Bölüm 15 - Ellie Nerede?

690 54 26
                                    

Aslında tüm bu olanların asıl sebebi Voldemort’un Harry’e olan düşmanlığıydı. Küçücük bir çocuğa her defasında yenilmeyi gururuna yediremiyordu Voldemort. Ve bu yüzden Charles’ı kullanıyordu. Charles aslında abartıldığı kadar yetenekli değildi. Bir insanın doğuştan gelen yetenekleri kısıtlı olabilir. Önemli olan onun nasıl yetiştirildiğidir. Charles hep iksirler arasında büyüdü. Şans iksiri yapmak bile Charles için çocuk oyuncağı haline gelmişti. O hep daha iyisini istemişti. Harry de öyle. Çocukluğundan beri karanlık peşini bir türlü bırakmadı. Bu durum Harry’nin karanlık sanatlara karşı savunmadı bir dahi olduğunu gösterdi. Peki ya şimdi ne olacak? Charles’ı Voldemort yetiştiriyor. Voldemort çağın en güçlü büyücüsü bir çocuğa yeniliyor. Harry mi Charles mı? Voldemort ikilem içinde. Bu yüzden Charles Grey’i varisi seçti. Kendisi öldüğü zaman yerini devralacak bir çocuk. Bir genç daha 17 yaşında. Voldemort onu donatıyor. Gerekli bilgileri kullanmasını öğretiyor. Olacak bir savaşta Charles’ın her türlü avantajı var. Ama Harry? O Voldemort’u yenmiş kişi. Onun gücünün farkında mı herkes? Daha da önemlisi eğer bir savaş olursa Sirius’un varisi Harry ve Sirius’un oğlu Charles karşı karşıya gelebilecek mi?

Dokuz gün geçmesine rağmen Charles hala Ellie’yi ziyarete gelmemişti. Ellie tedirgindi. O gece hiç uyuyamadı. Babası kısa seyahatinden döndüğünden beri Ellie’yi gözünün önünden ayırmıyordu. Fred ve George’un gelişleri de azalmıştı. Fred gelmek istiyor George ise onun önüne çıkıyordu.

“Hata yapıyorsun kardeşim” diyordu her zaman. Fred’teki bu değişiklik Kovuk’un dikkatini çekmişti. Özellikle Bayan Weasley oğlunun birisine gönlünü kaptırdığından kesinlikle emindi. O sıralar Hermione de kovukta kalıyordu. Bayan Weasley de Fred’in Hermione’den hoşlandığını sanıyordu. Hermione’nin Harry ile sevgili olduğunun farkında değildi. Çünkü Hermione ve Harry çok sık yan yana gelmiyorlardı. Bir gece büyük bir kavga etmişlerdi. Konu Sirius’tu. Harry Hermione’ye olanları anlatınca Hermione ona geri çekilmesi gerektiğini söylemiş ve bu meselenin onun meselesi olmadığını anlatmaya çalışmıştı, ayrıca kavganın ortasında birden Charles hakkında konuşmaya başlamıştı. Bu durum Harry’i körüklemişti. Farkında olmadan kötü sözler sarfediyordu. Kavgadan birkaç saat sonra ise ayrılmaya karar vermişlerdi. Aralarında eskisi gibi çok bir yakınlık yoktu artık. Arkadaş kalmaya karar vermişler ve bu iş bitmişti. Harry ve Hermione üzgün değil aksine rahatlamış hissediyorlardı. Sanki başından beri bir hata yapıyorlarmış gibiydi. Böylesi onlar için çok daha iyiydi. Bayan Weasley’nin Fred ile Hermione’yi yakıştırmasına gelince; onları hep bir arada görüyordu. Fred, George ve Hermione… Sürekli konuşuyorlardı. Uzaktan sevgili gibi görünseler aslında onlar sadece arkadaştı. Fred son zamanlardaki kaygısını bir tek Hermione’ye anlatmıştı. Harry’e asla Ellie’den bahsedemezdi. Ron’u ise bunu anlatacak kadar dikkate değer bulmuyordu. George zaten ikiziydi. Başka biriyle konuşmak Fred’i rahatlatıyordu. Hermione de ona kendi sorunlarından bahsediyordu. İyi anlaşıyorlardı. Fakat Fred’in kalbini çoktan başkası kapmıştı.

Bir gün Ellie’nin penceresini bir baykuş tıklattı. Bu baykuş Percy’nin baykuşuydu. Mektup kovuktan geliyordu. Ellie mektubu okuduktan sonra gülümsedi ve

“Baba! Weasleyler bizi yemeğe çağırıyorlar” diye bağırdı pencereden. Babası aşağıdaki çiçekleri düzenliyordu. Uzun boylu hoş görünümlü bir beyefendiydi. Saçları hafif kırlaşmıştı ama gülüşünün samimiyeti onun tüm kusurlarını örtüyordu.

“Sen de bir mektup yaz ve davetlerini kabul ettiğimizi söyle” dedi Bay Vancamp.

Saat sekiz gibi Ellie ve Bay Vancamp yola çıktılar. Ellie hoş mavi bir elbise giymişti. Abartısız ve sadeydi. Uzun sarı saçlarını açık bırakmıştı. Babasının koluna girmiş yürüyordu. Kovuk onlara çok yakındı. Weasleylerin bahçesinin içine girdiler. Ellie burayı seviyordu. Ara ara uğramıştı Weasleylere. Fakat bu olaylardan sonra uzun süredir gelmemişti buralara. Değişen bir şey var mı diye bakıyordu.  Bay ve Bayan Weasley gülümseyerek kapıyı açtı onlara. Güzel bir şekilde karşılandılar. Hoş bir yemek yediler. Yemeğin sonunda Bay ve Bayan Weasley, Bay Vancamp ile koyu bir sohbete daldı. Fred hemen fırsattan istifade ederek

“Ellie gel bahçeye çıkalım, mehtapta oluşan manzaraya bayılacaksın” dedi. George hafifçe dirseğiyle dürttü Fred’i. Harry gözlerini kısmış onlara bakıyordu.

“Olur” dedi Ellie gülümseyerek. Sonra George’a döndü.

“Siz gelmiyor musunuz?” dedi. Buradaki sizin içinde Harry Ron ve Hermione de vardı.

“Hayır canım ben yorgunum hemen yatacağım” diyerek Hermione merdivenlere çıktı. Fred’e küçük bir göz kırptı.

“Ron sende yorgunsun galiba” diye seslendi. Ron ise annesinin o nefis unlu kurabiyelerini yerken

“Yoo ben yorgun değilim, şunları bitireyim bende çıkarım bahçeye” dedi. Hermione gözlerini devirdi ama olayı daha fazla belli etmemek için sustu ve merdivenleri çıktı. Fred Ellie’nin koluna girerek onu bahçeye çıkardı. Diğerleri içeride kaldılar. Bahçedeki güzel oturaklardan birine oturdular.

“Nasıl hissediyorsun” dedi Fred. Ellie başını iki yana salladı.

“Göründüğüm gibi değilim emin ol. Elli yaşında gibiyim sanki” dedi. Fred hafifçe gülümseyerek başını eğdi.

“Ama iyi görünüyorsun, bazı şeyleri saklamakta ustasın” dedi. Ellie hafifçe kaşlarını kaldırarak

“Ne gibi?” diye sordu. Fred sesini iyice alçaltarak

“Charles gibi” dedi. Ellie’nin gülümsemesi bir anda dondu.

“Bizim evdeyken gördün değil mi?” dedi ciddileşerek.

“Evet. Nasıl dirilebilir aklım almıyor” dedi Fred sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi.

“Benim de” dedi Ellie düşünceli bir şekilde.

“Seni ziyaret ediyor mu?” diye sordu Fred. Ellie başını iki yana salladı ve

“Dokuz günde bir geliyordu. Ama bugün gelmedi. Endişeleniyorum Fred” dedi ve Fred’in gözlerinin içine baktı. Fred kalbinin eridiğini hissedebiliyordu. Bir şey yapmalıydı. Kızın elini tutarak

“Ben yanındayım” diyebildi sadece. Sesinin titremediğine şaşırmıştı. Sonra birden “Ona aşık mısın?” diye sordu. Ellie başını eğdi ve

“Bilmiyorum, bu aşk değil. Başka bir şey” dedi.

“Aşık olup olmadığını bile bilmiyorsun” dedi Fred gülerek. Ellie de gülümsedi ve

“Sanki George ile senin arandaki ilişki gibi. İkiz gibi. Birbirlerine bağlı ama asla aşk yaşamayan” dedi. Fred kahkaha atarak

“Neyseki George ile ben aşk yaşamıyoruz” dedi. Tam o sırada gökyüzünde bomba sesi gibi bir ses duyuldu ve şimşeğe benzer ışıklar belirdi. Fred ayağa kalktı ve Ellie’yi sürükleyerek

“İçeri geç” dedi. İçeri girdiklerinde ise evde bir karmaşa hakimdi. Beyler asalarını hazırlamış bekliyordu. Aynı ses birkaç defa daha duyuldu. Bu defa erkekler kovuğun bahçesine çıktı. Ellerinde asaları ile kovuğu koruyorlardı sanki. Bay Weasley emirler yağdırıyordu.

“George sen evi koru. Fred sen bahçede dur. Harry sende içeri geç. Tehlikeli olabilir yavrum” diyordu. Bay Vancamp ise siyah ceketi ile dimdik bir biçimde asasını tutuyor ve şimşeklerin geldiği yöne bakıyordu. Ve bir anda ölüm yiyenler bahçede belirdi. Dışarıdan sesler gelmeye başladı. Ölüm yiyenler ile Bay Weasley Bay Vancamp ve Fred mücadele ediyordu. George yerinde duramıyordu evde. Ölüm yiyenlerden biri Fred’i ıskaladı. Fred kısa bir çığlık attı. George sanki bunu bekliyormuş gibi anında evden çıktı. Molly Weasley ona engel olmadı. Harry Ron Hermione ve Ellie sırt sırta vermişlerdi. Bir anda camlar kırıldı.

“İçerideler” diye bağırdı Bay Vancamp. Ölüm yiyenler hayalet gibi uçuşuyordu. Siyah bir karanlık evin içini doldurdu. Göz gözü görmüyordu. Herkes yere kapaklandı ve o sırada bir kız çığlığı duyuldu. Sonrası ise sessizlik. Bütün ölüm yiyenler anında buhar olup uçtu. Bahçedekiler koşarak içeri girdi. Harry ve Ron daha yeni kendilerine geliyordu. Yerden kalktılar ve birbirlerine anlamsızca baktılar. Fred ve Bay Vancamp’ın aynı anda söyledikleri sözler sessizliği bozdu.

“Ellie nerede?” 

Not: Ellie karakterine karar veremedim. Fikirlerinizi belirtirseniz sevinirim.

Umarım bu bölümü beğenmişsinizdir. Voteler az geliyor onları birazcık yükseltirseniz sevinirim. :D Bu arada ithaf isteyen arkadaşlar bana mesaj yoluyla ulaşabilirler.

☯Nine Days☯Where stories live. Discover now