YOL HEP SANA ÇIKIYOR GEZEGENİM BURASI OLABİLİR Mİ?

24 1 0
                                    


Bara gittikleri o akşam Anka'nın üzerinde bir hüzün vardı. Ali sürekli, geçen gece anlattığı o gizemli astronotu soruyordu ama Anka sesini çıkarmıyordu. Onu biriyle paylaşmasa, içinde barındırsa sanki daha iyi olacaktı. Kendi kendine dedi içinden, ''Anka, o çatıda karşılaştığın insan bir hayal ürünüydü. Senin oradan atlamaman için gönderilen bir tür vekil gibi düşün. Kimseyle paylaşma, yok öyle biri.''
Derin bir nefes verip tek seferde ''Gelmiyorum ben!'' dedi. Ali kaşlarını çattı ve belki de ilk defa karşısında ki bu arkadaşına kızdı.

''Saçmalama! Daha yeni işe girdin Anka. Nasıl yaptın bilmiyorum ama İhsan Abi seni tekrar işe kabul etti, tekrar bir şeyleri batırma. Kalacak yerin bile yok kızım! Sabahta bir yerlere gittin haber vermeden, sırf rahatsız olma diye sormadım bile!

Anka söylenenleri duymadan arkasını döndü ve adımlamaya başladı. İhsan'ın ona bir şey söylemeye ne hakkı, ne de cesareti vardı. Evet, güçlü bir adamdı İhsan ama en azından şuan Anka'ya söyleyebileceği bir şeyi yoktu.
Bu sabah Uzay'ın çalıştığı o yere gitmişti Anka. Daha doğrusu, Uzay'ın evinin önüne gitmişti önce. Konuşmalı, en azından bir teşekkür etmeliydi. O bunu hak ediyordu. Sonra...
Neyin korkusuydu, neyin çekincesiydi bilmiyordu ama yapamamıştı. Uzay apartmanın merdivenlerini ağır ağır inerken sadece uzaktan izlemişti onu. Beyaz bir gömlek giymişti astronot bu sabah. Siyah pantolonuyla uyumlu olur diye düşünmüştü herhalde. Yeşil kapüşonlusu da omuzlarındaydı. Kıvırcık saçları ona sevimli bir hava katıyordu. Zaten büyük bir gözlük ancak bu kadar yakışırdı bir insana.
Elinde yine bir kitap..
Nasıl olurda insanların şu zamanda mecbur olduğu şeylere bu adam hiç ihtiyaç duymuyordu? Telefonsuz kimse mi kalmıştı günümüzde?
Bir türlü cesaret edipte gidememişti Uzay'ın yanına. ''Bende nereye gittiğini öğrenirim o zaman.'' düşüncesiyle takip etmişti onu.
Birkaç dakika yürümüştü Uzay. Birkaç dakika daha ve birkaç dakika daha.. Neden bisikletine binmemişti ki?
Dakikalar sonra kocaman bir kitapçının önünde durmuştu Uzay. Kahverengi taşlarla örülmüş duvarları vardı. İçi, dışına oranla ferahtı. Tabi Anka birkaç metre öteden görebilmişti anca. Cebinden anahtarı çıkarıp açmıştı kapıyı Uzay, sonra da gözden kaybolmuştu. Bazen rafların arasından görünüyordu, bazen kasaya oturuyor kitabını okuyordu, bazen gelen müşterilerle sohbet ediyor, gülüyordu. Bunları izlerken saatlerini geçirmişti Anka orada. Sabırsız bir insandı ama bu adamı beklemek zamanın su gibi akmasına sebep oluyordu her defasında.
Daha fazla dayanamayıp bir not bırakmaya karar vermişti ona. Yoldan geçen sarı saçlı, uzun boylu bir lise öğrencisini durdurup defterinden iki yaprak koparmasını ve bir de kalemini kullanmayı rica etmişti.

'' Anka küçükken okulda bir mektup yazmıştı babasına. İçinde onu ne kadar çok sevdiği, hep babası gibi güçlü biri olmak istediği yazıyordu. Eve geldiğinde annesine ''Bunu bir hediye paketine koyalım'' diye tutturmuştu. Annesi de, ''Benim daha iyi bir fikrim var, sana zarf yapmayı öğreteyim'' demişti. Ve beyaz bir kağıttan, küçük bir zarf yapmayı öğretmişti kızına. Anka o zarfı boyadı, üzerine resimler çizdi. Ve akşam sabırsızlıkla babasını bekledi ama babası o gün eve gelmedi.''

Buruk anısına zihninde yer verirken annesinin öğrettiği o zarftan yapmıştı iki dakika içerisinde. Ve diğer kağıdı da bölüp içerisine bir not yazmıştı. Yazdığı notu özenle zarfa yerleştirip kıza vermişti. Eliyle birkaç metre ötedeki kitapçıyı gösterip bu zarfı oraya teslim etmesini, özellikle de Uzay'a verilmesini rica etmesi için tembihlemişti.
Bütün bunlar olurken kızın dükkana girdiğini gördüğünde orayı terk etmişti.
Peki ya şimdi? Şimdi orada olmak istemesinin sebebi neydi? Bir teşekkür etme gereği değildi şuan yapmak istediği. Resmen kendinden kaçıp birine yakalanmaktı. Kendinden gidip, birine dönmekti bu.
''Olsun.'' dedi içinden, ''Şu ana kadar hep yapamadığım şeylerin pişmanlığını duydum, bir kere de yaptığım bir şeyin pişmanlığını duyayım duyacaksam da.''
Sabah izlediği o yolu tekrar yürüdü. Hava biraz kapalıydı, üzerine Ali'nin kapüşonlusundan birini almıştı bugün. Kafasına şapkayı da geçirip adımlarını hızlandırdı.
Kitapçıya geldiğinde girmekte tereddüt etti. Neyi kaybedebilirdi ki? Sonuç olarak hayatına aldığı bir insan değildi Uzay. Hiç kazanmadıysa şuan neyin kaybetmesinden tedirginlik yaşıyordu ki?
Kapıyı itti ve içeri adım attı. Kasadan bir ses ''Hoşgeldiniz'' dedikten sonra yanına geldi.

ANKA [Yitik Bir Gidiş]Where stories live. Discover now