20. Benimle Kal!

30.3K 844 162
                                    

Bu bölümün şarkısı Alt-J - Every Other Freckle, multimedyada...

Lydia' nın mavi saçları eskisi kadar parlak ve güzel görünüyordu, ama yüzü son gördüğümden beri çok değişmişti. Bembeyaz teni yara izleri ve kabuklar ile kaplanmış, yüzüne zavallı ve korkan bir ifade yerleşmişti. Bakışlarımı Lydia' nın gözleride topladım ve onu dinlemeye koyuldum:

'' Ch-ch-chris? '' Konuşurken kekeliyordu. '' Çok zamanım yok; her an hükümet güvenlik sistemi tarafından sinya kesilebilir. Beni iyi dinle. ''

Başımı onaylarcasına salladım.

'' Savaş ilanından beri halk yeniden sığınaklar döndü, üst düzey hükümet görevlileri dışında. Sana daha önce söylememiştim ama aslında babam başkanın yardımcısı, sağ kolu bile sayılabilir; size içeri girmenizde yardım edebilirim. Planınız nedir? ''

Ben daha konuşamadan Komutan Ares araya girdi ve benim yerime cevap verdi:

'' Güvenliği aşmak; şifreli kata girmek ve başkanı... '' komutan duraksadı. '' ve o konuda elimizden ne geliyorsa yapmak. Fakat tek bir sorun var, şifre çözmemize yarayacak hiçbir ekipmanımız yok ve şifre 7 haneli. Bu da yüz binden fazla kombinasyon demek. ''

'' İşte bu konuda yardımcı olabilirim; şifreyi bilmiyorum fakat bilen insanlar tanıyorum ve burada silah taşımamda herhangi bir engel yok. ''

Komutan solumuzda kalan panelden başka bir hologram yansıttı, büyük ihtimalle yüksek güvenlikli belediye sarayının planı olmalıydı. Yanda görülen sayı doğrusuna bakılırsa, yeraltında çok derinlere kadar inen onlarca kat vardı. Lydia ve Komutan planı daha ayrıntılı tartışırken ben hiçbir şeyi dinlemiyordum, aklımdaki tek şey Lydia' nın mavi saçları ve büyüleyici bir mavi tonundaki gözleriydi, ama bunlar çok yanlıştı. Her ne kadar bana uzun süre yalan söylemiş de olsa Cassia benim için daha değerliydi. Yine de hala neyin doğru olduğundan tam olarak emin olamıyordum.

Bir saat sonra...

Jet çok ani olmasa da yavaşladı ve yere indi. Arka taraftaki metalik kağı katlanarak açıldı ve zemine doğru bir merdiven oluşturdu. İlk önce Cassia ve ben, sonra da komutan ve askerler indi. Güneş batıyordu ve etrafımızdaki devasa cam gökdelenlerin gölgeleri bizi karanlıkta bırakıyordu, kesinlikle Match' deydik. İçeride kalan son askerler de ellerinde birkaç tahta kutu ile araçtan indiler, kutular tamamen mermili ve elektrikli tabancalar ile doluydu. İki silahtan da birer adet alarak kemerimin iki yanına taktım.

Birkaç sokak yürüdük ve en sonunda belediye sarayını gördük, iki ay önce geldiğim binadan çok da farklı görünmüyordu, etrafındaki mavi güç alanını ve etrafında gezinen lacivert üniformalı askerleri saymassak...

----

Komutanın planına göre amacımız dikkat çekmedikçe saldırmamak ve sessiz olmaktı. Ama güç alanının etrafında iki kere dolaşıp girişin sadece askerlerin toplandığı alan olması bize başka bir seçenek bırakmamıştı, silahları kullanmak zorundaydık. İki grup şeklinde bölündük ve güç alanının iki yanından girişe yöneldik, birkaç saniye bile geçmeden üzerimize mermiler yağmaya başlamıştı. Komutan ve diğer tüm askerler silahlarına sarıldılar ve ateşe karşılık vermeye başladılar, iki taraftan da yaralananlar çoktu. Bir anda parlak bir nesne - mermi olmalıydı - kulağımın dibinden geçti ve vızıldama sesi ile uzaklaştı. Hemen arkama döndüm ve nişan bile almadan ateş ettim, askerlerden birini ayağından vurmuştum.

Sol elime de elektrikli silahı aldım ve askelere sırayla nişan almaya başladım. Elektrikli mermiler askerlere saplandıkça çoğu yere düşüyor ve titreyerek orada kalıyorlardı. Bizim durumumuzu görmek için dört bir yanıma baktım.

ELEMENTWhere stories live. Discover now