11

8.2K 687 105
                                    


Not: Bu kitap Epsilon yayınevi aracılığıyla basılmış olup, yalnızca 20 Bölümü Wattpad'te bulunmaktadır. İlk defa okuyanlar ya da yeniden okumak isteyenler, kitaptaki haliyle buradan okuyabilir. Sevgiler.

***

11

Beni, gafil avlandığım uykudan uyandıran şey, minik ama etkisi hayli büyük bir ürpertiydi. Gözlerimi gün ışığına araladığımda yabancılık hissi ilk saniyeden beni şiddetle sarsmış, tüm bedenim deyim yerindeyse buz kesmişti.

Telaşla doğrulup etrafa göz gezdirdim. Uykudayken kâbus görmemiştim ama eğer uyanıkken bir kâbus görme ihtimalim varsa işte bu tam da öyle bir andı. Hâlâ kütüphanedeydim. Üzerimde elbisem vardı ama şöminenin karşısındaki L koltukta değil, üçlü koltuğun üzerindeydim... Ayakkabılarım ve kabanım çıkarılmıştı, hatta üzerime ince bir pike örtülmüştü...

"Allah kahretsin,'' diye fısıldadım kendi kendime.

En son Beyaz Aslan'la sessiz bir bekleyiş içindeydim. Ama sonrası yoktu, karanlıktı. Şu an bulunduğum yere nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Uyurgezer olmadığıma göre geriye tek bir seçenek kalıyordu; beni buraya Beyaz Aslan taşımıştı.

Onun kucağında olma düşüncesi mideme sert bir yumruk yemişim gibi hissetmeme neden oldu. Ayrıca geceyi burada, onun evinde geçirmiş olmak... "Olamaz, Buğra ve Berat,'' diyerek ışık hızında fırladım koltuktan. Telefonumu bulmak için telaşla etrafa bakınmaya başladım.

Arkadaşlarımın ne halde olduğunu bir an önce öğrenmem gerekiyordu. Dün en son her şey yoluna girmek üzereydi. Ama eğer her şey yolunda olsaydı Beyaz Aslan beni uyandırıp, güzel haberi vermez miydi? Ters giden bir şeyler olmuştu muhtemelen.

Korku, hızla yayılan bir virüs gibi bedenimi kuşatmaya başlarken aceleyle telefonumu bulup ekrana göz attım. Ya da atamadım demem daha doğruydu çünkü aptal telefon kapalıydı. Şarjı bitmişti. Çok güzel! İğrenç bir gece, iğrenç bir sabahla bana acı vermeye devam edecekti anlaşılan.

Ayakkabılarımı giyip vakit kaybetmeden kitaplıktan çıktım. Evde dün gecenin aksine bir takım sesler vardı ve bu benim için güzel bir şeydi. Yoksa Çağrı'nın nerede olduğunu kimden öğrenirdim ki?

Koridoru geçip evin merdivenlerinin önüne geldiğimde seslere kulak kabartıp gideceğim yönü belirledim. Aşağıdan çatal bıçak sesleri geliyordu, muhtemelen evin çalışanları oradaydı. Yanlarına inip patronlarının yerini sormam, bu darmadağın halimle epey garip olacaktı. Ama başka çarem yoktu. Yeterince vakit kaybetmiştim.

Aşağı inen merdivenlere yöneldiğim sırada birkaç hızlı ayak sesi işittim. Üstelik ses çok uzaktan da gelmiyordu. Hemen dibinde olduğum merdivene doğru baktığımda Arın'la göz göze geldim. Üzerinde spor kıyafetler, kulağında da kulaklık vardı. Koşuya gittiğini anlamak hiç de zor değildi.

"Günaydın,'' diyerek beni selamladı Arın.

"Günaydın,'' dedim istemsizce utanarak.

Şu an göze hitap eder görünmediğim gibi zihinsel olarak da insanın aklını sorularla doldurabilecek bir haldeydim. Mini bir elbise, topuklu ayakkabılar ve muhtemelen tüm yüzüme bulaşmış makyajla berbat görünüyor olmalıydım.

"Arkadaşların için gerçekten çok üzüldüm,'' dedi Arın samimi bir ifadeyle.

"Sen,'' deyip bir an için duraksadım. "Sen neler olduğunu biliyor musun?''

Arın, onaylarcasına başını salladı. "Dün gece öğrendim. Buğra ve diğer çocuk, adı neydi...''

Boğazım düğümlenir gibi oldu. "Berat.''

Bir Rüyanın PeşindenWhere stories live. Discover now