yoongi yüzündendi.

Sobanın yaydığı sıcak iki kardeşi de kucaklarken önce Lee Jin'in daha sonra Hoseokun gözleri kapandı.

Jimin odanın kapısını yavaşca araladı.Teredütte kalmıştı.İçeri girmeli miydi bilmiyordu.Gerçi girmese,gidicek başka bir yeri de yoktu.Bu yüzden kapının biraz daha gıcırdamasına izin vererek tek bir pencerenin aydınlattığı odaya süzüldü.

Büyülü dudaklarını hissettiği Jungkook,her zamanki battaniyesini almış,utançla duvara dönmüştü.

Jimin montunu çıkarmadan elindeki sütü etijere bıraktı.

"Uyuyormuş gibi yapma Kook.Sütünü getirdim."

Küçüğü biraz daha utanıp iyice battaniyesine sokulurken boğuk sesi odayı doldurdu.

"İstemiyorum ben.Sen iç."

Jimin ofladı.Elini omzuna koydu hâlâ ona olan hislerini anlamamış gencin.Bilmesini istiyordu.Bunu o kadar çok belli etmişti ki.Hem Jungkook yanaklarını sıkmaya,papatyam diye sevmeye başlamıştı onu.Pembe saçlının acayip hoşuna gidiyordu kalbini kaptırdığı adamdan böyle bir muamele görmek.

"Jungkookie.Konuşalım biraz."

Jungkook inat etmedi.Hala battaniyesine sıkı sıkıya sarılıyken,bağdaş kurdu yatağında.Korkulu gözlerini Jimine çevirdi.Papatyası daha demin nefsine olan yenilgisinden dolayı kaçar gider diyen yüreği yanıyordu.

"Daha demin ne yaptın Kook?"

Üstündeki baskıyı fazlasıyla hissedebilen genç,hala çocuksu heyecanıyla hızlıca konuşmaya başladı.

"Hiç de suçlama beni papatyam!Biz küçükken abimin sevdiği gitmişti.Çaresizce ağlamıştı hep.Sende gidersen,en azından öpmüş olayım dedim."

Sonlara doğru masumlaşmış,sesi gittikçe kısılmıştı ki bu Jiminin tebesümmünü kocaman bir gülümsemeye dönüştürmüştü.

"Senin sevdiğin ben miyim?"

Jungkook çaresiz gözlerini ona dikti.Saf kalbi nasıl titriyordu görsün isterdi.O güzel gülümsemesini beynine kaydetmek.Bütün detaylarını ölene kadar unutmamak istiyordu.Papatyası tamamiyle onun olsun,başkaları yapraklarını sahte sevgileri için koparmasın istiyordu.

"Biraz.Evet."

Jiminin minik kahkası,ona güzel bir melodi gibi geldi.Dolgun dudaklarını önünkilerin tam önüne getirdi pembe saçlı olan.Jungkookun hayalini kurduğu pembeler şimdi tam önündeydi.Nefesini tutmuş,daha demin üşürken terlemeye başladı.

Kahverengi küreleri küçük bir benle bezenmiş dudaklardaydı Jiminin.Küçüğünün siyah tutamlarını sevgiyle düzeltti.Daha sonra bir papatya kadar hafif,saf bir öpücük kondurdu.

"Ben gitmem."

Bu havadan daha hafif öpücük iki gencin de bütün vücudunu yakarken,ikisi de bunu belli etmedi.Jimin kendi yatağına yöneliğinde Jungkook derin bir nefes verdi.

Utanmıştı.Hızlıca arkasını dönüp hoşlandığı çocukla konuşmuş liseli kızlar gibi sevindi.Sürekli düşündüğü dudaklar onunkilerle buluşmuştu ya, ondan mutlusu yoktu artık.

Belkide ilk öpücüğü değildi bu çocuktan farkı olmayan gencin.Ama onu bu kadar yakan,bu kadar değişik hissettiren ilk öpücüktü.Sevgi doluydu papatyası ona karşı.Papatyası onundu.Kimse yapraklarını koparamazdı onun.

Hoseok ertesi sabah,çok sevdiği kardeşine koltukta sıcak bir yatak yapıp uyuttuktan sonra,yeniden çiçeklerine döndü.Aklını ve kalbini meşgul tutuyordu böylece.O hayat denilen mücadelede kalbini seçmişti.Bununla gurur duyuyordu.

Elleri narince yapraklarını dökmüş,boynu bükük gülünü kavradı.

"Noldu sana güzelim?"

Birkaç gündür hep yerini değiştirip duruyordu.Şu karlar bir gitseydi,çiçekleri yeniden sokağın renklerine karışsaydı diye bekliyordu Hoseok.

"Çok yıprattım değil mi seni?Üzgünüm."

Yavaşca okşadı hala tutunmayı başarmış yaprakları.Sonra çömeldiği yerden doğruldu.Gözleri karşıya gitti korkakça.Sigarasını içen Yoongiyi buldu hemen.Manolyam demişti ona.Doğruyu söylüyor muydu ki gerçekten?

Yoongi sigarsını attı,gözler dükkanını buldu.Kumral her hareketini yeniden dikkatlice izledi.Daha demin erimesini istediği karların beyaz teniyle uyumunu gördüğünde,bu düşüncesini gömdü.

Büyük adımları hızlıca ulaştı dükkanın kapısına.Korkakça içeri girdi.Hoseok onun gözüne gerçekten bir manyolyaydı.Onu çürütmek istemiyordu.

Aslında onu kabul etmez,kızar diye o kadar korkuyordu ki Yoongi.Buraya gwlmden tam dört sigara içmişti o soğuk direkte.Gözleri sulandı biraz.Tanrıça gibi karşısında duran gence baktı.

Hoseokun yüzünde kızgınlığa dair hiçbirşey yoktu.Utangaçlık kaplamıştı hücrelerini.Güzel yüzü kızarmış,ellerini arkasında saklamıştı.

Yoongi koltukta uyuyan bebeğe baktı.Sonra küçük televizyona,sonra kasımpatılara.Hoseok hariç herşeye baktı.

Mahcubiyet.

Bütün vücudunu kaplayan histi bu.Ağzını araladı.Yeniden iyi olsun istiyordu araları.Birşeyleri,aslında herşeyi açıklamak istiyordu.

Ama yapamadı.

Dudaklarından bir kelime çıktı sadece.Zaten Hoseokunda öyle süslü kelimelere ihtiyacı yoktu.

"Sarılalım mı manolyam?"



Flower Boy •sope¹✔Where stories live. Discover now