7

8.4K 774 81
                                    

Not: Bu kitap Epsilon yayınevi aracılığıyla basılmış olup, yalnızca 20 Bölümü Wattpad'te bulunmaktadır. İlk defa okuyanlar ya da yeniden okumak isteyenler, kitaptaki haliyle buradan okuyabilir. Sevgiler.

***

7

Zaman geçmiyordu. Daha önce hiçbir saniyenin bu denli hissedilebilir olacağını düşünmezken şu anda bunu yaşıyor olmak benim için kesinlikle bir ilkti. Huzursuzluk keskin bir soğuk gibi beni esir almıştı. Öte yandan kendimi ait olmadığım bir yerde hissetmek, üstelik bunu önlemek için bir şey de yapamamak kendimden nefret etmeme sebep oluyordu.

Kahvaltı masası hayatım boyunca gördüğüm en gösterişli sofra olabilirdi. Çatal bıçağı, masanın büyüklüğü ve dahi üzerindeki iştah açıcı yiyecekler tek kelimeyle enfesti. Oysa bu sıradan bir kahvaltıydı. En azından adı buydu. Bu evde yaşayanlar dışarıdaki dünyadan habersiz miydi? İnsanların sabahları ne şartlarda kahvaltı yaptığını, hatta bazen de yapamadığını bilmiyor muydu? Bu kadar ihtişamlı sofra kurmalarının sebebi değerli midelerinin ancak böyle doyacak olması mıydı? Yoksa doyumsuz ruhlarını tatmin etmek mi? Bence ikincisi daha olasıydı.

Çağrı, masaya oturmadan önce Buğra'yı fark edip kaşlarını çattıysa da herhangi bir şey söylemedi. Gerçi söyleseydi de umurumda olmazdı çünkü beni buraya davet eden oydu. Yanımda istediğim kişiyi de getiremeyeceksem bir köleden ne farkım olurdu ki?

"Evimizde misafir ağırlamayalı o kadar uzun zaman olmuş ki şimdi masada birilerini görmek tuhafıma gitti,'' dedi Arın. Yüzünde minik bir özlem kırıntısı belirip kaybolmuştu. Tıpkı abisi gibi o da ela gözlü bir çocuktu.

"Normalde evinize misafir kabul etmiyor musunuz?'' diye sordu Buğra hayli meraklı bir ifadeyle.

Arın boğazını temizledi. "Aslında...''

"Etmiyoruz,'' diyerek cevap verdi Çağrı. "Özellikle davetsiz gelen misafirleri hiç kabul etmiyoruz.'' Ela gözlerini bana diktiğinde bakışlarındaki ifade hayli derindi. Bana laf çarpıyordu.

Anlamamış gibi yaptım. "Şey, bunun özel bir sebebi var mı?'' diye sorarken aptal kız moduna geçmiştim. Çünkü biliyordum ki bazı durumlarda aptal gibi davranmak şaşırtıcı şekilde güzel sonuçlar doğurabiliyordu.

Beyaz Aslan hiddetle yüzüme baktı. "Diyelim ki var. Özel olan bir şeyi sana niye söyleyeyim ki?''

Cevabı yapıştırdım. "Bir daha davetsiz misafirlere maruz kalmamanız için.''

"Merak etme,'' dedi kibir yığını, bana yüksekten bakarak. "Benim olduğum bir yerde ikinci hata diye bir şey söz konusu olamaz zaten.''

Buğra omuzlarını dikleştirip oturduğu yerde doğruldu. Koyu kahverengi gözleri çoğu zaman muziplikle parlasa da şu an neredeyse Beyaz Aslan gibi sert görünüyordu. "Bu kadar az hata yapan biri ya çok zekidir ya da zeki insanların gölgesi altında yaşıyordur,'' dedi bakışlarını Çağrı'nın yüzünde gezdirerek. "Zeki bir insan 'ben asla hatalara olanak sağlamam' diyecek kadar aptal olmayacağına göre sanırım sen ikincisi oluyorsun?'' Tek kaşını meydan okurcasına havaya kaldırdığında kibir yığının gözleri öfkeyle parladı. Sağ elinde tuttuğu kahvaltı bıçağını öyle bir sıktı ki parmak boğumları bembeyaz olmuştu. Buğra, kendisine yakışır şekilde korkusuzca saldırıyordu.

"Ze-zekâsını inkâr edenin,'' diyerek araya girdi Erdem, bir yandan da tabağındaki peynirleri küçük parçalara ayırıyordu. "Büyük bir zekâsı var demektir, demiş Gotthold Ephraim Lessing, Alman yazar, filozof, gazeteci... Ayrıca büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler kişileri konuşur diyen Hyman Rickover da var. Tabii bir de: Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık. Normal bir insanın anlayış gücü çok olmamalıdır diyen, Fyodor Dostoyevski, Rus yazar var.'' Başını kaşıyıp duraksadı. Sanki bir şey daha söylemek istiyor ama aklına gelmediği için söyleyemiyor gibiydi. Saniyeler, sessizlik içinde işledi. Sonunda Erdem omuz silkip peynirlerini yemeye koyuldu.

Bir Rüyanın PeşindenWhere stories live. Discover now