ARTIK DEĞİL, BABA

25 2 0
                                    

Anka sabaha karşı Alilere gelmiş ve kendini yatağa bırakıp güneş iyice ışığıyla dünyaya hakimiyet kurarken uykuya dalmıştı. Ali ona tek kelime sormamış, üzerine gelmek istememişti. Zaten kapıyı dostuna açtığında onun üzerinde bir kırgınlık olduğunun farkındaydı. Gözleri kırmızıydı, burnu kızarık. Bir insan ağladıktan sonra nasıl oluyorsa, Anka'yı da kapıda gördüğünde öyleydi.
Geldiğinden beri Anka onun odasında kalıyor, Ali'de oturma odasında yatıyordu. Bu durumdan hiçte şikayetçi değildi, çünkü gerçekten Anka'yı kardeşi gibi seviyordu.
Bugün izinliydiler, ikisi de işe gitmeyecekti. Anka'nın uyanmasını bekledi Ali saatlerce. Annesi çoktan kahvaltı hazırlamış, babasına yedirmişti. Masayı, Ali ile Anka'da yer diye hala toplamamıştı.
Anka uyandığında lavaboya koştu, var gücüyle kustu. Yaklaşık bir 15 dakika lavaboda kalıp çıktığında arkadaşı ona endişeli gözlerle bakıyordu. Kendinin iyi olduğuna Ali'yi ikna ettikten sonra bir iki lokma bir şeyler yedi. Bu uzun boylu adam, kısık gözlerini iyice kısarak, ''Ee prenses, bugün ne yapıyoruz? Malum izin günümüz.'' Dedi. . Anka bugün hep yapmak istediği ama cesaret edemediği bir şeyi yapacaktı. Çocukluğunun geçtiği eve gidecekti, ki buna çocukluk denilirse... Annesinin fotoğraflarının olduğu bir albüm alacaktı yanına. Evden ayrıldığında babasına olan öfkesinden annesine dair bir fotoğraf karesi bile alamamıştı ve git gide onun yüzünü unutmaya başlamıştı, bu içini çok acıtıyordu. İnsan çok sevdiği birinin yüzünü unutmaya başladığında gerçekten geçmişine gidip o yollara çökerek ağlamak istiyor.

''Pansiyona gideceğim, eşyalarımı almam gerek. Tabi uzun süredir uğramıyorum, eşyalarımdan eser var mıdır bilemem.''

Pansiyona'da gidecekti evet ama oradan çıktıktan sonra evine gideceğini söylememişti Ali'ye. Ali çatalına batırdığı peyniri ağzına attı ve ''Gider bakarız.'' Dedi.

Kahvaltılarını yapar yapmaz birlikte masayı kaldırdılar. Anka burada kalıyordu evet ama elinden geldiğince onlara yük olmamaya çalışıyor, Ali'nin annesine bir iş bırakmıyordu.
Ali'nin tişörtlerinden birini üzerine geçirdi. Dışarıya güzel görünme derdi olan bir kız değildi, zaten görünüşü dikkat çekiciydi. Sonunda bugün eşyalarını alacaktı. İçinde olan burukluk, 5 sene öncesine kadar hiç uğramadığı o evine gidecek olmasındandı.
Ali dişlerini fırçaladı, üzerini giyindi ve vestiyerin yanındaki çekmeceden babasının yatağa mahkum olmadan önce sık sık kullandığı arabanın anahtarını aldı. Birinci katta oturdukları için asansör kullanmadan merdivenleri hızlıca indiler. Bugün hava birkaç gün öncesine göre sıcaktı.
Ali arabanın kapılarını açıp sürücü koltuğuna çoktan geçmişti, Anka'da arka koltuğa...
Ön koltuğa oturmaktan nefret ederdi. Arka koltukta oturduğunda kendini uzun bir yolculuğa çıkmış gibi hissediyordu ve sanki ön tarafa oturunca arabayı kullanan kişinin onun düşündüğü şeyleri görebilmesinden korkuyordu. Ali onun bu huyunu 5 ay içerisinde öğrenmişti, teklif bile etmiyordu yanına oturmasını. Arabayı Anka'nın kaldığı pansiyona doğru sürmeye başladı. Bu sırada kız düşünüyordu, söylemeli miydi çocukluğunda kaldığı eve gideceğini? Belki de yalnız gitmeliydi. ''Fakat'' dedi içinden, ''Ya gidersem ve kaldıramayacağım şeylerle karşı karşıya gelirsem?''
Ne olabilirdi ki? Annesinin gidişinden sonra ne yıpratabilirdi onu? Zaten baba faktörü hayatında ne zaman yer edebilmişti? Ali'yi bugün atlatamazdı, mecbur söyleyecekti.

''Ali?''

Bu arada koltuğun orta kısmına yerleşti, Ali'de ona dikiz aynasından bakarak göz teması kurdu.

''Bugün evime de gitmek istiyorum ben.''

Ali duyduğu şeyin şokuyla bir anda arabayı istop ettirdi. Kızın ailesinden ve geçmişinden yana ne denli yaralı olduğunu biliyordu. Bu isteği onu şaşırtmıştı.

ANKA [Yitik Bir Gidiş]Where stories live. Discover now