BÖLÜM 11

49.3K 2.5K 41
                                    

…DÜŞMANLAR…

Rebekah giriş kapısına yaklaşırken Ares’in orada beklediğini gördü. Kollarını göğsünde birleştirmiş kapının yanındaki büyük sütuna dayanmıştı. Üzerinde uzun kollu siyah bir tişört ve altında da siyah bir eşofman vardı. Sarı saçlarını arkasından toplamıştı. Sırtı Rebekah’a dönük olduğu için yüzünü tam göremiyordu. Ama yeni çıkmaya başlamış olan sakalarını net bir şekilde görüyordu.

Genç kız ona doğru yaklaşırken gülümsediğini fark etti. Gözleri şokla açılıp kafasını iki yana salladı. Tanrı'ya şükürler olsun ki Ares onu görmemişti. İyi de ben neden sapık gibi gülüyordum diye düşündü. O sırada Ares omzunun üzerinden Rebekah’a baktı. Genç kız onun yanına gelince boğazını temizledi. 

‘’Günaydın.’’

‘’Günaydın.’’ Dedi Ares de kafasını sallayarak. ‘’Kalenin etrafında 15 tur. Hazır mısın?’’ ‘Evet, işte bu kesinlikle çok zor olacak diye düşündü Rebekah. Ama pes etmeye hiç niyeti yoktu.

‘’Hazırım.’’


Uzun koşu sonrasında Rebekah’nın ciğerleri yanıyordu. Ormanda mola verdiklerinde Rebekah kara aldırmadan büyük çam ağacının altına oturdu. Gözlerini kapatarak nefeslerini düzene sokmaya çalıştı. Soğuk havaya rağmen bedeni ter içinde kalmıştı. Esen rüzgâr genç kızın vücudunu ısırıyordu. Aldığı derin nefeslerden dolayı boğazı kurumuş, acıyordu. Bacakları karda koşmaktan zorlanmış, kasları geriliyordu.

Ares ise sanki yürüyüş yapmış gibi normaldi. Rebekah tek gözünü açıp sinirle ona baktı. Kollarını beline koymuş düşünceli bir şekilde ormanı inceliyordu. Lanet herif terlememişti bile. Rebekah ise ter içinde kalmış ve yanakları kızarmıştı. Topuzu dağılmış inatçı birkaç tutam boynunda sarkıyordu. Oysa Ares’in saçları kusursuz bir şekilde toplu duruyordu.

Koşu sırasında hiç konuşmamışlardı. Sadece yan yana aynı ritimde koşmuşlardı. Ve sessizlik Rebekah’nın canını sıkmıştı. Tamam, Ares’le koyu bir sohbet ortamı kurmak istediği yoktu ama bu kadar sessiz kalmak ona göre değildi.

‘’Jordan bana kurt olmadığını söyledi.’’ Tanrım bu da nerden çıktı şimdi diye homurdandı genç kız kendi kendine. Ağzını açtığı gibi ne diye bunu söylemişti ki? Ares omzunun üzerinden Rebekah’a baktı. Tek kaşını alayla kaldırdı ve çarpık bir şekilde gülümsedi. ‘’Anladığım kadarıyla kim ya da ne olduğumu sana söylememiş.’’

‘’NerEden anladın?’’

‘’Çünkü söyleseydi davranışların değişirdi.’’ Dedi Ares ve Rebekah’nın karşısındaki büyük kayanın üstüne oturdu.

‘’Niye davranışlarım değişecekmiş ki? Eğer senden korkacağımı falan sanıyorsan yanılıyorsun.’’ Ares’in hala sırıtıyor olması genç kızın sinirlerini bozuyordu.

‘’Göreceğiz. Hadi spor odasına. Terin soğumadan devam edelim.’’ Dedi Ares ve ellerini cebine sokup kaleye doğru ilerlemeye başladı. Rebekah homurdanarak oturduğu yerden kalktı ve poposuna yapışan karları temizleyip hızlı adımlarla Ares’e yetişti. Kaleye doğru ilerlerken dışarıda eğitim yapan kurtların hepsi Rebekah’a bakıyordu. Genç kız gözlerini devirdi.

‘’Neden bütün kurtadamlar bana böyle bakıyor.’’ Diye söylendi. Ares etraftaki kurtadamlara çatık kaşlarıyla baktı ve hepsi anında kendi işlerine döndü. Farkında olmadan vücudu gerilmişti. ‘’Senden farklı bir koku alıyorlar. Ama sebebini bende tam olarak bilmiyorum.’’

‘’Jordan’ın garip bir teorisi var.’’ Ares başını Rebekah’a çevirerek ‘’Neymiş?’’ diye sordu.

‘’Kurt değilim ama onların anneleri gibi kokuyormuşum. Ya da ona benzer bir koku.’’ Rebekah’nın omzunu silkerek, rahatlıkla söylediği sözler Ares’in dişlerinin sıkılmasına sebep oldu.

‘’Böyle bir şey imkânsız. Jordan’ın benzetme şeklinde bir yanlışlık olduğuna eminim.’’ Dedi öfkeyle. Rebekah kaşlarını kaldırarak Ares’e baktı. Bu adamın neden, niçin ya da ne zaman öfkeleneceği hiç belli olmuyordu. Umursamaz bir şekilde omzunu silkti ve kaleden içeriye girdiler. Spor salonuna gelene kadar aralarında gergin bir sessizlik oldu. Ares salona girip mini buzdolabından iki şişe su aldı. Birini Rebekah’a verip diğerini de kendi içti. Gözlerini Ares’den ayırmayan Rebekah sonunda içini kemiren soruyu dile getirdi. ‘’Vincent taht odasında Marcus’un Kirke adında bir kadının emirlerini yerine getirdiğini öğrenince neden o kadar sinirlendin?’’ 

Çenesi kasılan Ares, elinde tuttuğu boş su şişesini sıkarak ezdi. Öfkeli gözlerini, tek kaşını kaldırmış merakla ona bakan kıza çevirdi.

‘’Kişisel sebeplerden dolayı. Çok soru sorulmasından hoşlanmam. Özellikle de başkasının işlerine burnunu sokanlardan.’’ Rebekah dilinin ucuna gelen küfürleri serbest bırakmamak için kendini zor tuttu. Bunun yerine elindeki su şişesini çöpe fırlatarak ‘’Bende kendini bir şey sanan, güç gösterisine bayılan dengesizlerden hoşlanmam.’’ Dedi. Ares omzunu silkerek bulunduğu yerden Rebekah’nın yanında duran çöp kutusunu elindeki şişeyi fırlattı.

‘’Güzel. Etrafında öyle kişiler olmadığı için şanlısın. Şimdi göğüs presi 55 kilo. Başla.’’
Genç kız öfkeyle soludu ve ayaklarını yere vurarak alete doğru ilerledi. Bu adamın kesinlikle ehlileştirilmeye ihtiyacı vardı.
Bir saat süren çalışmanın ardından sonunda birebir dövüş derslerine başladılar.

‘’Yumruklarını sık.’’ Dedi Ares. Rebekah ile karşı karşıya duruyorlardı. Ares bacaklarını açmış kollarını göğsünde birleştirmiş Rebekah’a bakıyordu. Rebekah iki kolunu kaldırıp yumruklarını sıktı ve pozisyon aldı. Sağ yumruğunu kendine doğru çekip sol yumruğunu biraz daha önde tuttu. Bu dersleri şimdiden çok sevmişti. Ares’e vurarak bütün öfkesini ondan çıkartmak terapi gibiydi.

‘’Güzel. Bacaklarını omuz hizanda aç ve sol bacağını bir adım önce çıkart. Bu esneme ve geri çekilme hareketleri için hızını arttırır.’’ Rebekah Ares’in dediğini yaptı. Ares sağ elini düz bir şekilde havaya kaldırdı. Elini göstererek ‘’Vur.’’ Dedi. Rebekah sağ kolunu gerip yumruğunu öne doğru savurdu.
Ares’e değdiği an vücuduna çarpan elektrik akımı nedeniyle bedeni titredi. Ares de bunu hissetmiş olmalıydı. Çünkü kaşlarını çatmış Rebekah’a bakıyordu. Ama kendini hemen toparlayıp ciddi öğretmen maskesini taktı. ‘’Daha sert vur kolunu gerdiğinde omuzun ve bedeninden güç al.’’ Rebekah tekrar vurdu.

‘’Kolunu dümdüz öne savuruyorsun. Kavisli bir şekilde vurmalısın. Böyle.’’ Diyerek elini yumruk yaptı ve havaya yumruk attı. Rebekah kafasını sallayıp Ares’in gösterdiği şekilde yumruk attı.

‘’Güzel devam et.’’ 20 yumruk darbesinin sonunda genç kızın eklem yerleri kızarmıştı ve acımaya başlamıştı.

‘’Şimdi tekmelere başla. Uzun bacakların var. Bu senin için avantaj.’’ Dedi Ares Rebekah’nın bacaklarını inceleyerek. Genç kızın bedenindeki bütün kan yanaklarına hücum etti. Ama zaten koşudan dolayı yanakları kızarmıştı. Bu nedenle Ares hiçbir şey anlamadı.
Ares seri adımlarla Rebekah’nın arkasına geçti. Sıcak elleri genç kızın belini kavradı. Rebekah ani temas karşısında bedeninin ürpermesine engel olamadı. Omzunun üzerinden arkaya baktı ve Ares ile burun buruna geldi. Gözleri birbirine kenetlenmiş bir şekilde durdular.

‘’Sağ bacağını kaldır.’’ Ares’in sesi sinirli gibiydi. Rebekah kafasını önüne çevirdi. Ares’in yönlendirmesiyle bedenini yan çevirdi ve sağ bacağını havaya kaldırdı.

‘’Bacağını bük ve kendine çek. Sonra hızlı bir şekilde öne savur.’’ Dengesini sağlamak için sırtını Ares’e yasladı ve bacağını kendine çekip havaya savurdu.

‘’Sokak kavgasında ki çocuklar gibi değil. Gerçek bir dövüşçü gibi bacağını her zaman yan tut.’’ Ares’in elleri baldıra değince vücudu ısınmaya başladı. Ensesine vuran serinletici nefes zaten dikkatini bozuyorken bu durumda konsantre olması iyice zorlaşıyordu.
‘Lanet hormonlar kendinize gelin’ diye geçirdi içinden.

Ares’in elinin yönlendirmesi ile bacağı havada kavislenerek öne doğru savruldu. Aynı hareketi tekrar tekrar yapmaya başladı. Ares’in bir eli bacağından çekildi ama belindeki eli yerinde duruyordu. Rebekah önüne odaklanarak Ares’i unutmaya çalıştı. Derin nefesler alarak tekmelerini öne savurdu.
Ares’in belindeki eli aniden çekilince dengesini kaybetti ve arkaya doğru savruldu. Bunun üzerine Ares hızla öne atılıp genç kızı belinden yakaladı. Suratları arasında sadece santimler vardı. Ares’in buz mavisi gözlerinde kendini kaybeden Rebekah ne kadar yakın olduklarının farkında değildi. Santimler uzağındaki gözlerden bakışlarını alamıyordu. Derin nefesler alan Ares ve Rebekah transa girmiş gibi sadece birbirlerine bakıyorlardı. Sonunda kendini toparlayan Ares hızla geri çekildi. Kaşlarını çattı.

‘’Bugünlük bu kadar yeter. Yarın aynı saatte kapıda ol.’’ Öfkeyle dökülen kelimeler karşısında Rebekah kaşlarını çattı. Sanki bir suç işlemişti de o yüzden kızgındı. Alt tarafı dengemi kaybettim domuz diye geçirdi içinden. Spor salonunun kapısını hızla açıp salondan kaçarcasına çıkan Ares’in ardından öfkeyle baktı.

Sıcak duş ve Jordan’la beraber yapılan kahvaltının ardından yine kütüphanedeydiler. Rebekah Ares ile olan yakınlaşmasını hatırlamamak için sürekli beynini farklı konulara yöneltiyordu. Ya da daha doğrusu yöneltmeye çalışıyordu. Ama pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Aralarındaki garip çekime bir anlam veremiyordu. Ares, Vincent tüm kurtlar ve Suratsız. Hepsi genç kızda farklı hisler uyandırıyordu. Kurtlara karşı korumacıydı. Suratsızı çok yakından tanıdığını düşünüyordu. Aynı şekilde Vincent’ı. Ve Vincent ona çok tanıdık geliyordu. Ama kime benzediğini bir türlü çıkaramamıştı. Ares ise o bambaşka bir konuydu. Bunlardan tamamen farklı bir his uyandırıyordu genç kız da.

‘’Bugün ki konuların pek de güzel olduğunu söyleyemeyeceğim. Sonuç olarak sülükleri işleyeceğiz.’’ Rebekah, Jordan’ın sözleri ile kendine geldi. Boğazını temizleyerek ona odaklanmaya çalıştı.
Jordan suratını buruşturmuş önünde açık bir şekilde duran kitaba bakıyordu. Kitaba göz atan Rebekah sayfada ki büyük resme baktı. Bir vampirin kucağında baygın gibi gözüken insanın kanını içtiğini gördü. Elbette ki o insan baygın değildi.

‘’İşte kurtlar ve vampirler arasında ki en büyük fark. Onlar insanları öldürüyor bizse insanları korumaya çalışıyoruz.’’ Dedi Jordan ve Rebekah’a baktı.

‘’En büyük zayıf noktaları ne?’’ Jordan masaya koyduğu eline başını dayayıp kısık gözlerle bir süre düşündü.

‘’Daha önce dediğim gibi. Haç, kutsal su hiçbir şey ne bize ne de diğer yaratıklara zarar vermez. Filmlerdeki gibi maalesef güneşe çıkınca yanmıyorlar. Bu onları sadece rahatsız ediyor. Ama öldürmüyor. Sarımsak da saçmalıktan ibaret. Sarımsak sadece vampirleri kaçırmaz dünyadaki her canlığı kaçırır demek istediğim berbat kokuyor. Bir insan bile sarımsaktan kaçar.’’ Dedi kıkırdayarak. Rebekah gülmek yerine tüm ciddiyeti ile Jordan’a baktı. Onlar hakkında merak ettiği tek şey vardı.

‘’Nasıl yok edilebilirler?’’ Jordan ciddileşti ve oturduğu yerde dikleşti. 

‘’Bir vampiri yok etmek istiyorsan kafasını kopartmalı ya da donuk kalplerini çıkartmalısın. En büyük zayıf noktaları ateş. İçlerinden biri sana saldırdığında onu ateşe vermen yeterince dikkatini dağıtacaktır. Bütün bedeni yanıp iğrenç bir şekilde buruşur ama bu şekilde ölmez. Tam bu esnada kafa ya da kalbine saldırıp işini tamamen bitirmelisin.’’ Rebekah Jordan’ın söylediklerini sadistçe zevk duyarak zihninde canlandırırken kafasını salladı.

‘’Tıpkı bizim gibi onlarda dünyanın her yerine yayılmış durumdalar. Bizim aksimize onlar pek Krallarının sözünü dinlemiyor. Dönüştürdükleri kişiler yani yeni dönüşüm geçirenler sıkı bir eğitimden geçiyor. Ama gözleri kandan başka bir şey görmediği için çoğu eğitimler sırasında iyice vahşileşiyor ve Kral’ın adamları tarafından öldürülüyorlar. Böylece tekrardan insanları kaçırıp dönüştürüyorlar.’’ Gözlerini kısan Rebekah duyduklarına anlam vermeye çalıştı ve öfkeyle dişlerini sıktı.

‘’İnsanlara önem vermeden istediklerini kaçırıyorlar öyle mi?’’ dedi. Öfkeden sesi titremişti. Tıpkı bedeninin de titrediği gibi.

‘’Onlar hiç kimseye önem vermeyen cani yaratıklar. Önemli olan tek şey karınlarını doyurmak ya da dönüştürmek için insanları toplamak. Bizim aksimize onlar çoğalamazlar. Çoğalmaları için insanları dönüştürmeleri gerek. Onlar yeryüzündeki şeytanların ta kendisi. Aramızdaki sessiz savaş yüzyıllardır sürüp gidiyor. Biz insanları korumaya çalıştıkça onlar önce bizi zayıflatıp sonra insanlara saldırmaya çalışıyorlar.’’

‘’Ama dönüşüm geçirenler masum insanlar. Hiçbir şeyden haberleri yok. Onlar ölmeyi hak etmiyorlar. Asıl ölmeyi hak eden başlarındaki piç.’’ Dedi Rebekah sesini yükselterek.

‘’Dönüşüm geçirdiklerinde kendilerini tamamen kaybediyorlar. Geçmiş hayatlarına dair hiçbir şey hatırlamıyorlar. Birer canavara dönüşüyorlar. Asla durdurulamayan bir canavara. Vampirlerin en vahşi ama aynı zamanda en zayıf oldukları dönem ilk değiştikleri dönemdir. Bizim gibiler için öldürülmesi en kolay olan yeni dönüşüm geçirenler olsa da insanlar için en tehlikeli olanlar onlar. Yetişkin bir vampir iki günde bir beslenmek zorundadır. Ama yeni dönüşüm geçiren bir vampirse neredeyse her saat beslenmek ister. Fazlasıyla vahşidir. Bu nedenle her ne kadar istemedikleri halde canavara dönüştürülseler de hepsi öldürülmek zorunda.’’ Jordan haklıydı. Ama yinede Rebekah masum insanları öldürme taraftarı değildi. Hiçbir şeyden haberi olmayan onlarca insan, istemedikleri halde dönüştürülmüştü. Ve hala da devam ediyordu. Buna dur demenin zamanı çoktan gelmiş, geçiyordu bile.

‘’Nasıl olurda böyle bir canavar hala hayatta olabilir. Ölmesi gerekiyor.’’ Sandalyeyi iterek ayağa kalkan Rebekah ne yapacağını bilmiyordu. İçinde ki intikam ateşi her geçen gün öğrendikleriyle daha da artarken o hala ne yapacağını bilmiyordu. Genç kızın zihninde ‘Suratsızın’ söyledikleri yankılandı.
‘Bunların hepsinin bitmesini ve onun ölmesini istiyorsan artık UYANMALISIN. Daha çok çalışmalısın. Uyanıp güçlerine kavuşmalısın.’
Uyanmak!
Güçler! 

Kafası bir çöplüğe dönmüştü adeta. Oflayarak nefesini verdi ve garip bir ifadeyle ona bakan Jordan’a döndü. ‘’Ne?’’

‘’Öfkenin kokusunu alabiliyorum Rebekah. Ondan bu kadar çok nefret ettiğini bilmiyordum.’’

‘’Nefret mi? İnan o lanet vampir bozuntusuna hissettiklerim karşısında bu kelime az kalır. Her ne kadar bana yalan söylemiş olsalar da Sarah ve Andrew benim ailemdi. Onları öldürdü.’’ Dedi ve içinden gerçek ailemden ayrı kalmama neden oldu diye ekledi.

‘’Onlarca kızı ve ailesini sırf bana benziyor diye öldürdü. Beni de öldürebilirdi. Ayrıca dışarıdaki insanlar. Dünyanın neresinde olursa olsun hepsi tehlikede. Şimdi sen söyle Jordan. Böyle bir adamdan nefret etmem yanlış mı? Ya da ona çeşitli işkenceler yapıp o acıdan kıvranırken gülümseyerek izlemek istemem yanlış mı?’’ Rebekah’ın ani öfkesi karşısında Jordan şaşırsa da gülümsemesine engel olamadı.

‘’Ders bitiminde şu işkence tekniklerini benimle paylaş. Bende benimkileri seninle paylaşayım. Böylece Marcus’a beraber işkenceler yapabiliriz.’’ Gülümsemesine engel olamayan Rebekah derin bir nefes alarak biraz da olsa rahatladı. Tekrardan Jordan’ın karşısına geçip oturdu. ‘’Devam edelim.’’

‘’Hımm. Pekâlâ bakalım. Bu sülüklerin başka ne özellikleri varmış. Bizim kadar olmasa da güçlü ve hızlılar.’’ Dedi Jordan kendini beğenmiş bir şekilde gülümseyerek. Rebekah tek kaşını kaldırdı. Jordan pes edercesine gözlerini devirip ellerini kaldırdı. 

‘’Tamam, bizim kadar hızlı ve güçlüler. Yani neredeyse.’’ Rebekah kıkırdayarak ‘’Kendini beğenmişin tekisin.’’dedi Jordan kendini beğenmiş bir şekilde saçını arkaya savururken gülümsüyordu.

‘’Bildiğin üzere kanla besleniyorlar. Bazı sadistler insanı parçalara ayırıp kanlarını ve iç organlarını sömürmekten zevk alıyor. Bunun haricinde insan yemekleri yiyebilirler. Kurtların aksine bu onları asla doyurmaz. Yemeği sadece zevk için yiyorlar. Onları doyuracak tek şey kan. Bizim gözlerimiz dönüşüm bir etkisi olarak sarıya dönüşüyor. İstediğimiz an onları değiştirebiliriz. Vampirler de bunu yapabilir. Ama onların gözleri sarıya değil kırmızıya dönüşüyor. Ve tıpkı bizim gibi canlıları etki altına alma güçleri var.’’

‘’İşte! Sizde de en nefret ettiğim gücünüz bu. James ve Caleb beni kaçırırken etki altına almışlardı. Hem korkunç hem de berbat bir şey. Benim bedenime hükmettiler.’’ Rebekah’ın kaşlarını çatması üzerine Jordan gülümsedi.

'’Bizim için oldukça kullanışlı bir yetenek. Ama gerekmedikçe insanlar üzerinde kullanmıyoruz. Kimliğimiz ifşa edildiğinde insanlara unutturmak için ya da seni buraya getirmemize yardımcı olan polislerdeki gibi basit yardımlar için kullanıyoruz.’’ Dedi sevimlice. Rebekah gözlerini devirdi.

‘’Bizim sistemli bir yaşam şeklimiz var. Sürülerimiz kalelerimiz ve alfalarımız var. Ve bütün kurtları yöneten de bir alfamız var. Ama vampirler böyle değil. Başıboş bir şekilde istedikleri yerde geziyorlar. İstedikleri yerde kalıyorlar. Sadece bir kaleleri var. Marcus bunu hem baş alfaya yakın olmak için hem de berbat espri anlayış üzerine yaptırdı. Marcus Vincent’a yakın olmak için hep bu kalede kalıyor. Yani dibimizde. Ormanın diğer tarafında.’’

‘’Nasıl yani Marcus benim kıçımın dibinde miydi?’’

‘’Evet. Askerleri ile senin evinin çevresini sarmıştı. Sıkı bir takip altındaydın. Kokumuzu vampirlere belli etmeden seni takip etmek çok zor oluyordu. Sabahları yürüyüşe çıktığında, ya da merkeze indiğinde, evinde uyurken her zaman etrafında vampirler vardı. İşte bu yüzden buradasın. Dışarısı senini için çok tehlikeli.’’

‘’Vay be. Etrafımda neler dönüyormuş böyle.’’ Dedi Rebekah. Duydukları karşısında gözleri kocaman açılmıştı.

‘’Sanırım bunun haricinde onlar hakkında sana anlatabileceğim bir şey yok. Anlattıklarım temel şeylerdi. Bu kitapları incelersen her şeyi daha iyi anlayacağına eminim.’’ Rebekah, Jordan’ın uzattığı kitapları alırken ‘’Yeni ödev ha?’’ dedi.

‘’Böylede düşünebilirsin tabi. Evet. İlk aşamayı geçtik. Şimdi en zor aşama. Yarınki ders için kendini rahatlatıp zihnini boşaltsan iyi olur. Çünkü yarın öğreneceklerin karşısında ne tepki vereceğinden emin olamıyorum.’’ Rebekah bıkkın bir ifadeyle Jordan’a baktı.

‘’Korkmalı mı yoksa delirmemek için neler yapılır bunu mu araştırmalıyım?’’

‘’Bence ikincisi. Delirmemek için nereler yapılmalı kısmı senin için önemli.’’ Rebekah gözlerini kapatıp kafasını sandalyeye yasladı. Evet! Daha ne olabilir ki periler, vampirler ve kurtadamlarla dolu bir dünya da yaşıyorum. Daha ne gibi şeyler olabilir ki diye düşündü.

‘’Bak aklıma ne geldi! Hani sana dediğim şu azgınlık dönemi olayı var ya. Böyle dönemlerde hep parti yaparız. İçimizdeki fazla enerjiyi atmak için. Bu gece büyük bir parti olacak sende gelsene.’’ Rebekah tek gözünü açıp Jordan’a baktı. Sonra doğrulup kollarını dizlerine dayadı.

‘’Bakalım seni iyi anlamış mıyım? Azmış bir kale dolusu kurtların bulunduğu bir partiye gelip gelemeyeceğimi soruyorsun? Hem de bu kurtlar normal günlerinde bile bana garip bir şekilde bakıyorken! Doğru mu anlamışım?’’ Jordan müthiş bir şekilde gülümseyerek ellerini çırptı.

‘’Aynen böyle diyorum!’’ Rebekah inanamazmış gibi kafasını iki yana sallarken gülümsüyordu. En son ne zaman eğlenmişti? Hatırlamıyordu bile. Belki bu partiye gitmek ona iyi gelebilirdi. Ama gitmek konusunda endişesi de vardı. Dudaklarını büzüp düşünürken, Jordan ‘’Lütfen, lütfen, lütfen’’ diye yalvarıyordu.

‘’İstersen çelik don siparişi bile veririm!’’ Jordan’ın sözleri üzerine Rebekah kıkırdadı ve sonunda ellerini havaya kaldırıp ‘’Tamam! Tamam geliyorum.’’ Dedi. Jordan zıplayıp Rebekah’a sarıldı.

‘’Çok eğlenceli olacak!’’

''Umarım!''
...
Jordan gittikten sonra bir süre kütüphanede kalan Rebekah masadaki kitapları alıp odasına yöneldi. Uzun merdivenlerden inmek başının dönmesine neden oluyordu. Odasının bulunduğu kata inmek üzereyken ona seslenilmesi üzerine durdu.

‘’Hey! Adın Rebekah’ydı dimi.’’ 
Genç kız omzunun üzerinden ona seslenen kıza baktı. Kızı tanımıyordu. Ama onu daha önce burada gördüğünü hatırlıyordu. Çünkü bu kız unutulacak gibi değildi! Dünyada ki herkes neredeyse çıplak olarak gezen kişiyi asla unutmazdı! Sarı uzun dalgalı saçları ve yemyeşil kocaman gözleri vardı. Üzerindekilere kıyafet demeye yüzlerce şahit gerekiyordu! Neredeyse bütün vücudu ortadaydı. Dolgun göğüslerini kapatmayan, göbeğini açık bırakan kırmızı tamamen dantelden oluşan –yani lanet kadının göğüsleri ortadaydı! - bir üst ve sadece 10 cm uzunluğundaki siyah deri eteği vardı. Dantelde ki kalın gül motifi göğsünün tam ortasına denk geldiği için şanslıyım diye düşündü Rebekah.

‘’Evet?’’

‘’Ben Felicia. Uzun bir süredir buradasın. Seni sürekli görüyorum. Bu yüzden tanışmak istedim.’’ Dedi uzun kırmızı tırnaklı elini uzatarak. Rebekah tek kaşını kaldırarak Felicia’nın elini sıktı.

‘’Garip kokusu olan ‘basit’ bir insansın. Bunun dışında farklı bir özelliğin olmadığı halde neden alfa seni bu kalede tutuyor merak konusu. Kimsenin eşi olmadığında ortada. Sadece ben değil. Bütün sürü bunu merak ediyor.’’ Felicia’nın kelimelerinin altında yatan imayı anlayan Rebekah ‘evet bir sürtük kurt eksikti şimdi o da oldu.’ Diye düşündü. Felicia kollarını göğsünde birleştirmiş dudaklarını büzerek Rebekah’ı baştan aşağı süzüyordu.

‘’Bunu öğrenecek yetkide önemli bir kişiliğe sahip olsaydın eminim haberin olurdu!’’Genç kızın sözleri üzerine Felicia dişlerini göstererek hırladı. Ancak kendini hemen toparlayıp sinsi bir şekilde gülümsedi.

‘’Anlaşılan bir kurda kafa tutacak kadar aptalsın.’’ Rebekah gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Bu gerçekten şaka olmalıydı değil mi? En son lisede bu tip kızlarla uğraşmak zorunda kalmıştı.

‘’Burada bir aptal varsa o da sen olmalısın. Çünkü boyundan büyük işlere karışmaya çalışıyorsun.’’ Felicia tekrar hırlayıp öne doğru bir adım attı.

‘’Laflarına dikkat et insan! Her ne kadar sizin gibi asalak insanların koruyucuları olsak da bu tepemizi attırdığınız an sizi bir saniye içinde parçalara ayırabilecek güçte olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor!’’ Her kelimesinde Rebekah’a bir adım yaklaşmıştı. Şimdi ikisi de burun burunaydı.

‘’Bak sen şu işe!’’ dedi genç kız sinsi bir şekilde gülümseyerek. Eğer Felicia onunla uğraşmak istiyorsa ona elbette karşılık verecekti. 

‘’İnsanları sevmeyen bir koruyucu ha? Söylesene o zaman burada olmanın ne anlamı var? Neden gidip vampirlerle takılmıyorsun? Marcus’la çok iyi anlaşacağınıza eminim!’’ Rebekah’nın sözleri üzerine Felicia’nın boğazından büyük bir hırıltı koptu. Bedeninin her bir parçası titriyordu. Belini bükerek Rebekah’nın üstüne atlamak bedenini germişti ki 

‘’Felicia!’’ James’in sesi ile Felicia olduğu yerde kaldı. Koridorun sonunda olan James saniyeler içinde iki kızın arasına girdi.

‘’Hemen odana git ve sakinleş!’’ James onu kollarından tutup geriye itti. Ama Felicia’nın gözleri Rebekah’dan ayrılmıyordu.

‘’Hemen. Emrime. Uy Felicia. Yoksa seni zindana kapatırım!’’ James’in gözleri sarıya döndü ve boğazından hırıltılar yükseldi. James’in boğazından dökülen korkutucu hırıltılarından üzerine Felicia’nın gözleri Rebekah’dan ayrılıp James’e döndü. Gözleri korkuyla titredi ve canı yanmış bir köpek gibi ciyakladı. Böyle bir sesin Felicia’dan çıkması komikti. Bunun üzerine James ‘’Hemen git!’’ Dedi boğuk bir sesle. 
Felicia kafasını bir kere aşağı doğru sallayıp ortadan kayboldu. James sakinleşerek gözlerini kırpıştırdı ve gözleri eski haline geri döndü.

‘’Aranızda neler geçtiğini sorabilir miyim?’’ tek kaşını kaldırmış Rebekah’a bakıyordu. Rebekah omzunu silkti.

‘’Sürtükçe davrandı bende karşılığını verdim.’’ James’in neredeyse bütün dişlerinin göstererek gülümsedi. 

‘’Belli oluyor. Biraz daha geç kalsaydım dönüşüm geçirecekti. Hadi sana odana kadar eşlik edeyim.’’ Merdivenlerden aşağıya inerken Rebekah ‘’Söylesene Felicia’nın insanlarla sorunu ne?’’ diye sordu. James ellerini cebine sokmuştu. Tek kaşını kaldırarak genç kıza baktı.

‘’İnsanlarla sorunu olduğunu nereden anladın?’’

‘’Çok net bir şekilde ortada. İnsan kelimesini küfür gibi kullanıyor. Ne kadar koruyucu olsa da onları öldürebileceğini söyledi.’’

‘’Tespitin doğru. Geçmişte Felicia’nın insanlarla büyük bir sorunu oldu. Bu yüzden onlardan nefret ediyor. Ama yinede görevini yerine getiriyor.’’
Rebekah bu duruma gerçekten de inanamıyordu. Felicia insan kelimesini küfür gibi söylüyordu. Ondan yayılan nefreti bütün bedeninde hissetmişti. Koruyucuların arasında insanlardan hoşlanmayan birinin olacağı aklının ucuna bile gelmezdi. Bu da şuandan itibaren kurtlara olan güvenini sorgulamasına neden olmuştu. James’in üzerine gidip Felicia’nın sorununu soracaktı ki James konuyu değiştirdi.

‘’Kurtlar ve vampirler bitti. Sanırım geriye en zor kısım kaldı.’’ Dedi Rebekah’ın elindeki kitaba bakarak.

‘’Neden herkesin böyle söylediğini sorabilir miyim?’’ James bilmiş bir ifadeyle sırıttı

‘’Yarın ne demek istediğimizi anlarsın. Bizim dünyamız sandığın kadar küçük değil. ’’ Rebekah homurdanırken odasının önüne geldiklerini fark etti. Kapıyı açıp içeriye girdi. James kapıda duruyordu.

‘’Akşam partiye geliyormuşsun. Bizimkilerden biri gelip seni alır. Dışarıda tek gezmemen daha iyi. Zaten Ares bunları öğrense beni topa tutar.’’

‘’Off gerçekten anlamıyorum! Sizin alfanız Vincent! Ares kurt bile değilmiş! Ne diye ondan bu kadar korkuyorsunuz ve söylediği her şeyi yapıyorsunuz?’’ James kapının pervazına yaslandı.

‘’Çünkü Ares kurt olmasa da Vincent’dan daha üst konumda. Yakında nedenini anlayacaksın. Şimdi gitmem gerek akşama görüşürüz.’’ Rebekah yanaklarını şişerek nefesini verdi. James gülümserken genç kız ona orta parmağını gösterip kapıyı yüzüne çarptı.

‘’Lanet olsun.’’ Rebekah büyük dolabın içinde kaybolmuştu resmen. Akşam yemeğini yemiş Jordan’dan aldığı kitapları bitirmişti. Yaklaşık yarım saattir ne giyeceğine karar vermeye çalışıyordu. O kadar çok seçenek vardı ki genç kız hala karar vermiş değildi. Koca dolabın içinde yere oturup, kafasını ellerine dayamış oflayarak homurdanıyordu.

‘’Rebekah’’ Jordan’ın sesini duyan genç kız ona seslendi.

‘’Buradayım.’’

‘’Sen hala hazırlanmadın mı?’’ Rebekah omzunun üzerinden Jordan’a baktı. Dalgalı koyu renk saçlarını dağınık bir şekilde tepesinden topuz yapmıştı. Üzerinde bedeninin üst kısmını sıkıca saran kısa siyah bir elbise, ayağındaysa son derece güzel kırmızı topuklu ayakkabıları vardı.

‘’Seksi ve vahşi.’’ Dedi Rebekah gülümseyerek. Jordan da gülümsemesine karşılık vererek Rebekah’a yaklaştı. Üzerindeki pijamaları göstererek ‘’Pasaklı ve pasaklı.’’dedi. Genç kız gözlerini devirdi. ‘’Teşekkürler!’’

‘’Ses tonundan anladığım kadarıyla hala karar verememişsin.’’

‘’Aynen öyle. Sanırım ben gelmesem daha iyi. Hala azgın kurtlar hakkında ki endişelerim sürüyor.’’ Dedi genç kız dudaklarını büzerek. Aslında bu bahaneydi. Neredeyse bütün gününü vampirlerin güçleri ve yaşamları hakkında bilgi veren kitabı okuyarak geçirmenin ardından eğlenmek içinden gelmiyordu. Çünkü düşmanları hemen kale duvarlarının ardında onu bekliyor ve ele geçirmek için can atıyordu. Ailesinin hangi cehennemde olduğunu bilmiyor ölen ailesi için ise yas tutması gerekiyordu. Onları bu kadar çok sevmesine rağmen ani ölümlerinin acısı, ölümlerinden sadece saatler önce yaptıkları ve Rebekah’nın hatırladıkça canını acıtan kavga ve evlatlık edinildiğini öğrenmenin acısı nedeniyle onların ölmüş olduğu gerçeğini unutuyordu. Öfkesinin böylesine acı bir gerçeğin önüne geçmesi ise genç kızın ahlaki değerlerini yargılamasına sebep oluyordu. Ancak ne yaparsa yapsın bu gece Jordan’dan kurtulamayacağına emindi. Jordan kızgınlıkla homurdandı ve işaret parmağını havaya kaldırıp iki yana salladı.

‘’Beni satmana izin vermeyeceğim! Şimdi soyun. Ben sana uygun bir kıyafet seçerim.’’ Rebekah suratı asık bir şekilde oturduğu yerden kalkıp üzerinde sadece siyah iç çamaşırları kalana kadar soyundu.

‘’Evet! İşte buldum! Bu elbise ile harika gözükeceksin.’’ Jordan elinde tuttuğu elbise ile Rebekah’nın yanına geldi.

‘’Uzun ve güzel bacakların var. Üzerinde harika gözükecek.’’ Rebekah dudaklarını büzerek elbiseye baktı.

‘’Emin değilim. Başka bir elbise baksak.’’ Dedi kaşlarını kaldırarak

‘’Hayır! Haydi dene. Bütün herkes sana hayran olacak.’’ Rebekah elbiseyi alırken gözlerini devirdi.

‘’Evet! Benimde tek amacım azgın kurtlar arasında kısacık bir elbiseyle gezmekti.’’
Jordan gülerken gözleri Rebekah’nın uzun kolyesine takıldı. Kolyenin ucu genç kızın göbeğine kadar geliyordu. Elini uzatıp kolyeye yakından baktı.

‘’Bu kolye çok güzel! Sen bayıldığında üzerini değiştirirken olabildiğince hızlı hareket ettim. Ama kolyeni o günde görmüştüm. Onu saklamakla hata yapıyorsun. Bu kolye sergilenmeyi hak ediyor.’’ Rebekah birden hüzünlendi. Aklına gerçek annesi gelmişti. Jordan Rebekah’nın suratındaki değişimi gördü.

‘’Sanırım aile hatırası?’’ Rebekah onu rahatlatmasını umduğu derin bir nefes alırken kafasını salladı. Jordan tam Rebekah’a giyinmesini söyleyecekti ki gözleri genç kızın sol göğsünün üstündeki ize takıldı. Kafasını öne eğerek ize yakından baktı.

‘’Neye bakıyorsun sen öyle?’’ Dedi Rebekah kaşlarını çatıp bir adım geriye giderken.

‘’Bu doğum lekesi mi yoksa dövme mi?’’ diye sordu Jordan kafasını yana eğip lekeye bakarken.

‘’Doğum lekesi.’’ Rebekah da kafasını öne eğmiş doğum lekesine bakıyordu.

‘’Rebekah bu aya benziyor! Yani baksana hilal şeklinde. Hiç yamuk bir şekil değil. Sanki dövme gibi.’’

‘’18 yıldır bununla yaşıyorum Jordan. Aya benzediğinin farkındayım.’’ Jordan homurdanırken işaret parmağını uzatıp pürüzsüz siyah lekeye dokundu. ‘’Çok güzel!’’ Diye mırıldandı.

‘’Bense onu hiç beğenmiyorum.’’ Dedi Rebekah suratını buruşturarak. Jordan kafasını yukarı kaldırıp ona baktı. Gözleri kocaman açılmıştı.

‘’Sence bu olduğun şeyle alakalı olabilir mi? Yani hala senin ne olduğunu çözemedik bu onunla alakalı olmalı. Baksana bu kadar kusursuz bir doğum lekesi olamaz.’’ Jordan heyecanla o kadar hızlı konuşmuştu ki Rebekah ne demek istediğini zor anladı. ‘’Bunu James’e göstermeliyiz. Vincent’a hatta diğerlerine de eminim Ares bunun ne anlama geldiğini öğrenebilir.’’

‘’Hey! Hey dur bakalım! Göğsümü kaledeki bütün erkeklere göstermek istediğimi sanmıyorum Jordan. Biraz yavaş ol!’’

‘’Rebekah bu doğum lekesi gibi değil! Sanki... Sanki işaret gibi! Baksana ay şeklinde. Senin mutlaka kurtlarla ilgili bir özelliğin olmalı. Bu da böylece sana duyduğumuz garip bağı ve kokunu açıklar. Bunu daha önce fark etmediğime inanamıyorum! Bunu hemen Vincent’a söylemeliyiz.’’

‘’Bekle Jordan.’’ Dedi Rebekah sesini biraz daha yükselterek. ‘’Haklısın. Söylediklerinin hepsi mantıklı! Ama bana biraz zaman ver. Yani en azından bu geceyi olabilecek en normal şekilde geçirmek istiyorum. Uzun zamandır bir sürü garip şeyle uğraştım. İnan bana bende ne olduğumu merak ediyorum. Ama şuan buna hazır değilim. Bunu kaldırabileceğimi sanmıyorum. Şimdi Vincent’ın yanına gidersek beni inceleme altına alacaklarına eminim.’’ Jordan’ın omuzları düştü ve dudaklarını büzerek Rebekah’a baktı.

‘’Bu gecelik aramızda kalacak! Ve ben kendimi hazır hissettiğim zaman Vincent’a gidip lekeyi ona göstereceğim. Anlaştık?’’ diye sordu. Jordan tuttuğu nefesini bırakırken kafasını salladı.

‘’Anlaştık. Haklısın. Kusura bakma. Heyecana kapıldım. Hiç senin açından düşünmedim. Kimseye bir şey söylemeyeceğim. Ama Vincent’a anlatmak için çok da bekleme tamam mı? Çünkü neler olacağını bilmiyoruz. Sen anlatmazsan ben anlatırım!’’ Rebekah kafasını sallarken Jordan sıcak kolların sıkıca Rebekah’a sardı. Geri çekilirken genç kızı omuzlarından tutup sarstı.

‘’Hadi bakalım. Hemen hazırlan! Bu gecenin senin için çok eğlenceli geçmesini sağlayacağım.’’ Dedi gülümseyerek. Rebekah da rahatlayıp gülümsedi. Kısa lacivert elbisenin fermuarını açıp üzerine giydi. Karışmış saçlarını kaldırarak Jordan’a sırtını döndü. Jordan fermuarı çekip Rebekah’ı omuzlarından tutarak kendine döndürdü.

‘’Evet! İşte şimdi pasaklıdan seksi kategorisine geçişi yapmak üzeresin. Geriye saçlar kaldı.’’
Rebekah aynadaki yansımasına baktı. Askısız kısa elbisenin üst kısmı sıkı bir şekilde bedenini sarıyordu. Göğüslerinin altından elbise pililer halinde bollaşıyordu. Elbise doğum lekesinin hemen üzerinde olduğu için genç kız rahatladı. Kolyeyi elbisenin altına sakladı. Ellerini arkaya uzatarak elbisenin altından sutyenini çıkarttı ve üst kısmını çekiştirerek düzeltti.

‘’Bunları da giy. Bende bu sırada saçını yapıyım.’’ Rebekah aynanın önündeki pufa oturarak Jordan’ın uzattığı siyah topuklu ayakkabıları giydi. Jordan elindeki tarakla Rebekah’nın saçını tararken genç kızın aklına Felicia geldi ve onunla olan minik tartışmasını Jordan’a anlattı.

‘’Felicia’a bakma sen. Sürtük olduğu doğru. Neredeyse kaledeki bütün kurtlarla yattı.’’ Rebekah’nın gözleri kocaman açıldı.

‘’Parker’la da mı yattı yoksa.’’

‘’Hayır.’’ Diye cırladı Jordan. Oldukça sinirlenmişti. Felicia’dan hoşlanmadığı belliydi. ‘’Ben geldikten sonra kaleye geldi. Ama bu Parker’a asılmadığı anlamına gelmez. Neyse ki Parker ona cevabını verdi. Böylece bir daha bizimle uğraşmadı!’’
Rebekah aynadaki yansımasına baktı. Jordan saçlarını sıkı bir şekilde topuz yapmıştı. Böylece boynu daha da göze çarpıyordu. Öne eğilerek kafasını Rebekah’nın omzuna koydu ve aynadaki yansımalarına baktı.

‘’İşte şimdi çok güzel oldun! Hadi artık gidelim. Parker’ı başka kızlara kaptırmak gibi bir niyetim yok.’’ Dedi ve Rebekah’nın omuzlarını kavrayıp ayağa kaldırdı.

‘’Önce bana Felicia’nın neden insanlardan hoşlanmadığını anlatmalısın.’’ Kollarını göğsünde birleştirip Jordan’a baktı.

‘’Az önce bana bu geceyi olabilecek en normal geçirmek istediğini söylediğini sanıyordum. Felicia ve sorunlarını boş ver gidip eğlenelim!’’ Dedi ve Rebekah’nın koluna girip saniyeler içinde onu büyük bir kapının önüne getirdi.

‘’Lanet olsun Jordan! Bunu bir daha yapmayacaktın!’’ Rebekah geriye sendeleyerek arkada ki duvara yaslandı. Gözlerini kapatıp mide bulantısının ve baş dönmesinin geçmesini bekledi.

‘’Ama çok eğlenceli oluyor.’’ Jordan ellerini çırparak sevimlice gülümsedi. Rebekah gözlerini açıp ona sinirle baksa da Jordan’ın bakışları üzerine gülümsedi. Büyük kapının ardından hiç ses gelmiyordu.

‘’Parti henüz başlamadı mı?’’ diye sorudu doğrulup üstünü düzeltirken.

‘’Duvarların ses geçirmediğini söylemiştim. Hadi gidip şu partiyi sallayalım.’’

İNTİKAM (Tamamlandı / Düzenleniyor)Where stories live. Discover now