"How I miss you and I, I miss you and I wish you'd stay."

2.6K 194 104
                                    

10 Ekim 2005, Morristown, bu kez June ve William'a dair bir şeyler;

William Harington, Morristown'daki düzenini bırakıp İzlanda'da yaşamayı seçtiği küçük - gerçekten de nüfus bakımından da fazlasıyla küçük - bir kasaba olan Fáskrúðsfjörður'da yaşamaya hazır hissetmediğini fark etti. Bir kez daha.

Eşi Janelle'in kendisine ve kızları June'a olan uzaklığına bir yakınlık katmaya çalışmanın onu yalnızca manen yorduğunu değil, bedenen de yormaya başladığını anladığında William'ın kumral saçlarının arasındaki tek beyaz tel; anladığı şeyi kanıtlamasına yardımcı olmuştu. Fakat William hala tutunacak bir dal aramakta ısrarcıydı. Janelle'in, ondan kalmasını istediğini söylemeye ihtiyacı vardı. Eski günlerdeki gibi olmalarına ama bu kez, mutluluklarına kızları June'un da eklenmesine...

William, Janelle ile olan sorunlarının ne olduğunu tam olarak bilmiyordu. June sekiz yaşındaydı ve kızları doğmadan çok öncesinde sorunlar yaşamaya başlamışlardı. Onların birliktelikleri toplamda on beş yıla dayanıyordu. Lise ve üniversite yıllarından bu yana beraberlerdi. Bazen William bunun hakkında olması gerekenden çok daha fazla kafa yoruyordu. Üniversite yıllarından bu yana arkadaşlıkları asla bozulmamış olan David Hood ile oturup, eski günlerdeki gibi arka bahçeye iplerin üzerine astıkları ampullerle ışıklandırarak kurdukları alkol masasında dertleşirlerdi.

Üniversitedeyken William ve David, ani bir kararla ev arkadaşları olmuşlardı. Fakat daha sonradan, aldıkları bu ani kararın ikisinin de hayatlarındaki düzeni iyi anlamda nasıl değiştirdiğine şahit olduklarında çok yakın iki dost oldular. Dertleşmek adına kurdukları bu masada, ilk başlarda konuştukları konu kadınlar olurdu. William için söz konusu hep Janelle idi. Onu gördüğü ilk günden beri söz konusu hep Janelle olmuştu.

Evlendiklerinde ve arkadaşlıklarını koparmadıklarında William ve David'in konuştukları konu ev geçindirmek, iş hayatları, eşlerine nasıl daha iyi şartlar sunabilirler ve onları mutlu edebilirler tarzında şeyler olurdu.

Bu konuşmayı biraz daha genişleten şey, David'in baba oluşuydu. Kızları Mali'nin doğumu.

William, tebrik etmek adına hastane haricinde David ve Joy'un evlerini ziyarete gittiğinde, Mali'yi sevmek için kucağına almıştı. Ve içinin kıpır kıpır olduğunu hissetmişti. Bu duygunun William'ın ruhunda son derece benzer bir ize sahip olduğunu biliyordu. Çünkü ilk kez parmak uçları büyülü piyano tuşlarına değdiğinde de aynı kıpırtıyı hissetmişti. Mali'nin küçücük parmakları William'ın işaret parmağına dolandığında, gözleri dolmuştu.

Janelle ile bu duyguyu yaşamak istediğini fark etmişti.

Aslına bakarsanız 25 Ocak 1996'da, olmuşlardı da.

Bu kez William ve David, aynı anda - biri ikinci kez olmuş olsa bile - baba olmanın verdiği o sönmek bitmek bilmeyen mutluluğunu yaşadılar. Joy bile, William ve Janelle için çok sevinmişti.

Fakat Janelle, hiçbir zaman June'u doğurmak istememişti.

Ailesine karşı sevgisi yoktu, William bunu görmek ve kabul etmek istemese bile işlerin her zaman onun istediği yönde gitmeyeceğini anladığı zaman çok acı çekmişti. Her çocuk kendi ailesi için özeldir, elbetteki. Fakat June Camila Harington, kendi ailesinde yalnızca babası için çok özel bir anlam taşıyordu. Janelle, June için gerekli ilgiyi göstermeyi dahi reddediyordu.

William'a, onunla evlenmeye onun zorladığını, evlilik ve çocuk yapmak gibi ciddi, sorumluluk getiren eylemlere hazır hissetmediğini bilmesine rağmen her şeyin onun başının altından çıktığını söyleyerek onu suçlamıştı. William bunları duyduğunda dünyası başına yıkılmıştı. Janelle'i hiçbir şeye zorlamadığından son derece emindi. Birbirlerini sevdiklerini biliyordu, en azından aralarında geçen bu can yakıcı konuşmaya kadar William öyle zannetmişti.

Autumn Leaves || hoodWhere stories live. Discover now