Bölüm 8

3.6K 267 167
                                    

Ne olduğunu anlamamıştım.

Hissettiğim tek şey, New York'un soğuğunu sindirdiği dudaklarıyla beni öpen Ashton'ın sahip olmaya çalıştığı aceleci tutkuydu. Bir eli yanağımı olduğu gibi kavrarken, diğer eli saçlarımın arasına dolanmıştı. Kaşlarımı çattım. Dudaklarımı aralamam için beni zorladı, etrafımızda duran herkes bunun zorlama bir öpücükten ibaret olduğunu anlayabilirdi. Bundan son derece rahatsız olmuştum. Ellerimi bileklerine götürdüğümde dilini dudaklarımdan içeriye kaydırmak için şansını bir kez daha zorladı, beni öpmesini istiyormuşum gibi düşündüğünden emindim fakat bileklerini tutma sebebim onu benden uzaklaştırmaktı sadece.

Dudaklarımı araladım. Ashton'ın dakikalardır talep ettiği şey buydu, bu yüzden beni büyük bir açlıkla öpmek için alt dudağımı yakaladığında geri çekildim. Düştüğü o anlık boşlukla kendimi kurtarmanın tuhaf sevincine kapılmıştım.

Luke seslice genzini temizledi. Ashton'ın bileklerinde duran ellerimi kullanarak onları yüzümden uzaklaştırırken bütün bedenimin bir güz yaprağı kadar ince ince titrediğini fark ettim. Nedeni öpücüğünden etkilenmiş olmam değildi.

Calum'un bunu görmüş olmasıydı.

Michael, Luke'un arkasından kapıyı kapatırken rahatsız olmuş bir şekilde Ashton'ı dürttü. "Bir dahaki sefere kendinize bir oda bulun," derken Luke'la birlikte direkt olarak salona doğru adımladılar.

Bana da mı kızmışlardı, bunu anlamamıştım. Sadece neler olduğunu ilk birkaç dakika anlayamayacak kadar şaşkındım. İçeriye giden Luke ve Michael'ın arkasından öylece bakakalırken Ashton belli belirsiz soluklar almakla uğraşıyordu. Calum ise, mutfaktaki tartışmamızı kapı önüne taşımak için arkamdan sürüklediği yorgun bedenini konumlandırdığı yerde durmaya devam ediyordu.

Yüzümün önüne dökülen saçlarımı kulağımın arkasını sıkıştırdım. Bir elimi kotumun arka cebine yerleştirirken gergin bir şekilde genzimi temizledim.

"Hoş geldin," dedi Calum sadece. Gözlerini kopkoyu bir öfkenin bürüdüğünü görüyor olmak ruhumun derinliklerini terk edip yüzeyine tırmanmaya başlayan korkuyu alevlendiriyordu. Derin bir nefes alıp gürültülü bir şekilde dışarıya verirken, Ashton sadece başını salladı. Araları gergindi, belki de daha önce hiç şahitlik etmediğim kadar gergindi. Bu beni daha da çok ürkütüyordu. Her şeyin sorumlusunun ben olduğumu hissettiriyordu ve bunun üzerimde iyi bir etkiye sahip olduğunu söyleyemezdim.

Calum duruşunu dikleştirdi. Bana bakması için yalvarırcasına gözlerinin içine bakıyordum, ama bakmıyordu. Odaklandıkları tek şey birbirleriydi.

"Erkenci değil misin?"

"Sevinirsin sanmıştım, kardeşim," derken Ashton, 'kardeşim' kelimesinin üzerinde çok ayrı bir vurgulama yapmıştı. Kaşlarımı çatıp bakışlarımı Ashton'ın yüzüne kaldırdığımda, hiç de samimi bulmadığım bir şekilde gülümsedi.

Ve Calum'un gözlerinin içine baka baka elimi tuttu.

Calum, kahverengi gözlerini Ashton'ın yüzünden uzaklaştırdı fakat bunu yapmasına sevinememiştim. Çünkü bakışları, Ashton'ın sıktığı ama benim son derece serbest bıraktığım ellerimizi bulmuştu. Bir süre yalnızca onlara baktı. Aramızda son yaşananlardan dolayı Calum'un tepkilerini nasıl vereceğini kestiremiyordum. Geçtiğimiz günlerde onu ne kadar iyi tanıdığımı daha çok hissettiğim gibi, bazen tanıyamadığımı da hissediyordum. Bu beni ürkütüyordu.

Calum'un gözleri ellerimizdeyken çenesindeki kasın seğirdiğini gördüm. Ashton'ın inatla sıkı sıkı tuttuğu elimi çekmeye çalıştım. Biraz zorlamam gerekmişti fakat Ashton, bir süreden sonra daha fazla tutmadı.

Autumn Leaves || hoodWhere stories live. Discover now