ASTRONOTUN MEKİĞİ

24 1 0
                                    

Uzay sessizliğe tekrar kavuştuğunda Anka'da gözünü sabitlediği yerden nihayet oynatmıştı.

''İnsanın çocukluğuna küsmesi acı bir şey astronot.''

Uzay kendisine ''astronot'' denildiği her yeni cümlede tekrar kavuşuyordu çocukluğuna. Ahşap pencereden gökyüzünü izlediği o yıllarına...

''Bilmiyorum Kelebek. Demek ki babalar her zaman bir idol değilmiş.''

''Babalar nankör varlıklardır astronot. Hoş bir bayan gördüklerinde eşlerine, o bayanın evine girdiklerinde kendi evlerine, artık zaman ayıramayacak durumda kaldıklarında da çocuklarına... Ama sen bir uzay mekiğine sahip olacaksın, inanıyorum. Hem de en yenisine. Hatta en Uzay'a yakışanına..''

Gülümsedi Uzay.

''Kitap okumayı sever misin?''

''Valla ne yalan söyleyeyim, hiçbir kitabı açıp da hayran hayran okumuşluğum yoktur daha.''

Daha da heyecanla söyleyecekti Uzay şimdi aklına gelen fikri.

''Tamam işte Kelebek. Gel, benim çalıştığım yerde çalış olmaz mı? Mükemmel bir yer. Sahibi de çok candan. Yani bir işin yoksa tabi''

Anka yüzüne acı bir tebessüm yerleştirdi. Bu diğerlerinden çok daha farklıydı.

''Bir barda çalışıyordum, işim vardı. Ama bugünden sonra bir önemi kalmayacak. Kelebekler bir gün yaşar. Bir günlük ömrümü de bir kitapçıda harcamayacağım. Şuan zaten hakkımı dolduruyorum.''

Uzay çok kitap okurdu. İnsanların neyi ima ettiklerini hemen anlardı, bu da öyle oldu.

''Yani son günün mü Kelebek? Şuan da veda konuşması sanırım yaptığımız?''

''Sayılır.''

Uzay şimdi ilk defa ismiyle hitap edecekti kıza.

''Ama Anka, onca acıya dayanmışken..''

Cümlesinin devamını getirmesine fırsat bırakmadan araya girdi Anka.

''Şşş.. Bittiğinde hatırladığın tek şey ne olacaktı?''

Uzay o an verdiği sözü hatırladı, sustu. Şuan karşısında ki insan hakkında sadece kelebekleri çok sevdiğini biliyordu.

''Tamam, anlaştık. Fakat şunu unutma olur mu kelebek?''

Derin bir nefes aldı.

''Ben bugün çok istediğim o uzay mekiğine sahip olmuştum.''

Anka gülümsedi.

''Bende bir kitabı hayran hayran okudum.

Uzay çocukluğundan sonra ilk defa bir şeyi bu kadar içten istiyordu, Anka'yı yaşatmak.
Belki konuşur onu bir umut fikrinden geri döndürebilirdi.
Kim bilir belki de son kez bakıyordu şuan kıza. Erkek tıraşı olan saçlarına baktı önce, ela ve iri gözlerine sonra. Dedi ki içinden, ''Tanrım, uzay mekiği istiyordum ya hep senden, unut gitsin. Bugün kelebeğin birini, bir günden fazla yaşatmanı istiyorum. Ne dersin?''
Anka Uzay'ın kendisini hayran hayran izlemesini tuhaf bulmuştu.

''Karşında bir sanat eseri yok astronot, kendine gel! Neye bakıyorsun böyle uzun uzun?''

Uzay böyle konuşmalara her zaman ne diyeceğini iyi bilen biriydi.

''Sen bir kelebek değil misin? Kanatlarına bakıyorum. Tanrı, ne güzel yaratmış.''

Anka onun verdiği her cevap karşısında birkaç saniye susuyordu. Çok kitap okuduğundan mı bilinmez tık diye yapıştırıyordu lafı.
Durdu uzun bir süre. Uzay şimdi önündeki şiir kitabının sayfalarını karıştırıyordu. Anka fırsattan istifade yerde oturan adamı incelemeye koyuldu. Kıvır kıvır olan saçlarına dokunmak istedi birden bire. Emindi, ölmeden önce yapılacak şeyler listesinin en başına eklenebilirdi bu isteği. Yüzünün çoğunu kaplayan yuvarlak gözlüklerine bakınca gülümseme yerleşti istemsiz bir şekilde yüzüne. Sanki gözlük adeta onun bir uzvu haline gelmişti, çıkarsa olmayacaktı. Çıkarsa bu kadar hoş görünmeyecekti gözüne Uzay belki de. Birazdan yerdeki bu astronota veda edecek olmak içini acıttı. Annesinin gidişinden beri ilk defa bir veda bu kadar huzursuz etti kendini. Boğazına şu tarifi olmayan yumru çöktü.
Uzay kafasını kaldırdı o anda.

''Anka, biraz daha yaşamaya ne dersin?''

Böyle bir soruyu beklemiyordu. Kafasına böyle bir sonu yerleştirmişken nasıl vazgeçebilirdi ki?

''Kelebeğin bugün son günü astronot üzgünüm.''

''Yapma Ank...''

Yine lafının arasına girdi.

''Yeryüzüne inmiş bir astronot ne kadar da çok konuşuyor haddi olmayan şeylere. Uzaya falan çıksana sen, işin yok mu?''

Suratı asıldı Uzay'ın ve sadece ''haklısın'' kelimesi döküldü dudaklarından. Yavaş yavaş toparlandı sonra. Şiir kitabını alıp, kolunun arasına yerleştirdi. Arkasını dönüp gitmek için adımladı.

''Hey, bu kadar hayırsız olamazsın astronot! Ufakta olsa bir veda yok mu?''

Kaşlarını çattı Uzay.

''Bu vedayı ben istemedim ki! Vedalar karşılıklı yapılır. Gitmeni istiyor olsaydım yolunun açık olmasını diler, sarılırdım ama üzgünüm Anka, böyle değil!''

Ona ''kelebek'' demedi bu sefer. Çünkü kelebeklerin ömrünün bu kadar kısa olması öfkelendirmişti Uzay'ı. Tekrar arkasını döndü ve çıktığı merdivenleri olağan hızıyla indi. 

ANKA [Yitik Bir Gidiş]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin