ASTRONOT GİTTİ

19 1 0
                                    


Anka koridorun ortasına oturdu. Karşısında Uzay'ın muazzam kitaplığının olduğu koridordu burası. Evet, oturma odası dururken burada bulunmak onu daha mutlu ediyordu. Birazdan gelirdi Uzay ve Anka hala hazır değildi. Buraya bir valizle gelmemişti ki, ne giyebilirdi?
Kalktı banyoya gitti. Sarı, loş ışığın altında aynaya uzun uzun baktı. Erkek tıraşı saçlarını inceledi. Neden bukle bukle olan saçlarını bu hale sokmuştu? Ellerini yüzünde gezdirdi. Hiç bakım sıkıntısına girmemesine rağmen pürüzsüzdü teni. Uzay bazen onu hayran hayran izliyordu ama Anka neyine böyle hayran kalındığını bilmiyordu.
Kapı örtüldü, Uzay gelmişti, Anka banyodan çıktı ve kapıya doğru koştu. Neden hazırlanmadığına dair bir açıklama yapmak zorundaymış gibi hissediyordu kendini.

''Uzay, hazırlanmadım ben. Gitmesek olmaz mı?''

Uzay bunu sorun etmedi.

''Hadi kelebek hadi, çabuk ol. Bak az zamanın var bekliyorum.''

Anka kafasını salladı, itiraz edememişti. Derdini de söyleyemedi. Bir de masraf mı çıkarsındı? Kıyafeti yoksa Uzay ne yapabilirdi? Daha fazla bekletmemek adına hazırlanmak için oturma odasından pantolonunu da alıp banyoya geçti.
Üzerini giyme işini tamamladığında yüzüne sürecek bir şeyler aradı. Normalde boyanmayı pek sevmezdi ama bugün kendine özen göstermek istiyordu. Banyodaki çekmeceleri kurcaladı, belki bir kadın ürününe rastlayabilirdi. Yani hayatına hiç mi bir kadın girmemişti bu adamın? Bir şeylerini unutup gitmiştir belki. Bu ihtimali düşünmek Anka'nın canını sıkmıştı. Sebebini bilmediği bir iç burukluğuyla kapattı açtığı tüm çekmeceleri ve çıktı banyodan.
Uzay beyaz spor ayakkabılarının bağcıklarını bağlıyordu. Anka ellerini saçlarında gezdirdi, Uzay onu fark etsin diye hafif bir öksürme ihtiyacı hissetti.

''Hazırım.''

Gülümsedi adam.

''Gidelim.''

Belki bir arabanın sürücü koltuğunda Uzay, yan tarafında da Anka oturabilirdi. Veya bir metro da ayakta durabilmek için birlikte bir savaş verebilirlerdi. O da değilse bir otobüste yan yana oturup cam kenarı için tartışabilirlerdi. Bunların hiç biri değildi bulundukları yer. Şuan bir bisikletin üzerindelerdi. Uzay pedalları çeviriyor, Anka'da bisikletlin ön kısmında, direksiyonla oturak arasındaki demirin üzerinde oturuyordu.
Gidecekleri yer pek uzak değildi ama olsa bile şu adamla dünyanın öbür ucuna da giderdi kadın.
Ona hissettiği şey kesinlikle aşk değildi ama bu hissinde bir tarifi yoktu. Belki ''ihtiyaç duymak'' denilebilirdi.
Sahile geldiklerinde Uzay bisikleti bir bankın kenarına yasladı ve oturdu. Anka'da biraz çekinerek yanına ilişti. Hava bugün düne kıyasla biraz daha güzeldi. İnsanlar yürüyüş yapıyor, kimisi sevgilisiyle el ele geziyor, biri telefonda bağırış çağırış tartışıyordu. Pamuk şekerci amca geziniyordu bir umut, köfte satan abi köftelerini satmak için sesini duyurmaya çalışıyordu. Çiçekçi abla çevrede sevgili görse koşacaktı yanlarına adeta.
İkisi de gelip geçeni izliyordu. Anka her şeyden çok pamuk şekerci adama bakıyordu. Uzay onun pür dikkat oraya baktığını görünce sordu.

''Ne var orada?''

Ses yok.

''Hey kelebek, dünyaya dön.''

İrkildi Anka.

''Ne dedin Uzay, duymadım?''

''Ne var orada bu kadar seni dünyadan koparacak diyorum.''

Tekrar o yöne döndü Anka, derin bir nefes aldı. Çocukluğunun ulaşılmaz kahramanıydı bu şekerci amcalar.

''Çocukluğumu bunların peşinde koşarak geçirdim. Hafta sonları mahalleye bir tane amca gelirdi. Babam işte olduğundan para isteyemezdim, anneme de söylemezdim bile. Biliyordum, babam giderken para bırakmazdı annem nerden alsın? İşte nereye giderse peşinden giderdim pamuk şekercinin. Nasılsa sadece bizim mahallede turluyordu. Alan çocukların yüzündeki gülümsemeyle mutlu olurdum. Şimdi de görünce bir an aklıma o zamanlarım geldi.''

Anka sözünü bitirip derin bir nefes verdiğinde Uzay yerinden kalktı. Pamuk şekerciyle bir şey konuştu birkaç dakika boyunca. Sonra da gelip Anka'yı kolundan tutup kaldırdı. Anka ne olduğunu anlamadan Uzay'a bakıyordu.

''Ne oluyor Uzay?''

''Bir şey sormak yok. Bugün pamuk şekerleri biz devralıyoruz. Sende alan çocukları uzaktan izlemeyip gülümsemelerine bizzat şahit oluyorsun tamam mı?''

Anka daha olayı kavrayamamıştı. Biri ilk defa onun için bu kadar ince bir şey düşünüyordu. ''Allahım'' dedi içinden, ''Gerçekten hayatımın iyi gideceği bir dönemde miyim? Bu adam... Neden bütün bunları yapıyordu?''
Uzay'ın eline tutuşturduğu pamuk şekerleri alırken gözyaşlarına engel olamadı ama ne Uzay ''Neden ağlıyorsun?'' diye sordu kıza, ne de kız teşekkür edebildi adama. Sadece susup yürüdüler.
Birkaç çocuk geldi önce. Anka onlara pamuk şekerleri uzatıyor, Uzay'da paraları topluyordu. Yolu ilerlettiler, çocuklar çoğaldı. Anka sanki uzattığı her pamuk şekeri kendi çocukluğuna veriyordu aslında. Uzay'da sessizce onu izliyordu. Çocuklar gülümseyerek ayrılıyordu arkasını dönerken, Anka hala gözyaşları içinde veriyordu pamuk şekerleri. O bir kere yemişti bu şekeri. Mahallelerinde ki Mustafa Amca almıştı bir kere, hani şu Füsun Abla'nın eşi olan...
Güzel şeydi bu şekerler, yumuşacık. Pembesi, mavisi, beyazı... Çocukların ilgisini elbet çekiyordu.
Yaklaşık 20-25 dakika geçmişti. Birkaç tane kaldığında Uzay elinden aldı şekerleri.

''Hadi, dönüyoruz. Şu paraları teslim edelim amcaya.''

''Uzay, ben..''

''Tamam Anka, eve dönerken konuşuruz. Adam bizi bekliyor, gel.''

Ses etmeden ilerledi Anka. İlk geldiklerinde oturdukları yerde oturuyordu şekerci amca. Uzay paraları falan teslim edip kalan birkaç şekeri de eline aldı ve onlarında parasını verdi.

''Teşekkür ederim amcacığım, kolay gelsin.''

Sonra bisikleti bıraktığı yerden aldı. Anka gözyaşlarına neden bu kadar akıttığını bilmiyordu ama tutamıyordu kendini. Uzay bisikletin dengesini sağlayınca o da eski yerine oturdu. Bisiklet yola çıktı.
Yol boyunca kaç apartman geçtiler, kaç market, kaç park.. Bir sürü insan bıraktılar arkalarında, sokakta oynayan çocukları falan ama Anka kendi çocukluğunu geride bırakamıyordu şuanda. Birisi onu bu halde görse aptallığına gülebilirdi. Şuan yanında bulunduğu insan onu mutlu etmek için böyle bir şey yapmıştı fakat kendisi gereksiz bir şekilde ağlıyordu. Düşünceleriyle boğuşurken susmaya devam etti, zaten Uzay'da konuşmadı.
Evin önüne geldiklerinde Anka bisikletten indi. Uzay ağır adımlarla bisikleti apartmanın kapısının önüne zincirledi. Giriş kapısını iterken Anka'nın orada öylece durduğunu gördü.

''Gelmiyor musun?''

Anka yaşlı gözlerini kaldırdı.

'Üzgünüm.''

Uzay ne olduğunu anlamamıştı. Sonuçta kötü bir şey yapmamıştı ki, neden bu kadar ağlıyordu bu kız? Bir an kendisini suçlu hissetti.

''Anka ben ne yaptım? Gerçekten mutlu ol diye yaptığım bir şeyin karşılığı bu mu?''

Anka burnunu çekti, eliyle erkek tıraşı olan saçlarını ovuştururken tekrar ağlamaya başladı.

''Bu değil, evet bu değil! Yalnız, şunun farkında mısın Uzay, benim hak ettiğimde bu değil!''

Uzay kaşlarını çattı, karşısında ki kıza anlam vermeye çalışıyordu.

''Sen aptalsın Anka. Sen koca bir aptalsın, buna ağladığına inanamıyorum!''

''Aptalım ve buna ağlıyorum. Ben buraya ait değilim! Çoktan o çatıdan atlamalıydım. Asıl aptal olan sensin, buna izin vermediğin için!''

Uzay sustu. Derin bir nefes aldıktan sonra, ''Belki de, haklısındır.'' dedi ve arkasını döndü, tereddüt etmeden ilerledi.
Anka'nın gözyaşları şimdi öncekinden de fazla akıyordu.


ANKA [Yitik Bir Gidiş]Where stories live. Discover now