Yılbaşı Özel Bölüm

2.4K 180 120
                                    

Annen seni kurtarmak için öldü. Voldemort'un anlayamayacağı bir şey varsa o da sevgidir. Annenin sana olan sevgisi kadar güçlü bir sevgi ne derin izler bırakır, bunu anlayamaz. Yara izine benzemez bu, gözle görülmez... böylesine yürekten sevilmek, seven insan gitse bile, bizi sonsuza kadar korur. Tenine işlemiştir bu.

Autumn, sarı şişme montunu bir hışımla kollarından sıyırıp atarken ne olduğunu çözemediğimiz bir konuda oldukça sinirliydi. Calum ve ben onu okul çıkışında alıp, yılbaşına özel olarak İzlanda'da düzenlenen bir resim sergisine götürmüştük ve yol boyunca çıt bile çıkmamıştı kendisinden. Uğur böcekli sırt çantasını arabanın arka koltuğunda oturduğu yerin yanına çarparak bıraktığında Calum ve ben ne olduğunu anlamakta zorluk çektiğimiz için bakışlarımızı buluşturduk.

Fakat bir faydası olmamıştı. Autumn yol boyunca öyle sessizdi ki. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, pencereden dışarıyı seyrediyordu. Calum ona ilk kez emniyet kemerini bağlaması konusunda tatlı dilli bir uyarıda bile bulunmamıştı. Bunu daha o söylemeden yerine getirmişti.

Arkamı dönüp ona "Her şey yolunda mı bebeğim?" diye sormuştum. Fakat Autumn'ın bana ihtiyacım olan cevabı vermesini geçtim, dönüp yüzüme bile bakmamıştı. Gözlerini sessizce yanımızda akıp giden İzlanda sokaklarında gezdirip, öfkeyle dışarı büktüğü alt dudağını normal haline getirmekten başka hiçbir şey yapmıyordu. Saçlarıyla aynı renkte olan kirpiklerini kırpıştırıyor, kaşlarını çatıp duruyordu. Tıpkı bende de olduğu gibi iki kaşının ortasında derin bir çizgi oluşuyordu ne zaman böyle yapsa.

Calum "Eve dönünce konuşuruz," diye fısıldayıp, arabayı sürmeye kaldığı yerden devam ettiğinde ona uymayı tercih ettim. Haklıydı. Autumn şu anda aradığım hiçbir cevabı bana veremeyecek kadar sinirliydi.

Onu kimin ya da neyin kızdırdığını düşünmüştüm. Acaba ben ya da Calum unutmamamız gereken önemli bir şeyi atlamış olabilir miydik? Fakat imkanı yoktu. Yılbaşı yarındı ve bugün evimizdeki o büyük yılbaşı ağacını Michael, ben, Luke, Autumn ve Calum süslemek için önceden anlaşmıştık. Yarın da tüm ailemiz bizim evimizde toplanacaktı ve büyük bir kutlama yemeği yapacaktık. Herkesin hediyelerini önceden alıp arabanın bagajında saklamıştık.

Zira Luke bu konuda hala Autumn'dan çok daha sabırsız ve çocuksuydu. Hediyeleri görmek istediğini ya da ona ne aldığımıza dair bitmek tükenmek bilmeyen ısrarcı sorularına tamı tamına bir hafta önceden başlıyordu ve ne yaparsak yapalım hiç susmuyordu.

Resim sergisinin bitiminde Calum, Autumn'a dışarıdan bir şeyler yemeyi teklif etmişti ama Autumn son derece keyifsiz olduğundan dolayı, babasının bu teklifini göz önünde bile bulundurmadan direkt reddetti. Bizden dışarıda vakit geçirdiğimiz süre boyunca hiçbir şey istemedi. Normalde elime yapışır, meyveli yoğurt için yapmadığı muziplik kalmazdı. Aldırana kadar tüm kozlarını kullanırdı ve en sonunda ona gidip satın alırdım. Fakat bunu da yapmamıştı.

Uğur böcekli sırt çantasının üstteki kulbundan tuttuktan sonra montunu antrenin girişinde tekmeleyerek odasına koştu. Calum da ben de şok olmuş bir vaziyette bu olanları izliyorduk. Serginin sonrasına bize ancak yetişebilen Michael ve Luke bile, onun neşesini yerine getirememişlerdi.

"Nesi var bunun?" dedi Luke montunu çıkartırken.

Calum, arabanın ruhsatını ve anahtarlarını antrenin girişindeki sehpanın üstüne bırakırken kafası en az benim kadar karışmış görünüyordu. Bugün bize hiç sarılmamıştı bile.

Okula giderken hiçbir şeyi yoktu. Bizimle her zamanki gibi kahvaltı yapmıştı, servis onu almadan önce onunla birlikte kahve içmem için bana ısrarlarda bulunmuştu. Calum onun okul formalarını giymesine yardım etmişti ve ben de turuncu saçlarını güzelce örmüştüm. Gitmeden önce ikimizi de öpmüştü ve normal bir şekilde okula gitmişti. Hiçbir şey olmamıştı. Yani... onu okuldan alıp gezmeye çıkarttığımızdan bu yana atladığım bir nokta var mı diye düşünüp duruyordum. Ama cevap koca bir boşluktu.

Autumn Leaves || hoodWhere stories live. Discover now