ı love you mom

1K 114 15
                                    

Hoseokun Lee Jin'i uyutup saçlarını okşayarak Yoongiyi düşündüğü gecede,evlerinin tahta kapısı hızlıca açıldı.

Yattığı yatakta doğruldu genç adam.Saniyeler sonra annesini göreceğini,yeniden ona hırkalar hediye edeceğini düşünüyordu.Sadece bir yanılgıydı.

Babası Hyerini sertçe içeri itmiş,ağlayan kızına minicik bir şefkat göstermemişti.

Hoseok iyice meraklandı.Ay evlerinin içine dolarken, yataktan kalkıp kapıya gitti.Kahverengi küreleri,ürkekçe babasınınkilerle buluştu.

"A-annem nerde?"

Yaşlıca adam hiçbirşey söylemedi.Hoseokun yanından bir ruh gibi geçerek odasına girdi.Kumralın çoktan güçsüz kalmış vücudu Hyerine çevrildi.Yardım ister gibi bakıyordu kardeşine.Gerçeği değiştiremezdi.

"Hyerin annem.."

Genç kız biraz daha şiddetle ağlarken abisine sarıldı.Gecenin karanlığında iki kardeş tek bir vücut oldular.

Hoseok minik bir hıçkırık kaçırdı ağzından.Sadece kötü bir kabusta olmak istedi.Çiçeklerinin arasında uyanmak istedi.Ama ne zaman gözlerini açsa aynı yerdeydi.

"Sessiz ol.Babam kızıyor."

Bütün sorumluluğun ona düştüğünü anlamıştı genç adam.Aynı zamanda,eski evlerinde eskisi gibi yemek kokuları olmayacağını,hırkalar alabileceği,pembe karanfiller getirebileceği bir kadın olmadığını da anlamıştı.

"Hyerin.."

Kız sıkıca kapattı gözlerini.Abisini küçük bedeniyle koruyabilirmiş gibi sardı usulca.

"İyi olacak.Annem bizi görebiliyor.O hep ne derdi sana?"

Kumral,başı kardeşinin omuzlarındayken gülümsedi.Annesinin sürekli söylediği,beraber ağlarken güldükleri kelimeler döküldü bir benle süslenmiş dudaklarından.

"Yanaklarını ıslatan tek şeyin sevgilinin öpücükleri olmasını istiyorum Hoseokkie.Gözyaşlarının değil."

Yeniden,güldüler.İkiside acı dolu olduğunu biliyordu bu melodilerin.Birbirlerine oldukça benzerlerdi onlar.En sevdikleri çiçekler,filmler ve kokular bile aynıydı.

Hoseok kardeşleri ve annesi olmadan yaşayabileceğini düşünmüyordu.Bundan sonra ne yapacağını da bilmiyordu.

Yoongi sabah ellerini cebinde büzüştürmüş,yanakları soğuktan kızarmış bir şekilde geldi dükkanın önüne.Kapalı kapıyı gördüğünde cama doğru gitti.Sıcak nefesini üfledi ve yaptığı buharda uzun parmaklarını hareket ettirdi.

"Günaydın manolyam."

Daha sonra,nazikçe tıklattı camı.Ama ne Hoseok,ne de çiçeklerinden herhangi biri gözükmüyordu.Yüzü düşerken içeri girdi.Dükkan açıksa,sevgilisi nerdeydi?

"Hoseok?"

Sorusunun cevabını çok sevdiği dükkanda yabancısı olmadığı tahta merdivenlere doğru yöneldiğinde bulmuştu.

Hoseok bütün geceyi ağlayarak geçirmiş,sabah açmak için geldiği dükkanında çiçeklerle bile ilgilenmeden kendini merdivenlere atmıştı.Ayakta kalacak hali yoktu kumralın.Dün gece dünyası yıkılmıştı.Hala da yıkılmaya devam ediyordu.

Yoongi sevdiğini öyle görünce kalbi bin parçaya bölünmüş gibi hissetti.Sessizce yanına çöktü.Ne olduğunu sormadı.Sadece iyi hissetmesini istedi.Çiçek kokan saçlarına derin bir öpücük bıraktı. Gözyaşlarının çizdiği yolları öptü.

Hoseok gülümsedi.Annesinin dediği gibi,sevgilisinin öpücükleri ıslatıyordu yanakları.Mutlu olmalıyım diye düşündü.

"Yoongi."

"Hm?"

Açık bırakılan kapıdan dolayı,soğuk rüzgar ikisinin de vücudunu sarıyordu.Bu iki gencin birbirlerine daha fazla sokulamalarına sebep olurken Hoseok Yoonginin ne olduğunu sorgulamadan onun yanında olmasının huzurunu yaşıyordu.

"Bana şarkı söyler misin?"

Papatyası ikiletmedi bile onu.En sevdiği şarkıdan mırıldanmaya başladı.Sesi güzel değildi belki ama önemli olan bu değildi.O sabah Yoonginin sesi Hoseoka en güzel melodiden bile güzel geldi.

Annesinin ruhu,onları ısıtırken kumralın içi yeniden huzurla doldu.Çok büyük bir şey kaybetmişti belki ama çok büyük birşey de kazanmıştı.Hoseok hayatında ilk defa aşkın ne demek olduğunu Yoongide anlamıştı.

Jimin bazen camın kenarına oturup düşünmeyi severdi.Ölüm haberini aldığından beri,Bayan Jung'u düşünüyor,onu bahçedeki yaşama savaşı veren susuz güllere benzetiyordu.

Küçüklüğünde, her zaman yaşından daha büyük gösteren kadının ona çiçeklerden taçlar yaptığını,Hoseoka ördüğü kazakların aynısını ona da ördüğü ve çiçeklerin arasında herkesten fazla zaman geçirdiği aklına geldi.

Jimin kadının bu kadar güçlü kalmasına her zaman hayran kalmıştı.Tıpkı diğer şeylere hayran kaldığı gibi.

Ama o da,herkes gibi hayatın acımasız pençelerine yakalanmıştı.Lee Jin'i doğurduktan hemen sonra kanser olduğunu öğrenmiş,buna rağmen gülümsemişti.Çok sevdiği çiçeklerinden giderek uzaklaşmış bir süre sonra sadece Hoseokun ona anlattıklarıyla yetinmeye başlamıştı.Ama ne olursa olsun,Jimin onu ne zaman görürse görsün gözlerinin içi parlardı.

Onu Hoseokla o kadar benzetiyordu ki..

Gözünden bir yaş süzüldü.O sırada Jungkook,her zaman giydiği gri eşofmanıyla ve elindeki market poşetleriyle kapıdan girdi.Pembesinin üzüldüğünden haberi yoktu henüz.

"Bir sürü abur cubur aldım hyung.Bir de izleriz diye bir sürü film buldum.Finaller de bitmişke-"

Poşetleri,küçücük tezgaha koyarken gözleri Jimine takıldı.Camın kenarına oturmuş,bacaklarını kendine çekmişti.Montunu bile çıkarmadan yanına gitti.

"Hyung-"

"Sarılsana bana Jungkook."

Jungkook da Yoongi gibi yaptı.Hiç sorgulamadan, bütün sevgisiyle kolları arasına aldı onu.Pamuk şekere benzeyen saçlarını öptü.Yavaş yavaş kolunu sıvazlamaya başladı.

"İyi misin?"

Yavaşca kafasını salladı Jimin.İyi değildi.O böyleyse Hoseok hyungu nasıldı merak ediyordu.Yanına gitmek isterdi,ama gitse bile ne yapacağını bilmiyordu.Yoongi gitmiştir diye düşündü.Onların aşkı,Jiminin yanında fazla büyük kalırdı.Bu yüzden iyice sevgilisine sokuldu.

"Sanırım o film gecesine herşeyden çok ihtiyacım var Kook."

⚜⚜⚜⚜⚜⚜⚜⚜⚜⚜

İğrenç bir bölüm olduğunu kabul ediyorum.

Bu arada artık her bölümde,bir şarkı koymak istiyorum böyle.Aralarından belki sevdikleriniz olur?

Sizi seviyorum❤

Flower Boy •sope¹✔Where stories live. Discover now