my autumn

869 99 28
                                    

Yoongi küçük gözlerini korkuyla kumralına çevirdi.Söylediklerini işitemiyor olmalıydı.Birbirlerini bu kadar güzel severlerken,şimdi bitiyor muydu yani?Min Yoongi birkez daha güvenmiş,birkez daha kaybetmişti.

"N-ne diyorsun Hoseok?"

"Git dükkandan."

Hoseok kendini ağlamamak için fazlasıyla zorluyordu.Şuan söyledikleri ikisi için de iyi olacaktı.Çünkü çok iyi biliyordu ki;şu saatten sonra ikisi diye birşey kalmayacaktı.Bu her ne kadar kumralın yüreğini daraltsada,bunu Hyerin ve Lee Jin için yapmalıydı.Kendini pek düşünmedi genç adam.Evden kovulursa,kardeşlerinin ne yapacağını düşündü.

Öbür tarafta Yoongi, kalbini lavantaların arasına bırakarak titrek adımlarla çıktı dükkandan.Tek bir kelime etmedi.Karşı çıkmadı.Sadece çiçeklerin arasına bıraktığı kalbini,masanın üstündeki çakmağını Hoseokun bulmasını istedi.Bulmasını ve güzel kahverengileri ne zaman sulanırsa onlardan destek almasını istedi.

Sabahın erken saatleri,iki gence cehennem gibi geldi.

Güneş en tepeye yükselip herkese mevsimi hatırlatırken,kahverengi yurt binasının üçüncü katında iki genç üçüncü fimlerini bitirmişlerdi.

Yurdun yarısı yaz tatilinde gittiği için,Jungkook hep yanlız sıkılırdı.Şimdi Jiminle sıkılıyordu.

Abisinin işleri yazın daha da çoğalırdı.Bu yüzden ikisi asla yazın biryerlere gitmezdi.Jungkook yurtta tıkılı kalıyordu.

Pembe saçlı,kumandayı kavradı ve televizyonu kapatıp sevgilisine döndü.

"Ya!Çok sıkıldım!"

"Evet bende."

"Hadi dışarı çıkalım!"

Jiminin çocuksu bir heyecanla söyledikleri,Jungkookun cevabıyla birlikte bir hiç olmuş, bütün heyecanını götürmüştü.

"Bu sıcakta asfalta mı yapışacaksın?"

Bozulup kollarını önünde birleştirdi.Ne yaparsa yapsın öpülesi duruyordu.Jungkook bundan sorumlu değildi.Uzanıp dudaklarını kısa süreliğine buluşturmak istedi.Fakat geri çekilmeye yeltendiğinde,Jiminin boynuna doladığı minik elleri bunu engelledi.

İkisi Jungkookun yatağında sarmaş dolaş öpüşüyorlardı.Jungkookun kafasında ilerisi şimdiden planlanmıştı.Jiminin bunu istemiyeceğinden adı gibi emindi ki yanılıyordu.

Jimin bedenini kaydırarak yatakta iyice kayboldu.Nefes almak adına dudaklarını ayırdı ve Jungkookun birkaç siyah halkayla süslenmiş kulağına fısıldadı.Kalbi yerinden çıkacak gibiydi.

"Ne yapacağımızı biliyoruz Kookie."

Hoseok son birkaç gündür cehennemi yaşıyordu.Yoongiye kızgın,çiçeklerinden ayrıydı.Bu onun için büyük bir boşluktu.Savunmasız kalmış narin kalbi,iyice hırpalanmıştı.

En güzel rüyalarına benzeyen Yoongiye kızgındı çünkü çiçeklerinden ayrılma sebebi oydu.Kumralın tek tesellisi onlarken,evden bile çıkamaz olmuştu.

Ama aynı zamanda,o kadar özlemişti ki papatyasını.Yeryüzündeki en harika adamla aşka düştüğünün farkında değildi.Ona sarılmayı,günün ortasında fazla uzaklaşmadan sahilde gezmeyi,bazen hiçbirşey söylemeden gözlerinde kaybolmayı son birkaç günde o kadar özlemişti ki.Son birkaç günde aşkı yeniden yorumlamaya çalışıyordu.Kumral,Yoongi gittiğinde öleceğini sanardı hep.

Yatağına oturup metrodaki insanları izlerken,telefonu titredi.Kimden olduğunu biliyordu.Buna bir son vermek istedi.Hoseok hala aşık olduğunu bile bile,Yoongiden köşe bucak kaçıyordu.Onu iyileştirebilecek tek kişiden,beni hırpalar inancıyla kaçıyordu.

"Seninle ilk tanıştığımda."

Mesajın devamını beklemedi.Kahverengileri sulanmıştı hemen.

"Yazma artık Yoongi"

Yoongiye harfler bulanık geldi.Net olarak görebilse bile,umrunda olmazdı.O toprak kokulusunu özlemişti.Her zaman hafifçe fesleğen kokan elleri,her daim tişörtünde su lekeleri olan adamı özlemişti.

"Vay canına tıpkı sonbahar gibi demiştim.Sesin yere düşen yaprakların sesine benziyordu.Gözlerin yumuşak havanın ve altın günlerin sessizliğini anlatıyor gibiydi.Benim sonbaharım ol istedim.Her mevsim sonbahar olsun istedim."

"Sarhoşsun."

"Öyleyim.Beni sarhoş ettin Hoseok."

"Lütfen.Birdaha yazma."

Hoseok kilidi kapatıp ellerini yüzüne kapadı.Bağırarak ağlamak istiyordu.Ama yapamıyordu.Yoongi herşeyi zorlaştırdığını bilmiyordu.Bu halde olmalarının tek sebebi,onun gereksiz cesaret gösterisiydi.

Uzun parmaklarının arasından güzel gözyaşları süzüldü yavaşca.Bir an için kaçıp gitmek,yolunu aklına kazıdığı eve doğru koşmak istedi.Yoongiye yeniden sarılıp, kolları arasında kirpiklerini saymak istedi.Şiddetli ağlamasını o kadar sessizce salıyordu ki,boğazındaki yumru acı vermeye,elleri titremeye başlamıştı.

Hayatı boyunca olurdu bu kumrala.Alışıktı artık.

Hyerin ise büyüdükçe,herşeyin daha fazla farkına varmaya başlıyordu.Abisinin durumu içini kavururken,birlikte kaldıkları odada onu ağlarken görmek son isteyeceği şey olurdu.

"Abi?"

Hoseok en yalancı gülümsemesini takınıp gözlerini sildi hemen.Karşısındaki artık küçük bir çocuk değildi.

"Babam çarşıya gitti.İstersen çiçeklere bak."

"Yok.Sen dışarı çıkarsana onları.Babam çıkarmamış."

Güzel kız elini abisinin omzuna koydu.Üzgünlüğünü hissedebiliyordu.Kendisi bile annesini atlatamamışken,sevdiği başka birini daha kaybetmek kötü olmalıydı.Uzun zamandır söylemek istediğini ağzından kaçırdı.

"Hadi Yoongiye git abi."

Hoseok gözlerini çarşafından ayırdı.Bir anda parlamıştı kahverengileri.Fazla sürmedi.Sonra yeniden buğulandı.

"Babam bu sefer gerçekten öldürür."

Genç kız destek vermek istercesine omzuna biraz daha bastırdı.Sesini olabildiğince neşeli çıkarmaya çalışıyordu.

"Hadi ama!Babam burda değil.Akşam gelirim dedi.Gece yarısı geleceğini ikimiz de biliyoruz.Hem erken gelirse ben oyalarım."

Kumralın kahveleri yeniden parladı.Birden sarıldı kardeşine.

"Seni seviyorum Hyerin."

Daha sonra,telefonunu aldı ve çok sevdiği ismin üzerine tıkladı.Birden yüzüne renk gelmişti.

"Geliyorum papatyam."

Flower Boy •sope¹✔Where stories live. Discover now