(31)

192K 10.1K 5.3K
                                    


Ekonomi uçmuş, insanlar uçmuş, kafalar karışık, herkes depresyonda... Mezun oldum, şimdi ne yapacağım? Ne, asgari ücret bile vermiyorlar mı? Okul harçlığımı çıkarmak için çalıştığım yerde daha fazlasını alıyordum? E, ben neden okudum? Boşa mıydı yani?

Dün taş gibi dolu yağdı, bugün güneş açtı. Küresel ısınma... Ozon tabakası inceliyor... Çarpık kentleşme var, ya deprem olsa? Bundan yüz yıl hatta otuz yıl sonra ne olacak? Ben nerede olacağım?

Ya bakkala olan otuz liralık borcum?

Durup sadece iki saniye, yaşayacağım hayatı düşündüğümde, hiçbir çıkış yolu bulamıyorum. Bunalıyorum, anı da yaşayamıyorum. Geleceğim şimdi elimden kayıyor.

Bunu fark ettiğimde, jürilerle başı dertte olan, mimarlık son sınıf öğrencisiydim. Ne yapacağını bilmeyen, durmadan iş güç düşünen ve bu yüzden kafayı yemiş bir Beril Piliç'tim. Bunalımım pik yapana kadar dert edindim, her şeyi dert edindim. Nesli tükenen hayvanlardan tutun da bakkala olan borcuma kadar... Her şeyi...

Hayatın tadı tuzu kalmadı.

Her gün aynı yemek önüme geldi. Her gün makarna, makarna, makarna! Yarına da yemeğim kalsın diye, yarınımı da garantiye alayım diye makarna! Bir gün tavuk yesem, diğer üç gün açım. Ama benim vücudumun farklı besinlere de ihtiyacı var. Yarına çıkacak olan benim vücudum; neden hep makarna?

Doymak yeter mi ki yaşamaya? Doyarsam her şey geçer mi?

Kendime geldiğim an ilk işim gidip pasta yemek oldu, sonra da arkadaşlarımla şaka işine başlamak.

Eskisi gibi hayatı anına göre yaşadım. Bugünü bugün dert ettim, yarını yarın. Risk aldım, çok risk aldım. Sessiz kalmadım, belki de aldığım en büyük risk buydu. Doğru muydu, bilmiyorum ama kendi doğrularımı söylerken çekinmedim, böylece yanlışlarımı da gördüm.

Eğlendim, çok eğlendim. Para da kazandım.

En önemlisi de âşık oldum. Evlendim...

Gelen istek üzerine Engin'e yaptığımız şakayı sadece ben planlamamıştım. Bahar da vardı işin içinde. Mustafa, Egemen, Arda, Pınar da... Toplam altı kişiydik ama o altı kişinin suçu benim üzerime kalmıştı. Tabii önceden böyle düşünüyordum.

Şimdi düşüncelerim bir hayli değişmişti.

Engin o gün benden etkilenmiş, "Bu kız kaçmaz," diyerek beni kendine âşık etmeye çalışmıştı. İlkokul çocuğu taktiğini deneyerek; saçını çek, kaç... Uzun dönem boyunca bu taktik pek işe yaramadı, ondan nefret ettim. Zaman geçti, daha çok nefret ettim. Daha çok, daha çok...

Ama sonra birden, onu görünce kalbim hızlanmaya başladı. Midemde kasılmalar, elimi ayağımı nereye koyacağımı bilememeler, utanmalar, göz kaçırmalar...

"Ihmm..." Engin'in, burnunu boynumun girintisine yaslayarak kokumu içine çekmesiyle gülümseyerek başımı ona doğru eğdim. "Çok güzel kokuyorsun."

Koluyla belimi sardı ve sıkı sıkı sarıldı bana. İkimiz de bir süre, hatta uzun bir süre sessiz kaldık. Sonra yan dönüp yüzüne doğru yaklaştım ve yatakta yukarı doğru kayıp burnumu burnuna dokundurdum.

Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

Kıkırdayarak "Şimdi biz evlendik mi?" diye sordum.

Başını salladı.

"Evlendik."

"Ay," diyerek başımı onun alnına sürttüm, gülümsemem büyüdü. "Şaka gibi ama evlendik gerçekten." Gözlerinin içine bakarken gizli bir şey söylermişçesine sesimi kısarak devam ettim konuşmama. "Başına çok büyük bir bela aldın."

Polis Şakaya Gelmez Where stories live. Discover now