Telefon (19)

222K 12.1K 5.3K
                                    


"Acaba bir hocaya mı okutsak? Kurşun falan döken tanıdığımız vardı bizim."

"Saçmalama Arda ya!"

"Ne saçmalama, kızın başına gelmeyen kalmadı son bir ayda."

Uyku ile uyanıklık arasında bir yerdeyken başımın dibinde çıkan sesli fısıltıları duyabiliyordum ama yine de göz kapaklarım sanki kuvvetli bir yapıştırıcıyla yapışmış gibi birbirinden ayrılmıyordu.

"Eli ayağı rahat durmuyor ki!"

Benden bahsediyor olmalıydılar.

"Ve çenesi..."

Homurdanarak yan döndüm ve anında elektrik çarpmış gibi sırtüstü dönüp ağız dolusu inledim. İnledim, inledim. Acı bedenimi terk etse de kesik kesik inlemeye devam ettim.

"Ne oluyor? İyi misin?"

Değildim. Tırnağımı çekmişlerdi, kolumu derince kesmişler, yeni aldığım son model hâlâ taksitlerini ödediğim telefonumu kırmışlardı. Ve tüm bunlar rüya değildi. Uyumuş uyanmış; parmağımda bir bandaj, kolumda sargı beziyle kalkmıştım. Beni uyandıran alarmım değil, dün neler olduğunu merak eden arkadaşlarım olmuştu.

Yani her şey yaşanmıştı.

Bahar "Eğer açsan kahvaltı hazır," dedi. Büyük ihtimalle ruh hâlimi fark etmişti ve beni sorularıyla bunaltmak istemiyordu. Aç mıydım değil miydim, bilmiyordum fakat yemek yediğim takdirde kusacağımı biliyordum. Başım kazan gibiydi, ağrı boynumdan şakaklarıma kadar uzanıyordu. Şiddeti, parmağımla çizebileceğim kadar belirgindi.

"Yemeyeceğim, midem bulanıyor."

Mustafa dudaklarını birbirine sıkıca bastırarak, parmaklarını dudaklarının üzerinde agresif bir şekilde dolandırdı. Arda komodinin üzerine oturmuş, dirseği dizlerinin üzerindeyken yumruk yaptığı eli çenesinin altındaydı. Bahar hemen yanımda, parmakları saçlarımda; Pınar dimdik karşımda, ayakları hafif aralık, kolları göğsünde, beni izliyordu. Egemen ise ayak ucumda, hafif kamburlaşan sırtıyla bana doğru eğilmişti.

Bana bir şey sormamak için kendilerini zor tutuyor gibiydiler. Olanları benim ağzımdan deli gibi dinlemek istediklerine emindim ama ruh sağlığımı düşünüyor olmalıydılar ki sıcağı sıcağına olay hakkında soru sormaktan kaçınıyorlardı.

"Susadım," dedim. Yatakta geri çekilerek sırtımı yatağın başlığına yasladım. Onların ne yapacaklarını bilmeyen telaşlı tavırları hoşuma gitmişti. Pek birbirimize göstermediğimiz yüzümüzdü bu, genellikle her şeyi dalgaya alırdık.

Tabii Engin'e şaka yapmadan önce bizim büyük sıkıntılarımız ex sevgili, dost kazığı, büte kalma, ay sonunu getirememe, borçtu...

Ondan sonra ise; etimin içinden mermi geçmesi ya da ne bileyim, tırnağımın kerpetenle çekilmesi, derimin jiletle birbirinden ayrılması...

Resmen acıda boyut atlamıştık.

Engin, hayatıma âdeta beni parçalara ayırmaya yeminli bir bomba gibi düşmüştü. Tamam, ben onun hayatına ona şaka yaparak dahil olmuş, aramızda bir husumet başlatmış olabilirdim ama nihayetinde benim tırnağım çekilmişti!

Mustafa elinde koca bir su bardağıyla içeri girdi, dudaklarının üzerinin ıslaklığından anladığım kadarıyla gelmeden önce o da sudan içmişti.

"Al, güzelim," diyerek uzattığı bardağı parmaklarımın arasına alarak küçük yudumlarla suyu yarısına kadar içtim. Daha fazla içemeyeceğimi gösterircesine yüzüm buruştu ve bardağı geri Mustafa'ya uzattım.

Polis Şakaya Gelmez Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin