7

17.7K 1.2K 454
                                    

İkimizin arasındaki büyük sessizlik hâlâ devam ediyordu.

Taehyung beni fakültemden alıp Seul'ün her karışı gözükütüğü en yüksek dağa getirmişti. Yarım ay tam üstümüzde duruyor ve yıldızlar hiç olmadığı kadar parlak gözüküyordu.

Oturup etrafa bakıyorduk. Bazen gözlerimiz buluşuyor ve birkaç saniye öyle kalıyorduk. Gözleri çok güzeldi. Kahverenginin en güzel tonuna saatlerce bakabilirdim. Hayatımda tek güvende hissettiğim yer, onun gözleriydi.

"Bu gece ay çok güzel değil mi Taehyung?"
"Evet Jungkook, çok güzel"

Ve tekrar oluşan bir sessizlik. Bundan şikayetçi değildim ama Taehyung ile konuşabilme fırsatı hiç elime geçmemişti. Bunu değerlendirmek istiyordum ama ya çok boş boğazlık yapıp onu sıkarsam?

"Bir zamanlar psikolojik destek almışsın Jungkook"

Hafifce gülümsedim.

"Nereye kadar okudun Taehyung?"

"Psikolojik destek alman gerektiğini, ama paranın yetmediği için bıraktığın güne kadar"

Beş parasız ve duygusal çöküşte olduğumu Taehyung'da duymak, sevdiğim çocuktan duymak canımı acıtıyordu. Bana acıdığını, bu yüzden benimle bu kadar yakın olduğunu biliyordum. Ama benim kimsem yoktu. Bana yaptığı onca şeyden sonra benimle bir yere gitmek istemesi bile bana mucize gibi geliyordu! Bu hayatta Taehyung'da başka kimsem yoktu. Ben kimsesizdim.

"O yazdıklarım içini karartmıyor mu Taehyung?"

Sayfalardaki göz yaşları, gelecek kaygılarım, travmalarım, aile problemlerim, kendimi anlamaya çalışmam, aç kalmam ve daha birçok şey.

Cidden içini karartıyor değil mi, Taehyung?

"Seni tanımayı seviyorum Jungkook"

"Beni annem bile tanımak istemedi Taehyung"

Dolan gözlerimi yavaşça tırnakladığım elimden kaldırdım ve gözlerinin içine bakmaya başladım.

Titreyen ellerimden akan kanı hissediyordum.

"Biliyor musun Taehyung, üvey kardeşim ile tanıştım"

Taehyung yönünü tam olarak bana döndü ve biraz daha yaklaştı. Yavaşça ellerimi avcunun içine aldı ve kanayan yerleri silmeye başladı.

"Jungkook, bana her şeyi anlatabilirsin. Ama kendine zarar verme"

Ellerimi birbirinden ayırdı ve kendime zarar vermeme engel oldu.

"İsmi Park Jimin, tıp fakültesinde 1. Dönemde. Yaşıtlarının birincisi. Benim tam tersime o çok zeki"

Hafifce gülümseyip yüzüne bakmaya çalıştım.

"Annem babama onu çok övüyormuş. Sürekli babama benim gibi değersiz, eşcinsel ve çirkin olmadığımı; benim gibi bir çocuğunun hiç olmadığını söylüyormuş. Babama çok çok tembihlemiş, Jimin'in yanına asla gitmem gerekiyormuş. Jimin'e hastalık bulaştırmamam ve onun göz zevkini bozmamam gerekiyormuş."

Gözlerimdeki yaşlar artık duramazken, yanağımdan birer birer süzülmeye başladı. Öz annem tarafından bile hastalık olarak görülürken, başkaları beni kim bilir nasıl düşünüyordu? Eminim ki Taehyung bile nezaketen beni dinliyordu. Yarın söylediğim her şeyi unutacak ve hayatına devam edecekti.

"Sen hastalıklı değilsin Jungkook"

Bulanık olarak gördüğüm bu yüzün söylediklerine bir günlük bile de olsa inanmak istiyordum.

"Bu da ne Jungkook?" Sağ elimi narince bıraktı ve bordo kazağımı direseklerime kadar çekti. "İğrendin mi? Özür dilerim"
Hızla elimi elinden kurtarıp kazağımı indirecek iken beni durdurdu.

"Hayır, iğrenmiyorum Jungkook. Aynı yaralardan bende de var"

Yüzüme bakıp hafifce gülümsedi ve elimi tekrar avucunun içine aldı.

"Annem son anda kurtarmıştı. Çok korkmuştum"

"Beni kimse kurtarmak istemedi Taehyung. Babam bu yaralarımı görünce bir dahakine daha keskin jiletle geleceğini söyledi"

O gün bana olan bakışlarını aklımdan çıkaramıyordum. Üvey annemin attığı tokatı, üvey abimin arkadaki kıkırtıları ve babamın bağırışları.

"Söz verelim. Bir daha böyle bir şey yapmayacağımıza söz verelim Jungkook"

"Söz veremem Taehyung. Herkes benden nefret ediyor. Bazen sosyal medyada hiç tanımadığım kişiler bile ölmem gerektiğini söylüyor Taehyung. Ben hastalığım. Tanrının bile sevmediği kuluyum Taehyung"

İlk defa birisine duygularımı bu kadar açık bir şekilde söylüyordum. Nefesimin ara sıra kesildiğini hissediyor, söylediklerime olumsuz bir yanıt verecek diye iliklerime kadar korkuyordum. Bana bakıp gülecek, dalga geçecek, belki de arkadaşlarına söyleyecek diye korkuyor ama aynı zamanda da güveniyordum.

"Benim için yaşayamaz mısın Jungkook?"

Bu zamana kadar zaten senin için yaşamıştım Kim Taehyung. Sen güldüğünde mutlu olmuş, sen ağladığında üzülmüş, seni evim yapmıştım Kim Taehyung.

"Taehyung benden nefret etmiyor musun? Benim gibi birisi seni seviyor, hastalık kapmaktan korkmuyor musun?"

"Hayır Jungkook. Sen hastalıklı değilsin"

"Taehyung bana neden iftira attın o zaman? Bana vurmaları canımı acıtmadı, bunu yapanın sen olduğu gerçeği canımı acıttı. Ya da o gün partide senin bir kızla beraber olman değil, bana söz vermene rağmen o kızla beraber olman canımı acıttı. Taehyung Tanrı şahidim olsun çok canım yandı. Bana yumruk atılmasından ya da elimin kan içinde olmasından değil. Senin yaptıkların beni üzdü. Canım çok yanıyor Taehyu-"
Sol elini belime, sağ elini sırtıma atıp beni kendisine çekti. İlk kez birisi bana zorlama olmadan, kendi isteği ile sarılmıştı.

Bulanık olan etraf daha da bulanıklaşmaya başlayınca kafamı omzuna gömüp ağlamaya başladım.

"Seni incitmek beni korkutuyor artık Jungkook, özür dilerim"

-

-

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
keep the black notebook, taekookWhere stories live. Discover now