GEZEGENİM KAYIP, ASTRONOT

19 1 0
                                    


Uzay o sabah kitapçıyı her zamankinden erken açtı. Rafları sildi, şiir kitaplarını teker teker çıkarıp sayfalarını karıştırdı ve içlerinden bir tanesini bugün ki kitabı ilan etti.
Bu saatte müşteri gelmez diye düşünerek oturdu kasaya ve kitabını açtı. Birkaç sayfa okuduktan sonra kapattı ve yanında bulunan bilgisayardan bir müzik açmanın iyi olacağını düşündü. Arkada ki ses,

Sen bu şehre gelmeyen bir filmdin,
Param varsa da izleyemedim.
Ben senin güneşini beklerken,
Yağmur sevmeyi denemedim.

derken Uzay'da ona eşlik etti. Şarkıların melodisinden çok sözlerine dikkat ederdi o ve belki de karşılaştığı en anlamlı sözlere sahipti bu şarkı.
Birkaç defa başa sardıktan sonra saati öğlen etmişti, dükkanın sahibi Fehmi Abi'de gelip kasaya geçmişti. Bu uzun boylu, siyah saçlarına inat olsun diye araya düşen kır saç tellerine bile pozitif bakan adam, geniş omuzlarının ardından, dikdörtgen gözlüklerini burnuna kadar indirip Uzay'a gülümsedi. Uzay, Fehmi Abi'yi öz abisi gibi severdi. Tek çocuktu, bir kardeşi yoktu ve çalıştığı süre boyunca ona abilik etmişti bu adam.
Birkaç müşteri geldi, Uzay onlara yardımcı oldu. Uzay'ın dışında iki eleman daha olmasına rağmen kızlar genelde ona sorarlardı. Sempatik tavırları insanları güldürüyordu.
Kasada işlem yapıp kitapları sahiplerine teslim ettikten sonra oturup kendi kitabını açtı. Yeni müşteriler gelene kadar birkaç sayfa okurdu. Fehmi Abi o sırada Uzay'a bir zarf uzattı.

''Bu seninmiş.''

Uzay zarfı tereddütle alırken, ''Ne bu Fehmi Abi?'' dedi.

''Bilmiyorum oğlum, sen müşterilerle ilgilenirken bir kız gelip verdi.''

Uzay zarfı açıp içinden bir kart çıkardı. Kartta aynen şu yazıyordu,
''GEZEGENİM KAYIP, ASTRONOT.''
Uzay zarftaki karta uzun süre bakakaldı. Kendisine ''astronot'' diye hitap eden tek biri vardı.

''Fehmi Abi, bu kartı veren kız nasıl biriydi?''

''Uzun saçlı, uzun boylu, at gibi bir kız işte.''

Uzay durdu, düşündü. Fehmi Abi'nin tarif ettiği tiple kendisinin aklında ki isimin alakası yoktu. Anka minyon tipli, oldukça kısa saçları olan, ufak tefek bir kızdı. Ayrıca kitapçının yerini nereden biliyordu ki?
Düşünmekten ne kitap okuyabildi, ne de müşteriyle ilgilenebildi. Suratı düştü, saatlerce oturduğu yerden kalkmadı. Kalktığında da suratsızlığı gelen müşterileri de etkilemişti. Sürekli bu kitapçıya gelip Uzay'dan yardım alanlar onu hiç böyle görmemişti. Saati akşam ettiklerinde Fehmi Abi'de bu durumu fark edip diğer elemanlardan birini ''Uzay'ı sorduklarında hasta olduğunu, işe gelmediğini söyle. Biz bugün erken çıkalım.'' diye tembihledi sonra da Uzay'ı alıp arabasına bindiler. Aklında onu kendi evine götürmek vardı. Yıllardır yanına çalışan bu genci kendisi de çok seviyordu. Uzay, Fehmi Abi'nin arabayı kendi evine sürdüğünü görünce ilk defa konuştu.

''Abi kusura bakma da ben, benim eve gitsem?''

Fehmi Abi gözünü yoldan ayırmadan, ''Olmaz, bugün bendesin. İşten de erken çıkıp kaytardığına göre dediğimi yapmak zorundasın.'' dedi.
Uzay seslenmedi.

Fehmi Abi'nin oturduğu apartmana geldiklerinde karşı marketten içecek birkaç şey aldılar. Daha sonra da üçüncü kattaki eve çıktılar. Fehmi Abi poşetleri mutfağa koyup oturma odasına geldiğinde üzerini çıkarmaya başladı. Uzay o zarf olayından sonra ilk defa gülümseyerek, ''Abi senin yatak odan yok mu ya? Burada soyunup burada giyiniyorsun hep.'' dedi. Fehmi Abi formaliteden kaşlarını çattı.

''Sanane oğlum, ev benim Allah Allah. Ayrıca bak tişörtüm, eşofmanım falan burada.''

O sırada koltuğun üzerine sabahtan attığı kıyafetlerine uzandı, giyinmeye başladı. Bu adamı Uzay gerçekten de abisi gibi görüyordu, onun yanında rahattı. Evde ona yabancı değildi, gelip burada günlerce kaldığı bile olmuştu.
Fehmi Abi ne zaman canının sıkkın olduğunu düşünse onu alır buraya getirirdi. Uzay krem rengi koltuğa uzanıp tavanı izlemeye koyulduğunda Fehmi Abi mutfağa çoktan geçmişti. Birkaç dakika sonra bir elinde çay bir elinde rakı bardağıyla geldi. Bu genç adamın alkolle arasının olmadığını biliyordu. Sürekli de dalga geçerdi, şimdi olduğu gibi.

''Ulan bir oturup senle karşılıklı rakı içemedik ya en çok bu içime batıyor. Oğlum karşındaki rakı içerken çay içmek nedir lan?''

Uzay güldü.

''Benim kafamı bir çay güzelleştiriyor abi.''

Fehmi Abi tek kaşını kaldırarak güldü.

''Sen aşık ol da göreyim seni. Fehmi Abi'ne nasıl yalvarıyorsun içelim diye.''

Uzay sessiz kaldı, çayını yudumladı. Fehmi Abi onda ki bu duygu değişimini fark edip araya bugün ki o zarf olayını soktu.

''Bu arada, bugün ki o zarf.. Yani ne oğlum hemen yüzün düştü. O gelen kız kimdi, seni bu kadar sarstı?''

Uzay bir yudum daha aldı çaydan, doğru kelimeleri seçmek için uğraşıyordu. Çünkü bugün ki gelen kız Anka değildi, tarif ettiğine göre.
Bir yudum daha aldı.

''Lan şu çayı içmeyi bırakıp anlatsana artık çileden çıkarma adamı!''

Uzay derin bir nefes aldı. Pek anlatmakta istemiyordu aslında ama karşısında ki bu adamdan şu zamana kadar neyi saklamıştı ki?

''Abi bugün gelen kızı senin tarifine göre tanımıyorum ama zarfta ki yazıyı yazanı tanıyorum. Yani hakkında sadece kelebekleri çok sevdiğini biliyorum.''

Fehmi abi anlamsız gözlerle gence baktı.

''Yani tanımıyorsun. Hakkında sadece bir cümlelik bir şeyi biliyorsan nasıl tanıyorsun oğlum?''

İşte Uzay bundan nefret ediyordu. Tarif edemeyeceği cümlelere neden giriyordu ki? Şimdi bu durumu Fehmi Abi'ye nasıl anlatacaktı?

''Abi aslında hakkında çoğu şeyi biliyorum ama kendisi sadece bu kadar bildiğimi söylememi istiyor. Çok karışık abi ya!''

Fehmi Abi Uzay'ın şuana kadar anlattığı hiçbir şeyi net olarak anlamamıştı.

''Uzayım baştan anlat bakayım abim sen şunu.''

Uzay derin bir nefes aldı.

''Abi bak ben kitap okumak için o hep gittiğim yere gitmiştim. Biliyorsun, sana hep derim kimse olmuyor rahat hissediyorum diye ama o gün o da oradaydı. Niye o çatıyı seçtiğini kendisi de bilmiyor, tesadüfen gelmiş. Saçları erkek tıraşı, minyon tipli ve ela gözleri olan biriydi. İkimizin de orada olma amacı çok farklıydı. Hayatına son vermek için çıkmış o çatıya, bense kitabımı okumak için. Bana hayatında ne olduysa anlatacağını ama bittiğinde sadece kelebekleri çok sevdiğini hatırlayacağımı söyledi. Bende kabul ettim. Anlattı falan, ben ona anlattım. Bittiğinde ben kalkıp gidecektim, vedalaşmak istedi. Ben yanaşmadım. Bilirsin abi, vedalar iki kişiliktir. Biz o çatıda iki farklı insandık. Mesela Süheyla Abla seni bırakıp gitmek istediğinde sen de ona izin verdin abi. Vedalaştınız, ayrılıkta olsa sarıldınız değil mi? Ben veda etmek istemedim ona. Tek başıma indim çıktığım merdivenler. Peşimden geldi..''

Uzay tekrar derin bir nefes aldı. Devam edemeyecek gibi hissetti kendini. Fehmi Abi anladığında araya girdi.

''Aşık oldun yani?''

''Olmadım abi. Kimse kimseye iki günde aşık olmaz. Ben sadece ölmesin istedim, ölmedi de zaten. Sonra da tam da olması gerektiği gibi, gitti ama niye geri geldi ki abi?''

Fehmi abi Uzay'ın kapüşonunun cebindeki zarfa baktı, kalktı aldı. Zarfın kapağını açıp baktı. İçinde yazanı sesli bir şekilde okudu ve tebessüm etti.
''Gezegenim kayıp, astronot...''


ANKA [Yitik Bir Gidiş]Where stories live. Discover now