Bölüm 16

3.6K 271 228
                                    

Sev beni,
Daha önce hiç sevmediğin gibi.
Çünkü son zamanlarda bunun için ölüyorum.
Ve uzun zaman oldu ama; ben hâla aynı hissediyorum.
Belki de bırakmalıyım seni.
Ve kendimi savunacağım,
Belki de seni arayacağım bu gece,
Kanım boğulduktan sonra alkolde.
Hayır,
Sadece sarılmak istiyorum sana.

Michael ve Luke beni Calum'un dairesine bıraktıklarında gecenin ilerleyen saatlerinde olabilecek şeyler adına son derece endişeliydim. Calum'a Emma ile yaşanılan o anlardan bahsettikten sonra çok sinirlenmişti. Onu eve götürdükten sonra hemen benim yanıma döneceğini söyleyip, beni Michael ve sarhoşluktan gözlerini bile açamayan Luke'un yanında bırakmıştı.

Beni onlarla bırakması sorun değildi. Yani... elbette cevap hangi açıdan baktığımıza göre değişecekti. Emma ile aralarındaki ilişkinin hâlâ var olup olmadığını bilmiyordum ve eğer bu açıdan bakacak olursam; döndüğünde yine onunla arasında bir bağ olduğunu duymaktan korkuyordum. İş böyle olunca beni bırakıp onunla gitmesi kalp kırıcıydı.

Emma söylediklerinde haklı mıydı? Evet. Cevabını bilmediğim başka bir soruydu. Calum'un söylediğine dayanarak benim boşluğumu onunla doldurmaya çalışması doğru değildi. Emma'ya bir vaatte bulunup bulunmadığını da bilmiyordum. Onun Calum'la aramda olan şeylerin sadece çocukluktan kalma süregelen bir arkadaşlıktan ibaret olmadığını bildiğine emindim. Çünkü kırgın ses tonu hâlâ zihnimin duvarlarında acımasızca yankılanıp bir balon gibi büyüyor, kafatasımın içindeki beynime baskı yapıyordu.

Hayatımın hiçbir anında çaresizliği bu kadar yoğun tatmış olduğumu hatırlamıyordum. İşin gerçekten çok kötü bir tarafı vardı ki... Emma için üzülmüştüm. Her şeyin suçlusunun ben olduğumu düşünmeye başlıyordum yavaş yavaş. Bu duygu içimde bir kaos oluşturup beni pençelerinin arasına alarak yutuyordu.

Calum'u bırakmak istemiyordum. Daha önce birbirimize hiç bu kadar yakın olamamıştık çünkü. Görmezden gelip ilerlediğimiz yolda arkaya attığımız her ne varsa hepsi tek tek ayaklarımızın dibine seriliyordu. Bedenlerimizin etrafını bir hortum gibi sarıyor ve bizi şimdi, birbirimize yaklaştırmaya çalışıyordu. Evrendeki bütün işleyişin bizim bir araya gelmemizi sağlamak için çalışmalara başladığını bile düşünebilirdim. Ama nedense birlikte olmamızdaki en büyük engel bizmişiz gibi hissediyordum. Bu beni öldürüyordu.

Calum'un evinde endişeyle dolaşıyordum. Salonun duvarları arasında bir o köşeden bir diğer köşeye doğru ürkek adımlar atarak mekik dokurken Duke'un bakışları hareket eden tek kişinin, yani benim üzerimdeydi. Ben nereye gidersem gideyim yattığı yerden beni seyrediyor ve kafasıyla beni takip ediyordu. Normalde olsa Calum'la bu yaptığına gülerdik. Duke'un koca yatakta ikimizin arasına gelip yatmadan önce bakışlarını ikimizin üzerinde dolaştırdığı zamanlardaki surat ifadesine çok benziyordu. Duke benim için Calum'un evcil hayvanından çok sahip olduğum bir çocukmuş gibi hissediyordum. Vize streslerimin hat safhalarda olduğu dönemlerde mutfakta ağlarken Calum'dan kurtulup kucağıma geldiği çok fazla zaman olmuştu.

Bazen sadece Duke olmak istiyordum, sadece.

Evin kapısı sonunda kesik kesik de olsa birkaç kez çalındığında olduğum yerden koşarak hole doğru yöneldim. İçimde çok kötü bir his vardı, Emma'nın kendine bir zarar vermesinden korkuyordum. O anda hiç de mantıklı kararlar alabilecekmiş gibi gözükmüyordu çünkü.

Kapıyı açtığımda bir eli kotunun cebinde, diğeri ise kapının pervazına yaslanmış bir Calum buldum. Başını kapının pervazında dinlenen eline yaslamış öylece bekliyordu. Kafasının karıştığını sezebileceğim bir ifade aramaya çalışıyordum fakat alnını yasladığı yerden kaldırıp kızarmış kahverengi gözlerini benimle buluşturduğunda anladığım tek şey...

Autumn Leaves || hoodWhere stories live. Discover now