-11- Peace

307 28 27
                                    


-


Duvara yaslanmış yere bakan Lucius görüş alanıma girince gerildim, sözde gelmeyecektin Cissy.

Onun önünde durduğumda o da olduğu yerde dikleşti "Gelmezsin diye düşünüyordum." dediğinde kollarımı göğsümün altında birleştirdim "Gelmeyecektim zaten." diye homurdandım.

"Bak, bunu sadece bir kere söyleyeceğim. Benden tekrar etmemi bekleme." deyip onay almak istercesine yüzümü incelediğinde başımı olumlu anlamda salladım.

"Ben... Benim için değersiz olduğunu söylerken ciddi değildim." hızlıca söylediği cümleyi anlasamda açıklaması... Ne bileyim, tatmin edici değildi. Üstelik bunu söylemek için mi o kadar kasıldı yani?

"Ve?" diye sorduğumda derin bir nefes aldı "Ve... bu kadar." dediğinde bıkkınlıkla ona baktım "Konuşman bitti sanırım." diye duygudan yoksun bir ses tonuyla konuştuğumda kaşlarını çattı ve sinirle kollarını göğsünün altında birleştirdi "Beni zorluyorsun." diye homurdanırken sırtını duvara yasladı.

"Görüşürüz Malfoy." diye homurdandım ve arkamı döndüm. Daha iki adım atmıştım ki kolumdaki elle olduğum yerde durdum "Özür dilerim tamam mı? Değersiz falan değilsin." diye sesini yükseltip konuştuğunda gülümsedim ve ona doğru döndüm.

"Ne kadar değerliyim?" diye şımarıkça sorduğumda o da sırıttı ve birden bana sarıldı.

Kollarım bir süre havada asılı kalsada bende bir süre sonra ayıp olmasın diye sırtına dostça iki tane vurdum. Tamam yani barıştık iyi, güzel oldu ama sarılma gereksiz oldu sanki.

Sonunda sarılmayı bıraktığında gergince gülümsedim, o gayet rahat görünüyordu "Sanırım rahatladım." diye mırıldanınca konuyu kapatmak için onun koluna vurdum "Ben acıktım, yemeğe gidelim." dediğimde sırıtıp başını aşağı yukarı salladı ve kolunu omzuma atıp yürümeye başladı.

"Kız ve erkek öğrencilerin bu kadar yakın olması yasak Lucius." diye homurdandım yemek odasına doğru yürüdüğümüz sırada.

"Sen kız sayılmazsın."

Kaşlarımı çattım "Ne?" diye cırladığımda "Sayılmazsın işte." dediğinde dirseğimle karnına vurdum "Daha yeni barıştık, biraz düzgün davran!" diye tısladım.

"Seninle konuşmayı seviyorum." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım, bugünlük Lucius beni şaşırtma kotasını kesinlikle doldurdu.

"Aynı şeyi söyleye-"

"Bay Malfoy ve Bayan Black!" Minerva McGonagall'ın uyaran ses tonu cümlemi yarıda kesmiş, üstüne beni olduğum yerde sıçratmıştı.

Lucius kolunu çekmeden profesörün yüzüne bıkkınlıkla baktığı sırada onun elini arkaya doğru ittim ve yana doğru bir adım atıp ondan uzaklaştım.

"Özür dileriz profesör." diye mırıldandığımda, Mcgonagall son bir kez sertçe ikimize baktıktan sonra yanımızdan geçip gitti.

"Çok korkaksın, Black." diye alay ettiğinde gözlerimi devirdim ve ona doğru döndüm "Andy'e neler olduğumu bilmiyorum, Bella beni yılbaşında nişanlayacaklarını söyledi. Annemi böyle bir uyarıyla kızdırmak ne kadar mantıklı olur?" diye onun gibi alayla konuştuğumda bunları sesli söylemek içimi burktu.

Andy'e neler oldu?

Bana ne olacak?

"Yılbaşı mı? Black'ler kafayı mı yedi?" diye sinirle konuşunca dişlerimi gıcırdatmaya başladım, tanıdığım tek bir akrabamız bile normal değildi ki zaten.

"Hala açım." dedim konuyu değiştirmek için, konuyu değiştirmek istemediği belli oluyordu ama bir şey söylemeden ilerlemeye başladı.

Kapıya doğru yaklaştığımızda bana biraz daha yaklaştı ve yan yana içeri girdik.

Slytherin masasında her zamanki yerimize doğru ilerlerken Lucius elini belime koyup bana öncelik vermişti. Bunu yapmasının tek nedeninin Oliver'ın buraya gözlerini ayırmadan bakması olduğunu bildiğim için yerime oturmadan hemen önce ona sıcak bir şekilde gülümsedim.

Tabağımda ki yemekleri hızlıca yerken Lucius'un sıcak nefesini kulağımda hissedince gözlerimi sıkıca kapatıp geri çekildim.

Yüzüm ekşimiş şekilde ona bakarken onun yüzünde eğlenen bir sırıtış vardı "Ne yapıyorsun Malfoy?" diye sinirle sorduğumda gamzesini göstere göstere gülümsedi ve yemeğini yemeye devam etti.

Bir miktar patates dilimine çatalımı sapladıktan sonra içimdeki merak yememe engel olduğundan ona doğru döndüm "Kulağıma bir şey mi söyleyecektin?" diye sorduğumda bardağında ki sudan bir yudum alıp bana döndü "Oliver'ı sinir etmek için bir şey yapacaktım ama böylesi de iyi oldu." deyince kaşlarımı çattım.

Nasıl böylesi daha iyi olabilir ki? Bundan kıskanılacak ne var?

"Nasıl yani?" diye kaşlarımı çatıp sorduğumda birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra başını sağa doğru eğip kulağıma doğru yaklaştı.

Nefesini kulağımın çevresinde hissedince istemsiz bir şekilde olduğum yerde geriye doğru çekilmeye başladığımı fark edince kendimi kasıp geri çekilmedim.

Sıcak nefesini tekrar boynumda hissetmeden sonra yumruklarımı sıktım, bu hissi daha önce hissetmemiştim. Sanki biri kalbimi tırnağıyla yumuşakça kaşıyordu. Galiba bu tarz bir şey hissediyordum.

"Parkinson birazdan ağlayacak." diye fısıldayınca istemeyerek gözlerim Oliver'a kaydı. Onu görür görmez aklıma ona attığım tekme gelince gülmemi bastırdım. Kendimi kastığım için burnumdan garip bir ses çıktı, sesten sonra kendimi hiç tutamadım ve gülmeye başladım.

Elimle dudaklarımı örtüp kendimi durdurduğumda Lucius'un sırıtan bakışlarıyla kendimi iyice sakinleştirmeye çalıştım. Acaba Lucius tekme olayını duysa nasıl bir tepki verirdi?

"Narcissa Black?" tanımadığım sese doğru döndüğümde benden küçük bir Ravenclaw öğrencisini gördüm. Kızın sarı saçları örülmesine rağmen resmen parlıyordu, Lucius'a yakın bir saç rengi vardı.

"Evet?" diye sorduğumda kız dudaklarını ıslatıp bir süre hayran hayran Lucius'a baktı. Kızın bu haline sırıtıp Lucius'a alayla baktığımda kolunu omzuma atıp omzumu sertçe sıktı. Acıyla yüzümü buruşturduğumda "Şey, Profesör Dumbledore sana 'Balkabağı Suyu' ikram edeceğini söyledi." deyince kaşlarımı çattım.

Dumbledore benimle ne konuşmak istiyor olabilir ki?

"Tamam." dediğimde kız son bir kez hülyalı hülyalı Lucius'a bakıp yanımızdan uzaklaştı.

"Ahmak bunak ne diyecek acaba?" diye bıkkınlıkla konuşan Lucius'a gözlerimi devirdim "Dumbledore'a ahmak demek ahmaklık olur."

"O yaşlı herifi mi savunuyorsun?" diye şaşkınlığını ortaya koyup sorunca ona alayla güldüm ve başımı iki yana salladım "Yoldaşı olacağın melezi bile bu okula o getirmiş." diye fısıldadığımda sinirle bana bakmaya başladı.

"Bazen öyle bir konuşuyorsun ki senden şüphe etmeliymişim gibi hissediyorum." dediğinde gözlerimi devirdim ve ona biraz yaklaştım. Konuştuklarımızın duyulması pek hoş olmazdı, en azından benim açımdan hoş olmazdı.

"Safkanlığı savunacak birisi aşk iksirinin sonucunda doğan bir melez olmamalıydı." dedim ve kulağına biraz daha yaklaştım "Onun emrine girip ona köle olamam." dedim ve ondan uzaklaşıp ayağa kalktım.

"Ailenin fikirlerini bir yana koyup kişisel düşün, hala aynı fikirdeysen bir daha konuşuruz." dedim ve büyük salondan çıkıp Dumbledore'un ofisine doğru ilerlemeye başladım.

Medya Lucius 

Blonde BlackWhere stories live. Discover now