18

13.7K 1K 383
                                    

Sıkıca tuttuğum iki kahve elime yakmaya başlamıştı, ama Jungkook'un güzelliğinden bunu fark edemeyecek kadar büyülenmiştim.

Bir ağacın gölgesinde bağdaş kurmuş, elindeki deftere bir şeyler karalıyordu. Beyaz gömleğinin üstüne giydiği beyaz süveter, kedisine bol gelen beyaz bir pantolon...

Siktir, resmen bir melek gibi gözüküyordu.

Çizdiği resme bazen uzaktan bakıyor, o sırada da ellerine kadar uzanan süveteri kısaltmak için katlıyordu. Yüzündeki çöküş fark edilebilir derecedeydi, ama siktir, hâlâ çok güzeldi.

Onu orda gördüğüm an birer kahve almıştım . Fakat gitmeye, onun yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Yaptıklarım, onu kalbini her seferinde para parça etmem, onu bir kez dahi olsa dinlememem...

Kendimden hiç olmadığım kadar utanıyordum, keşke zamanında onun yanında olabilseydim diye kendimi mahvediyordum.

Geç kaldım, çok geç kaldım. Onun masum gülüşünü çaldım.

Ama söz verdim, onu kurtaracağım.

Tüm cesaretimi son kez toparlayıp derin nefesler aldım ve Jungkook'a doğru ilerlemeye başladım.

"Benim için yer var mı?"

Başının ucunda elimi kızartacak kadar uzun süredir tuttuğum iki kahve ile yüzüne yalvarırcasına bakıyor, ağzından düşecek kelimelerin negatif olma ihtimali ile iliklerime kadar titriyordum.

"Evet, oturabilirsin." Bir süre gözümün içine bakarak söylediği sözler ile Tanrıya tekrar teşekkür ettim.

Birazcık kenara kayıp benim için yer açtığında onu rahatsız etmemek için yavaşça oturdum ve çizdiği şeyi izlemeye başladım.

"Ellerin yanıyor Taehyung, içsene."

Siktir!

"Ah unutmuşum. Birisi senin için, al."

"Ben kahve sevmem Taehyung, unuttun mu?"

Hayal kırıklığı sesinden bile belli oluyordu. Bir kez daha onu üzmüştüm, siktiğimin kahvesini sevmediğini aklımda tutamayacak kadar aptladım.

"Ah doğru, aklımdan çıkmış."

Elimi yakan kahveleri ağacın hemen yanına koymuş ve ona tekrar dönmüştüm. Gözlerimiz ikinci kez buluşmuş, gözlerindeki kırmızı rengini bir kez daha çok net görmüştüm.

"Sen iç, hem için de ısınır. Hava çok soğuk."

Güzel kalbi ile hâlâ beni düşünmesi yüzümü kızartıyordu. Yaptığım onca şeyden sonra hâlâ beni düşünüyor, kendi üstündeki incecik şeyleri umursamıyordu.

Elleri kıpkırmızı olmuş, yüzü birazcık kızarmış ve bazen de soğuktan titriyordu. Siyah montumu tek bir hamlede çıkardım ve omuzlarının üstüne yere düşmeyecek bir şekilde koydum.

"Önce kendini düşün, böyle bir havada bu kadar ince giyersen hasta olursun."

Hafifçe gülümsedi ve montuma sıkıca sarıldı.

"Bu kadar güneşli bir havanın soğuk olmasını beklemiyordum."

Kıkırtıları ile karışık söylediği bu cümle ona bakakalmamı sağlamıştı. Gülüşü, hafif kısılan gözleri, öne çıkan tavşan dişleri, dudağının altındaki ben...

"Çok güzelsin Jungkook."

Söylediklerim onu duraksatmış, al al olmuş yanakları daha da belirginleşmiş, elleri ile oynamaya başlamıştı.

keep the black notebook, taekookWhere stories live. Discover now