Bölüm 24

2.5K 218 161
                                    

Ölülere acıma Harry.

Yaşayanlara acı.

Her şeyden çok da sevgisiz yaşayanlara.

Çocukken belki de en çok üzüldüğüm şeylerden birisi, sevginin ne demek olduğunu bilmeden yaşarken tüm çamurunu, kirli elleriyle dokunduğu herkese bulaştıran insanların zihnindeki vahşetti.

Büyüdüğüm süreçte babam bana onları anlamamı söylerdi. Söylediğine göre, karşımdaki insanların sevgisiz bir hale dönüşmesindeki etkenler önemliydi. Çok hırçın bir çocuğu babası dövdüğü için o da etrafındaki insanlara bu hırçınlığı yansıtabiliyor olabilirmiş. Sürekli kendinden büyük abisinin ya da ablasının gölgesinin altında büyüyüp yetişmek zorunda kalan bir çocuğun kendine özgüven aşılayamadıktan sonra etrafındaki herkesi ezmeye kalkışması bu yüzden olabilirmiş. Ve belki de şu anda hastane yatağımda aklıma gelmeyen daha bir sürü şey.

Bunlar hakkında ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Bazı insanların hırçın olmalarına hak veresim olduğu doğruydu. Ama bazılarıyla bu empatik, ruhsal bağı kurmakta zorlanıyordum.

Ashton'da ve annemde kuramadığım gibi.

Bedenimdeki bütün uzuvlarıma yayılarak beni sızlatan kemik ağrılarımın üstesinden öyle ya da böyle, bir şekilde geleceğimi biliyordum. Çünkü her acının bir sonu olduğu gibi, özellikle bedenimde şu anda egemen olan bu fiziksel acının da, bir sonu vardı. Komadan çıkmayı başarabildiğime göre, bu acılarımdan da kurtulmanın bir yolunu bulabilirdim.

Fakat çevremde sevgisiz insanlar tarafından aldığım yaralarımın acısından kurtulmayı nasıl başarabileceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Odama her gün aynı gülen yüzle giren, ilaçlarımı getiren hemşirelerim ve sabah ile akşam vizitlerinde beni kontrol etmek için yanıma uğrayan doktorum dışında hiç kimseyi görmek istemiyordum.

Çünkü hazır hissetmiyordum. Ne onların beni görmesine ne de benim onları görmeye şimdilik cesaretim yoktu.

Alındığım özel odanın girişinde bu söylediklerimi duyduktan sonra yüzünde, gözlerinde ve titreyen kararsız ellerinde onu istemeyişimin aldığı darbenin izlerini taşıyan Calum'u gördükten sonra bu cesarete bir daha ne zaman sahip olabileceğimi de bilmiyordum. Cesaretimi içinde sakladığım kırmızı balonum, kötü ve acımasız çocukların çamurlu ellerinde patlatılmış ve balon parçaları evimin önündeki kaldırıma tek tek dökülmüş gibi hissediyordum.

Doktor Svensson ile yaptığımız ilk vizitte, ameliyatımla ilgili duyduklarım beni şok etmişti. Kafamın içindeki kanamayı tedavi edebilmeleri söylediğine göre operasyonla ya da operasyon olmadan halledilebilen bir şeydi.

Ama Doktor Svensson'ın tespitine göre benim epidural hematomum 30 cm³'ten fazlaydı. Bu yüzden glasgow skorumun sekizin üzerinde olup olmamasına bakmaya bile gerek duymadan, beni operasyona almışlardı.

Bunun dışında bileğim acıyordu, boynum acıyordu, omurgam boyunca sürekli yoğun olarak hissettiğim bir ağrı vardı ve ayaklarım bir taş kadar sertti. Asla hareket ettiremiyordum.

Doktor Svensson'a bunu söylediğimde, omurilik şoku geçirdiğimi söylemişti. Beyin fonksiyonlarımda kötü anlama yorulabilecek bir zarar görme yoktu, bileğimdeki kırık kemiklerin kaynamasının da zaman alacağını söylemişti. Omurilik şoku geçirdiğim için, omurgamdaki zedelenmemin ne ölçüde olduğuna şu anda bakamayacaklarını söyledi.

Ve onu anlayışla karşılamamı.

Beyin kanamamı tedavi edebilmek için yaptıkları ameliyatın kolay ve çabuk iyileşilebilir bir ameliyat olduğunu söylediğinde hissettiğim rahatlama duygusu adeta yerle bir olmuştu. Bütün umutlarım sönüp gitmişti. Hatırlıyor musun? dediği her şeyi hatırlıyor, parmaklarını takip edebiliyor ve düzgün cümleler kurabiliyor olmama bile sevinememiştim.

Autumn Leaves || hoodWhere stories live. Discover now