12. Ruhsuz Şehir

53.9K 1.4K 286
                                    

Bu bölümün şarkısı HAIM - My Song 5, multimedyada...

David ve Led garip gözlerle beni süzüyor, odada depar atıyorlardı. Daha önce böyle bir şey görmediklerinden bahsedip duruyorlardı, bildikleri tek şey ise bunun normal olmadığıydı. Bu kadarı yetmişti, insanların her istediğini yapmaktan sıkılmıştım. Hızlı adımlarla odadan çıktım ve arkama bile bakmadan asansöre koştum, artık bunu yapmak istemiyordum. Ben artık ne bir asker ne de silah olarak kullanılmak istemiyordum, tek istediğim normal bir hayattı. 

Ayaklarım sert adımlarla eski betonu döverken gözlerimle beni yüzeye çıkaracak asansörü aradım, dört tarafımı da sarmış duvarlar üzerimde klostrofobik bir etki yaratıyordu. Biraz daha gezindikten sonra asansörü bulmuştum ama tek bulduğum asansör olmamıştı, yandaki odanın aralık bırakılmış kapısından gelen sesleri de duymuştum. Ses çıkarmamaya özen göstererek kapıya yaklaştım ve içeriye baktım, gördüğüm manzara karşısında dilim tutulmuştu.

İçeride dörde yakın siyah üniformalı asker devasa bir hologramın önünde dikiliyor ve yansıyan görüntüyü izliyorlardı. Görüntüde ise kan ve kırmızı saçlı, gözleri anlamsızca bakan cesetler , daha da önemlisi onları bu hale getiren siyah üniformalı beyaz çember askerleri vardı! Gözlerim açık kalmıştı, arkaya doğru birkaç dikkatli adım attım ve kendimi asansörün daracık metal gövdesinin içinde buldum. Soldaki panelden '' 0 '' ı tuşladım ve asansörün çıkardığı metalik ses ile yüzeye doğru yükseldim. 

Metal kapılar yavaşça açıldı, küçük bir odadaydım, sağımda ise tavana yerleştirilmiş bir kapağa bakan bir merdiven yerleştirilmişti. Basamakları elimden gelen en hızlı şekilde çıktım ve tavandaki kapağı yukarı ittim, gözüm karanlığa alışana kadar bekledim. Bir mağaradaydım. Duvarlar adlarını bile bilmediğim rengarenk kristaller ve otların sızdığı çatlaklar ile doluydu, burası çok güzeldi. Arkamdan gelen birkaç adım sesi duymam ile hızlanmam bir olmuştu, ayağa kalktım ve mağaranın ışık sızan tarafına doğru koşmaya başladım, güneş ışığı derime değebilene kadar koştum.

Mağaranın çıkışı ormana açılıyordu ama burası normal bir orman değildi, her yerde devasa gökdelenler ve binalar vardı, burası terkedilmiş bir şehire benziyordu. Kökleri betonu delip geçmiş devasa ağaçlar binalara sarılmıştı, boyum kadar çiçekler görebiliyordum, burası neresiydi? Birkaç dakika manzaraya takılı kaldım, bir anda omzumda bir el hissettim, bu Cassia' ydı. O da benim gibi boş gözlerle manzarayı seyrediyordu, ama bir şeyler düşündüğü belli oluyordu. Bana baktı ve sessizce konuştu:

'' Burası neresi biliyor musun? Ayırıcı savaş öncesi insanlar bu şehre New York ismini vermiş, ben işe yaramaz paslı şey demeyi tercih ederim, Aura hükümeti şehri yenilemeyi denememiş bile. İnanılmaz olan kısım bu binalar eskiden milyonlarca insana ev sahipliği yapıyormuş, bizim gibilere. ''

'' Ben sizin gibi değilim, ben bir katil değilim! Ben hepsini gördüm, askerler Firex' lileri vuruyorlardı, nasıl böyle bir şeyin parçası olabilirsin! Sana inanamıyorum ama asıl size nasıl yardım etmek üzere olduğuma inanamıyorum, sizin amacınız ne? ''

'' Bir dakika ne dedin, insanları mı öldürüyorlardı? Bak eğer bu doğruysa benim böyle bir şeyden haberim yok ve emin olabilirsin ki David veya Zane' in de yok, sadece yönetimin böyle şeylerden haberi olabilir. Bunu nerede duydun? ''

'' Asansörün yanındaki odada, kapıyı aralık bırakmışlardı. İçeride ölü insanlar gördüm Cassia, boş gözlerle bana bakan kanlı cesetler gördüm! Artık burada kalmak istemiyorum, seni bilmem ama ben gidiyorum. ''

Mağaranın çıkışına biraz daha yaklaştım ve otlara ilk adımımı attım, Cassia bana bir şey demeye çalışıyordu:

'' Bak sana inanıyorum, eminim ki Zane ve David de inanacaktır. '' Cassia David demeden önce kısa süreliğine duraksamıştı. '' Ama ne olursa olsun şehre inemeyiz, inan bana mutasyon geçirmiş hayvanlarla uğraşmak istemezsin, en azından elin boşken. Kanını içmek yerine etini koparan sülükler ya da günlerdir yemek arayan dev kurtlarla. ''

ELEMENTWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu