BÖLÜM 46

47.6K 2.1K 50
                                    

NOT; Artık finale sadece 2 bölüm kaldı. 48. bölümde Revenge'a veda ediyoruz. Yarım kalan olaylar devam hikayesinin konusu olacak. Sonsuz Aşk 'Dolunayın Şarkısı'nda onları tekrar göreceğiz. ama şimdilik Olimpos'un son savaşı, karakterlerin son çarpışmasını heyecan ve keyifle okumanız dileğiyle... 

...KABUS...

Genç kız dengesini kaybederek yere düştü. Elleri ve elbisesi nemli toprakla kirlendi. Nefes nefese kalmış bir halde ayağa kalkmaya çalıştı. Nerede olduğu hakkında en ufak fikri yoktu. Bir saniye öncesinde Olimpos da, odasının balkonundayken şimdi karanlık bir ormandaydı. 

Epimetheus...

Rebekah seslice yutkundu. Ellerindeki toprağı elbisesinin üzerine silerken kendi etrafında döndü ve etrafını inceledi. Orman tüyleri ürpertecek kadar korkutucuydu. Ne rüzgar, ne hayvanlar... Hiçbir kıpırtı ve ses yoktu. Yaprakları dökülmüş ağaçların dalları pençeyi andıran bir şekilde genç kıza uzanmış gibiydi. Fakat daha da önemlisi bu orman hiç olmadığı kadar tanıdık geliyordu.

Rüzgar esmiyordu. Fakat çok soğuktu. Rebekah kollarını bedenine sardı ve dikkatli adımlarla ilerlemeye başladı. ''Epimetheus?'' diye seslendi. Çıplak ayaklarının nemli toprakta çıkarttığı ses haricinde hiçbir şey duyulmuyordu. 

Temkinli adımlarla ilerlerken zihninde tekrarlanan sorunun cevabını bulmaya çalıştı. Epimetheus Olimpos'a nasıl girebilmişti? Onu mutlaka fark etmiş olmalıydılar. Çünkü kimse Olimpos dağına istediği gibi girip çıkamazdı. Bu nedenle, titan yakalanmadan önce Rebekah'ı buraya ışınlamıştı. Peki Epimetheus neredeydi?

''Adımı söyleyiş tarzın tıpkı ilahi gibi 'angele mou.'' 

Rebekah duyduğu sesle hızla arkasını döndü. Epimetheus bir santim uzağında duruyordu. Sarı saçları karanlığın içinde güneş gibi parlıyordu. Keskin gözleri arzu, hırs ve öfkeyle parlıyordu. Rebekah dişlerini sıkarak adeta hırlayarak soludu. Ellerini Epimetheus'un göğsüne yerleştirdi ve onu sertçe itti. 

''Bunu nasıl yaparsın? Benden ne istiyorsun?'' diye haykırdı. Onu evinden kaçırmıştı. Ve öpmüştü! Rebekah hissettiği tiksintiyle boynunu silmemek için kendini zor tuttu. 

Ares! 

Endişe genç kızın bedenini yılan gibi sıkıca sardı. Ares onun olmadığını gördüğünde olacakları tahmin etmek bile istemiyordu. Çok geç olmadan geri dönmeliydi.

''Ne mi istiyorum?'' dedi Epimetheus düşünceyle. Dudakları şeytani bir gülümsemeyle kıvrıldı. Rebekah'a doğru yaklaştığında genç kız aralarında mesafe bırakmak için elini Epimetheus'un göğsüne yerleştirdi. Bundan etkilenmemiş görünen titan elini Rebekah'nın elinin üzerine yerleştirdi ve sözlerine devam etti. ''Ne istediğim ortada! Yıllardır beklediğim kadını istiyorum Artemis! Seni istiyorum! Hangi bedende, hangi isimde olduğun önemli değil! Sen benim kadınımsın. Bunu hiçbir şey değiştiremez.'' Rebekah elini kurtarmaya çalıştı fakat Epimetheus onu sıkıca kavradı ve Rebekah'a yaklaştı. 

Rebekah öfkesini zorlukla kontrol altına aldı. Epimetheus onu kaçırdığı için öfkeden aklını kaçırmak üzereydi. Fakat onu bu şekilde ikna edemeyeceğini biliyordu. Zihni titanla ilgili geçmişlerini gözlerinin önünde tekrar canlandırırken Rebekah'nın omuzları çöktü ve tuttuğu nefesi bıraktı. Epimetheus bir zamanlar onun en yakın dostuydu. Ağabeyi Prometheus ve kardeşi Atlas'ın, Olimpos'a ihanet ettiği güne kadar onlar dosttu. Rebekah ona asla başka bir şekilde ilgi duymamıştı. Onu hep dostu olarak görmüştü. Günlerini beraber geçirmiş, birlikte savaşmışlardı. Fakat her şey Epimetheus'un ona hislerini açıkladığı o gün değişmişti. Rebekah ona sonsuza kadar dost kalmaları gerektiğini söylemişti. Çünkü kalbi her zaman Ares'e ait olacaktı. 

''Ben hiçbir zaman sana ait olmadım Epimetheus. Bunu sende biliyorsun.'' Epimetheus'un gözleri öfkeyle karardı. Boğazından kopan haykırışla Rebekah'ı kendine çekti ve sıkıca kavradı. Titanın öfkesiyle karanlık ormanın havası daha da soğudu. 

''Sen benimsin! Savaş tanrısıyla olmana göz yumdum. Yıllar boyunca seni bekledim! Senin yüzünden Olimpos'a ihanet ettim. Hiçbir şeyin umurumda olmadığını görmüyor musun Rebekah? Umurumda olan tek şey sensin! Senin için her şeyi yaparım. Kardeşlerime bile ihanet ettim!'' 

Titanın güçlü sıkışı Rebekah'nın canını yakmaya başlamıştı. Ciğerlerine hava girmiyordu. Soluklanmaya çalıştı. ''Canımı. Yakıyorsun!'' diye soludu güçlükle. 

Epimetheus'dan kurtulmalıydı. Ne yaparsa yapsın onu vazgeçiremeyeceğini biliyordu. Onu kendinden uzaklaştırmalı ve buradan ışınlanmalıydı. Yapabilirdi. Epimetheus'u kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Fakat Titanın kolları onu daha kuvvetli sarınca acıyla haykırdı. 

''Bırak beni!'' dedi fakat Epimetheus kendini kaybetmiş gibiydi. Sıkılı dişlerinin arasından öfkeyle soluyordu. Genç kız bir kez daha şansını denemeye karar verdi. Zorlukla ciğerlerini havayla doldurdu. 

''Tekrar eskisi gibi olabiliriz.'' Sesi fısıltıdan farksızdı. Epimetheus onu biraz daha sıkarsa kemikleri kırılabilirdi. Ve genç kızın havaya ihtiyacı vardı. Ciğerleri yanıyordu. 

''Dost olabiliriz Epimetheus. Bu sen değilsin. Sen bana asla zarar vermezsin.''

''Beni hatırlıyorsun.'' dedi Epimetheus. Dudakları gerçek olmayan bir gülümsemeyle kıvrıldı. ''Geçmişimizi hatırlıyorsun 'angele mou. Bu güzel çünkü hatırlayacağın tek geçmiş bana ait olacak. Ve geleceği birlikte kuracağız!'' 

Genç kızın gözleri kocaman açıldı. ''Ne demek istiyorsun sen?'' 

''Sence ihanetimin ardından planları bozulan Hekate ve Prometheus'un Olimpos'a saldırması ne kadar sürer?'' Rebekah duyduğu isimle ayakları onu taşıyamaz oldu. Haklıydılar. Hekate onlara ihanet etmişti. Havada asılı kalan gerçekle Rebekah'nın gözleri adeta yuvalarından çıkacaktı. Epimetheus acımasızca gülümseyip ''Ben cevap vereyim.'' dedi. ''Beklemeden saldırırlar! Hekate'nin öfkeden aklını kaçırmak üzere olduğuna eminim. Olimpos'a saldıracaklar. Titanların büyük ordusu ve Olimposlular birbirlerini öldürürken biz seninle onlardan çok uzakta, burada kalıp bekleyeceğiz. Ailen henüz savaşa hazırlıklı değil. Fakat bu halde bile kazanabilirler. Tabii içlerinden bir çok kişiyi kaybederek! Onları kaybetmenin seni üzeceğini biliyorum. Fakat bu olmak zorunda. Birlikte olabilmemiz için hepsinin ölmesi gerek. Ve ben hepsinin öldüğüne emin olacağım.''

Rebekah kendinde hareket edecek gücü bulamıyordu. İnkar edercesine başını iki yana salladı. ''Hayır.'' dedi. Sesi fısıltıdan farksızdı. Bunların olmasına göz yumamazdı. Geri dönüp onları uyarması gerekiyordu. Hekate saldırırsa bütün ailesini kaybedebilirdi. 

''Sonra.'' diye fısıldadı Epimetheus. Dudaklarını genç kızın boynuna bastırdı. ''Sana her şeyi unutturacağım 'angele mou.' Bunun için üzgünüm. Fakat olması gereken bu. Hekate güçlü olabilir fakat bir titan kadar değil. Ondan gizlice öğrendiğim büyü ile her şeyi sana unutturacağım. Sonra Ares ve Kirke'yi ben öldüreceğim. İkisinin de ölümünü benim elimden olacak. Ve sen benim tatlı Artemis'im. Sadece beni hatırlayacaksın. Sadece ben olacağım. Böylece kaybettiklerin için acı çekmeyeceksin.''

Genç kızın bedeni titriyordu. Soğuk hava ve girdiği şokun etkisinden adeta dişleri kırılırcasına birbirine çarpıyordu. İçinde barındırdığı öfke ile haykırarak Epimetheus'u kendinden uzaklaştırdı. 

''Kimse aileme zarar veremez! Kimse Ares'e zarar veremez! Ve kimse istemediğim bir şeyi yapmaya beni zorlayamaz!'' Sesi ormanda yankılanıyordu. Epimetheus'un şaşkınlığından yararlanarak ışınlanmaya çalıştı. Fakat daha önce hissettiği enerjiden eser yoktu. Bunun yerine koca bir boşluk vardı. Gözlerini kırpıştırarak bedenine baktı. Tekrar ışınlanmaya çalıştı fakat bir işe yaramadı.

''Neler oluyor?'' 

Epimetheus'un kıkırtısı üzerine bakışlarını titana çevirdi. Sarışın tanrı genç kızın etrafında dönerek kollarını iki yana açtı. ''Benim dünyama hoş geldin Artemis. Henüz güçlerine kavuşamadığın için bana karşı koyamazsın. Burada hapissin. Savaş bitene kadar benimle burada kalacaksın.'' 

...

Haberci gelmeden önce Ares neler olduğunu anlamıştı. Çünkü onu hissetmişti. Boşluğu... 

Phobos, Deimos, Eris ve Enyo dakikalar öncesinde aralarına katılmıştı. Hades ve Poseidon'un sözleri üzerine dört yardımcısı da artık Artemis'in uyandığına inanmıştı. Gece tanrıçasının en yakın dostları Enyo ve Eris onu görmek için sabırsızlanıyordu. Birlikte genç kızın yanına gidecekken önce göğsündeki boşluk hissi yakıcı bir şekilde benliğini sarmıştı. Ardından yerleri titreten o çan sesi duyulmuştu ve tanrıların habercisi Hermes konsey salonunda belirmişti. 

''Ziyaretçi! Olimposta gizli bir ziyaretçi var!'' 

Bu kara bulutların Ares'in başının üzerinde toplanmasına yetmişti. Göz açıp kapayıncaya kadar Rebekah'nın odasına ışınlandı. Balkon perdeleri yaklaşmakta olan fırtınanın etkisiyle hızla içeriye doğru savruluyordu. 

Savaş tanrısı burnundan soluyarak balkona çıktı. Epimetheus'un kokusunu alabiliyordu. Öfke tüm bedenini sarmıştı ve kendini durdurması için artık çok geçti. Balkonun korkuluklarını sıkıca tuttu. Duvar elinin altında ufalanırken başını gökyüzüne kaldırdı ve öfkeyle haykırdı. Yeri titreten sesine şimşekler eşlik ediyordu. 

Savaşın, saldırı, yıkım ve bozgun gücü adeta gözlerini karartmıştı. Kimsenin kadınına dokunmasına izin vermeyecekti. Özelliklede Epimetheus'un! Elini vurmasıyla balkon duvarı yerle bir oldu. Savaş tanrısı bedenini gökyüzüne doğru fırlattı. Kollarını iki yana açmasıyla savaş kıyafeti ve zırhı üzerinde belirdi. İki büyük kılıcı ellerinde belirirken bulutların üzerine doğru yükselmeye devam etti. Şimşekler çakıyor gök gürlüyordu. 

Karanlık titanın Rebekah'ı ulaşılmaz bir yere götüreceğini tahmin edebiliyordu. Ve o ulaşılmaz yerin neresi olduğunu da...

...

Rebekah koşmaya devam etti. Buradan kaçmanın bir yolu olmalıydı. Tüm gücünü kullanıyordu. Işınlanmaya çalışıyor, diğerleriyle zihinsel temas kurmaya çalışıyordu. Fakat hiçbiri olmuyordu. İçinde koca bir boşluk vardı.

Üzerindeki elbise, takıldığı dallardan dolayı yırtılmıştı. Saçları dağılmış, tenini çizen sivri dallar nedeniyle kolları ve bacakları kanıyordu. Fakat durmadı. Zihni oyun oynarcasına ona aylar boyunca gördüğü o kabusu hatırlatıyordu. Bu ormanı tanımaması imkansızdı. Tekrar tekrar gördüğü rüyadaki ormandı.

Rüya her zaman aynı şekilde başlıyordu. Karanlık bir ormanda üzerinde yırtılmış beyaz uzun bir elbise ile koşuyordu. Sürekli arkasına bakıyordu. Ciğerleri yanıyor, kasları durması için yalvarıyordu. Neden kaçtığını bilmiyordu. Ama korkuyu bütünüyle hissediyordu.

Bir süre sonra durup etrafına bakıyordu. Sonra tam karşısındaki ağaçlar hareketlenip yavaşça iki yana ayrılıyordu. Rebekah gerileyip kaçmaya çalışıyordu. Karanlığın içinden gelen şeyi göremiyordu ama hızla tam karşısına gelip soğuk eliyle genç kızın boğazını tutup, bedenini havaya kaldırdığında kırmızı gözlerle karşılaşıyordu. Ayakları havada çırpınırken elleriyle ciğerlerine hava çekebilmek için soğuk eli itmeye çalışıyordu. Ancak başaramıyordu. Sonra ‘O’ buz gibi nefesiyle ‘Ölümün benim ellerimden olacak’ diyordu ve genç kız çığlıklarla uyanıyordu.

Rebekah kabusunu yaşıyordu... 

Epimetheus'un kahkahasını duyunca durdu ve soluklanmaya çalıştı. Ciğerleri yanıyordu. Zihninde sürekli aynı cümleyi tekrarlıyordu. 'Lütfen sonum rüyadaki gibi olmasın...'

O kırmızı gözlü soğuk yaratık yoktu. Ve Epimetheus ona zarar gelmesine izin vermezdi. Öyle değil mi?

Rebekah etrafına bakındı fakat hızla uçan siyah sis bulutundan başka bir şey göremiyordu. Bulut onun etrafında dolaşıyordu. Kahkaha tekrar duyuldu. Bu kez daha yakından geliyordu. Sis bulutu Rebekah'a doğru yaklaşınca genç kız geriledi. Bulut hareketlendi ve arkasında Epimetheus'un yüzü belirdi.

''Koşup kendini yormamalısın tatlı Rebekah. Çünkü ikimizde buradan kaçamayacağını biliyoruz. Sen bana aitsin. Sonsuza kadar benimle kalacaksın.'' 

Rebekah, Epimetheus'un sapkınca onu kendine ait olarak nitelendirmesinden dolayı öfkeyle bağırdı. Ayağını yere vurdu ve''Ben senin değilim aptal herif! Asla olmayacağım!'' Epimetheus'un kaşlarını çatması üzerine durması gerektiğini biliyordu. Fakat ağzı açıldı ve titanı öfkelendirecek o sözleri söyledi.

''Seni hiçbir zaman düşündüğün gibi sevmedim. Apollon'dan farksızdın benim için. Fakat artık seni o şekilde bile sevmiyorum. Senden nefret ediyorum! Ne olacağını sanıyorsun? Her şeyi bana unutturduğunda ne olacak sanıyorsun. Beynimdekileri unutturabilirsin. Her şeyi silebilirsin! Fakat Kalbim? Onu asla ele geçiremeyeceksin!''

Epimetheus'un bedeni sislerden kurtuldu. Tüm öfkesi ile genç kızın birkaç santim uzağında duruyordu. Adeta burnundan soluyordu. Birkaç saniye önce Rebekah'nın karşısında duruyorken birden gökyüzüne sıçradı. Yumruklarını sıkıp, kollarını iki yana açtı ve kükredi. Ses sanki ona ait değilmiş gibiydi. Sanki aynı anda onunla birlikte başka bir yaratık bağırmış gibiydi.

Rebekah o sesin rüyasında gördüğü canavara ait olduğunu düşündü. Kesik kesik nefesler alıyordu. yavaş adımlarla gerilemeye başladı. Epimetheus'un bedeni sislerin ardından kayboldu. Sis bulutu eğilip bükülüyor ardından ürkütücü sesler, bir yaratığın sesi duyuluyordu.

Zihni Rebekah'a önceki hayatıyla ilgili gerçekleri hatırlatırken genç kızın beden kıpırdayamaz oldu. Her tanrının bir hayvanı vardı. Bu hayvanlar o tanrının en yakın dostu ve koruyucusu olurlardı. Aynı zamanda tanrılar o hayvanın şekline bürünebilirlerdi. 

Zeus'un hayvanı kartaldı. Hera'nın akrep ve tavuskuşu. Poseidon'un yunus, Apollon'un kargaydı. Ares hayvanı savaş tazılarıydı. Rebekah'nın hayvanı ise kurttu. Kurda dönüşebilirdi. Epimetheus tüm güçlerini engelleyebilirdi. Hiçbirini kullanamaz ve ışınlanamazdı. Fakat bedeninin içindeki kurdu engelleyemezdi. Tek silahı kendiydi.

Bu düşünce genç kızı rahatlatamadı. Çünkü gittikçe büyüyen sis bulutu ve artan kükremeler endişesini arttırıyordu. Epimetheus dönüşüm geçiyordu. Olimposluların olduğu gibi titanlarında dönüşebildikleri ikinci bir form vardı. Fakat Rebekah'nın, Epimetheus'un neye dönüştüğü hakkında en ufak bir fikri yoktu. 

Sis bulutu hortum oluşturarak dönmeye başladığında genç kız geri adımlar attı. Kollarını yüzünün önüne kaldırarak kendine siper etti. Karanlığın içinde yükseldikçe yükselen hortum, kurumuş yaprakları savuruyor, ağaçları kırbaç gibi savuruyordu. 
Kulakları uğuldatan kükremenin ardından sis bulutu iki yana ayrıldı ve Rebekah onu gördü. 
Kolları havada asılı kaldı. Bedeni girdiği şokun etkisiyle hareket edemez olmuştu. 

''Yüce tanrılar!'' diye soludu. 

Olimposlular her zaman ışığın, iyiliğin tanrıları olarak anlatılır ve bilinirdi. Titanlar ise karanlığın. Onlar sadece karanlıktı. Rebekah artık çok geç kaldığının farkındaydı. Bir titanın öfkesi asla dindirilemezdi. O sözleri söylememesi gerekiyordu. Bir zamanlar dostu olan adamı artık tamamen kaybetmişti. Öfkenin esiri olan Epimetheus, Rebekah'ı öldürse bile bunu fark edemeyecekti. Çünkü artık o sadece Epimetheus değildi. Karanlık ruhunun açığa çıktığı titandı. 

Genç kız artık eski dostuna, birkaç saniye önce onu sevdiğini söyleyen ve ona asla zarar vermeyecek olan Epimetheus'u göremiyordu. İki ay boyunca kabusunda 'Ölümün benim elimden olacak' diye fısıldayan kırmızı gözlü yaratığa bakıyordu. 
Bedeni tamamen karanlık sis bulutlarından oluşuyordu. Sadece başı ve sivri tırnaklarla kaplı elleri belirgindi. Başındaki sivri boynuzları, büyük ağzı ve o kocaman kırmızı gözler... 

Yaratık sinsi mırıltılarla eğildi ve genç kızın etrafında süzüldü. Rebekah onu değiştirebileceğini düşünerek, onunla birlikte döndü. Bakışlarını korkunç gözlerden kaçırmak istese de ayırmadı. ''Beni dinle Epimetheus. Böyle olmak zorunda değil. Biz dostuz. Birlikte geri dönelim. Olimpos'u kurtaralım. Eskisi gibi olabiliriz. Her şeyi unutabiliriz.'' Yaratığın mırıltıları artarken Rebekah hızla konuşmaya devam etti. ''Eski yaşantını özlemedin mi? Olimposta birlikte geçirdiğimiz zamanları? Ben o günleri özledim Epimetheus. Seni özledim.'' dedi içtenlikle. Ne kadar nefret ettiğini söylese de dostundan vazgeçemiyordu. Beraber büyüdüğü, her anını birlikte geçirdiği ve onu kardeşi olarak kabul ettiği adamın tekrar hata yapmasına izin veremezdi. 

Ondan korkmuyordu. Epimetheus titan öfkesinin esiri olmuş ve ona zarar verebilecek bir halde olsa bile genç kız korkmuyordu. Ona karşı kullanabileceği güçleri yoktu. Ama savunmasız değildi. Kurdu onunlaydı. Nasıl dönüşüm geçireceğini hatırlayamıyordu. Her şeyi gözlerinin önünde canlandıran zihni, büyük bir suskunluktaydı. Bunu tek başına yapmak zorundaydı. Bildiği tek şey kurdu hissetmesi gerektiğiydi. Fakat genç kız onu hissetmiyordu. Eğer hissetseydi daha önceden hissedebilirdi. Zihni ona fısıldayana kadar kurda dönüşebileceğini hatırlamamıştı. 

İki seçenek var diye düşündü genç kız. Ya bulunduğu yer kurda dönüşmesini de engelleyecek kadar güçlüydü ya da yedi yüzyıldır bedeni ve zihni gibi uykuda olan kurt henüz uyanmamıştı. Rebekah çaresizce ikincisinin olmasını diliyordu. 

''Beni özledin.'' dedi Epimetheus tıslama eşliğinde. Ses ona ait değildi. Sanki aynı anda iki kişi konuşuyor gibiydi. ''Yalan sssöylüyorsssun.'' Tıslayarak konuşması ve soğuk nefesini yüzüne üfürmesi genç kızı ürpertti. 

''Ben asla yalan söylemem. Bunu en iyi sen bilirsin. Sen benim dostumsun.''

Epimetheus inkar edercesine haykırdı ve artık karanlık sis bulutlarından oluşan bedeni göğe doğru yükseldi. ''Beni sevebilmen imkansızsa, başkasını da sevmeni imkansız hale getireceğim 'angele mou.' Sonsuza kadar.'' Ardından sivri pençelerini iki yana açarak kahkahalarla gülmeye başladı. 

Rebekah korktuğu şeyin başına geleceğini biliyordu. Epimetheus'u sakinleştirmenin eski haline döndürmenin imkanı yoktu! Kana susamış bir titan susuzluğunu dindirene kadar asla durmazdı. Ve Epimetheus'un istediği kan Rebekah'dı. 

Genç kız arkasını dönerek hızla koşmaya başladı. İnsan üstü bir hıza sahip olduğu ve eğitimlerde günlerce Ares onu zorladığı için ona şükrediyordu. Karanlık ormanda önünü zorlukla görüyordu. Elbisesi geçen her saniye daha da ufalanmaya başlamıştı. Bedenini kesen sivri dallar derisinin yarılıp kanamasına neden oluyordu fakat Rebekah durmadı. 

Ardında kendini kaybetmiş, kükreyen ve onu öldürmek isteyen bir titan varken durması imkansızdı! Patikayı kapatan büyük ağacın üzerinden atladı. Çıplak ayaklarının altı kan içinde kanmıştı. Sivri taşlar ayağının altını deliyordu. 

Hız kesmeden koşmaya devam etti. Arkasına bakmıyordu fakat yaratığın soğuk nefesini ensesinde hissedebiliyordu. Ona karşı kullanabileceği hiçbir şey yoktu. Güçleri olmadan onunla savaşamazdı. Yayını odasında, yatağın üzerinde bıraktığı için kendine binlerce kez lanet okudu. Yayı onun bir uzvu gibiyken onu koparıp atmış gibi hissediyordu. 

Tek şansı kurttu. 

Arkasında onu yakalamaya çalışan yaratığı unutmaya çalışarak, kurda odaklandı. Bir şeyi nasıl yapacağını bilmeden yapmaya çalışmak kesinlikle zordu. Fakat hayatı bu umudun ellerindeydi. Yapmaktan başka şansı yoktu. 

Kükremenin ardından hissettiği esintiyle eş zamanlı olarak başını eğdi. Yaratığın pençesi üzerinden geçince hızını daha da arttırmaya çalıştı. Ayakları sızlıyor, kasları yanıyordu. Omzunun üzerinden arkasına bakma hatasını yaptığı an onu yakalamak üzere harekete geçen pençeden zorlukla sıyrıldı. Sağ tarafındaki sık ağaçlık bölgeyi görünce hızla yöneldi. 

Kollarını yüzünün hizasına kaldırarak kendine siper etti. Zorlukla nefes alıyordu. Gürültülü soluklarının arasına acı inleyişleri de karışıyordu. Koştukça koştu. Kesilen yüzüne, kollarına, ayaklarına aldırmadan koştu. Bir yandan hâlâ uykudaki kurda ulaşmaya çalışıyordu. 

Bir süre sonra genç kız tökezleyerek yavaşladı. Düşmek üzereyken ağaçlardan destek aldı. Boğazı acıyordu. Aralanan dudakları arasından hırıltılarla nefes alıyordu. Ormanı büyük bir sessizlik kaplamıştı ve Epimetheus yoktu. Genç kız hızlı bir şekilde etrafına baktı. Karanlık ormanda hiçbir şey göremiyordu. En ufak bir hareketlilik bile yoktu. 

Gözlerini kapatıp ciğerlerindeki havayı bıraktı. Başını ve sırtını ağaca yasladı. Koşmaya devam etmeliydi. Fakat ayakları adeta parçalanmıştı. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Güvenli bir yer bulabilmek için yürümeye devam etti. Ayaklarının üzerine tam basamadığı için topallayarak yürüyordu. 

Havada asılı kalan gerçeği fark etmesiyle birlikte durdu. Kabusunu yaşıyordu. Kabusunda her şey bu şekilde başlamıştı. Koşmuş ve bir süre sonra durmuştu. Etrafını inceleyip yavaş adımlarla yürümeye başladığı sırada... 

Kükremeyi duymasıyla Rebekah seslice yutkundu. Karşısındaki ağaçlar tıpkı kabusunda olduğu gibi iki yana ayrılıyordu. Ve o yaklaşıyordu...

Acıya aldırmadan tekrar koşmaya başladı. Sivri salların altından eğilerek geçti. Yerdeki büyük kayaların üzerinden atladı. Aynı zamanda kurduna ulaşmanın bir yolunu arıyordu. 

''Lanet olsun!'' diye haykırdı. Kabusunda olanların gerçekleşmesine izin vermeyecekti. Hırslanarak koşmaya devam etti. Epimetheus'un arkasından ona yaklaşmak üzere olduğunu biliyordu. Zorlukla soluyarak aynı cümleyi tekrarlamaya başladı. 

''Ben. Artemis'im. Ben. Tanrıçayım.'' Cümleyi her tekrarlayışında hızını daha da arttırdı. ''Ben gecenin tanrıçasıyım. Ben kurtların tanrıçasıyım.'' diye devam etti. İlahi söyler gibi dudaklarından aynı cümleleri tekrar tekrar dökülüyordu. Sonra onu hissetti. İçinde esneyerek gözlerini açan miskin yaratığı hissetti. 

Sonunda onu bulmuştu!

Duyduğu garip sesle omzunun üzerinden bakan Rebekah'nın gözleri kocaman açıldı. Büyük bir alev topu hızla üzerine yaklaşıyordu. Küfrederek yönünü değiştirdi ve son anda kül olmaktan kurtuldu. Dönüşüm geçirmesi gerekiyordu. Dönüşüm geçirirse daha hızlı koşabilecekti. 

Duyduğu bir başka sesle bu kez Rebekah'nın gözleri karanlık gökyüzüne çevrildi. Orada bir şey vardı. Çekicin metala vururken çıkardığı ses duyuluyor ve onunla birlikte gökyüzünde yıldırımlar beliriyordu. Her bir darbeyle çizikler oluşmaya başladı. İnen bir sonraki darbeyle çizikler büyüyordu ve ardından beyaz ışık, karanlık ormana süzülüyordu.

Kubbe! diye düşündü Rebekah. Burası Epimetheus'un büyüsü altındaki bir ormandı. Etrafları çevriliydi. Buda o kubbe kalkmadan buradan asla çıkamayacağı anlamına geliyordu. 

Kubbenin üzerindeki davetsiz misafir Epimetheus'un dikkatini çekmiş olmalıydı ki titan kükreyerek gökyüzüne doğru yöneldi. Rebekah tüyleri ürperten bir başka ses duydu. Fakat bu ses Epimetheus'a ait değildi. Duyulan bu savaş narası titanı bile durduracak kadar kuvvetli ve öfkeliydi. 

Ares...

Genç kızın yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu. Savaş tanrısı her zaman olduğu gibi en kötüleri bile ürkütmeyi başarabiliyordu. 

Epimetheus'un gökyüzüne yönelmesi üzerine genç kız durdu. Bir yandan nefes alışverişlerini düzene sokmaya çalışıyor, diğer yandan yeni bir plan düşünüyordu. Epimetheus sivri pençelerini kubbeye yerleştirdi. Yaratığın bedenindeki sis dağılarak çatlakların arasına yerleşti. Onları tekrar kapatıyordu. 

Yaratığın dikkatini tekrar üzerine çekmeliydi. Böylece Ares kubbeyi parçaladığı an güçleri ona geri gelecek ve Epimetheus ile daha adil bir şekilde savaşabilecekti. Tabii o zaman kadar hayatta kalabilirse!

''Hey! Buradayım seni kokuşmuş beyinli! İstediğin benim. Gel ve al!'' Yaratık hızla Rebekah'a döndü. Kırmızı gözleri daha da parlaklaştı ve yeri titretircesine kükredi.

''İşte şimdi sıçtın Rebekah!'' diye mırıldandı genç kız ve tekrar koşmaya başladı. 
Epimetheus bu kez daha da hızlıydı. Rebekah'nın tek bir çaresi vardı. Ares kubbeyi parçalayana kadar Epimetheus'u oyalaması gerekiyordu ve bunun içinde dönüşüm geçirmesi! 

Rebekah tüm dikkatini içindeki miskin kurda yöneltti. Onu görebiliyordu. İçindeki o küçük parıltıyı hem görüyor hem de hissedebiliyordu. Onu kaybetmemek için sıkı sıkı tutundu. Nasıl dönüşüm geçireceği hakkında hiçbir şey hatırlamıyor ve bilmiyordu. Fakat tamda o sırada eğitimleri sırasında Jordan'ın söyledikleri zihninde tekrarlandı.

''Odaklanıyorsun. Hayal ediyorsun ve dört ayak üzerindesin. Zamanla kıyafet değiştirmek kadar kolay oluyor.''

Genç kız burnundan derin nefes alıyor dudakları arasından serbest bırakıyordu. Gözlerini karşıya odakladı. Etrafındaki dünya hızla akıp gidiyordu fakat zihni her şeyi ona ağır çekimdeymiş gibi gösteriyordu. Sadece düşündü ve içindeki o parıltıya sıkı sıkı tutundu. Artık ne Ares'in kubbeyi parçalamak için yaptığı darbeleri duyuyor ne de Epimetheus'un kükremelerini...

Sadece kendi nefes alışverişlerini duyuyordu. Kalp atışları yavaşladı. Parıltının büyüdüğünü ve tüm bedenini içeriden kapladığını hayal etti. İçindeki kurt, uykusundan tamamen uyandı ve ayağa kalkarak silkelendi. Genç kızın dudakları hafifçe geriye çekildi. 
Adımları yavaşladı. İçgüdüsel bir hareketle dizlerini kırdı ve yukarıya sıçradı. Bedeninin etrafını saran ışık huzmesi gözlerini kamaştırdığı için sımsıkı yumdu. Üzerindeki elbisesi parçalayarak ayrıldı ve yere düştü. Bedenindeki her bir kemiğin eğilip büküldüğünü hissetti. Daha önce düşündüğü gibi can acıtıcı değildi. Görüşü değişti. Gözlerinin sarıya döndüğünü biliyordu. Artık etrafındaki her şeyi daha net görüyordu. Bedeni son halini alırken ayakları nemli toprakla buluştu. Ve elleri.

İçgüdüsel bir hareketle Bedenini salladı. Onunla birlikte tüyleri hareketlendi. Epimetheus şaşkınlığa uğramış olmalıydı ki hareketsizce duruyordu. 

Rebekah kendini çok farklı hissediyordu. Dört ayağının üzerinde ve tüylerle kaplanmış bir haldeydi. Başını öne eğerek koca patilerine baktı. İsterik bir kahkaha atmak istiyordu fakat kurt formundayken kahkaha atabileceğinden emin değildi. Kocaman, şimdiye kadar gördüğü tüm kurtlardan daha da büyüktü. Kurtların hepsi bir insanın iki katı boyutundayken, Vincent onlardan da büyüktü. Fakat Rebekah ondan biraz daha büyüktü. 

Tüyleri elbette ki gece kadar siyahtı. Sarı gözleri olmasa karanlığın içinde fark edilmesi imkansız olurdu. Ne yaptığının farkında olmadan başını kaldırdı ve uludu. Kurt bedenindeyken içgüdüleri tamamen değişmişti. 

Kubbenin üzerindeki çatlaklar tekrar belirmişti ve her darbeyle daha da büyüyordu. İçeriye sızan günışığı karanlığı dağıtmaya başlamıştı. Genç kız güçlerinin yavaş yavaş geri geldiğini hissedebiliyordu. Zihninde bir kıpırtı hissedince Ares'e yöneldi.

'Ares?' 

'Onu oyala. Birazdan o piç kurusunu katledeceğim!'

Rebekah ona cevap veremeden Epimetheus harekete geçti. Titan hızla üzerine doğru gelirken ön ayaklarının üzerine eğildi ve dişlerini göstererek hırladı. 

''Titanlar bizim gibi değil.'' Ares'in sesi tekrar zihninde duyulunca Rebekah ''Ne?'' diye sordu.

''Bizim bedenimiz tamamen dönüşüm geçirir. Fakat onların bedenleri dönüşüm geçirmez. Sadece kalkan gibi düşün. Bu bir yansıma. Seni yakaladığında mideye indirebilecek türden bir yansımada olsa gerçek bedenleri onun ardında. O sisin içine gir. Epimetheus'un insan formdaki bedeni orada.'' 

Rebekah Ares'in göremeyeceğini bilse de başını salladı. Epimetheus ona doğru yaklaşırken hızla koşmaya başladı. Kurt formundaki bedeni, önceki haline göre daha hızlıydı. Ön ayakları hızla atlıyor arka ayakları onu takip ediyordu. Rüzgar tüylerini havalandırıyor, kulaklarının yanında ıslık çalarak geçiyordu. 

Yaratık pençesini yere indirince. Toprak sarsındı ve ağaçlar devrilmeye başladı. İçgüdüleri dizginlere ele aldı. Devrilen ağaçların üzerinden atladı. Hızla yön değiştirerek Epimetheus'un pençelerinden kaçtı. Yaratık hızlı hareket ediyordu. Rebekah ona yaklaştıkça gözlerini kıstı. Sis bulutunun arkasını görmeye odaklandı. Orman her saniye daha da aydınlanmaya başlamıştı. Ares'in her vuruşla birlikte öfkeyle bağırdığı duyabiliyordu. Kubbeyi parçalamasına çok az kalmıştı ve genç kız güçlerinin hızla ona geri geldiğini hissedebiliyordu. 

Yaratık hızla yön değiştirdi ve Rebekah onun hamlesinden kaçamadı. Değdiği an kor gibi yakan pençesi kurt bedenini geriye doğru savurdu. Bedeninin sol tarafında tüyleri yanmış derisi büzüşmüştü. Ağaçlara çarparak durdu. Titan kükreyip ona doğru yaklaşırken zorlukla ayağa kalktı. Neresinin olduğunu kestiremese de duyduğu çatırtılar ve hissettiği keskin acıyla kemiklerinin kırıldığını anladı. 

Boğuk bir iniltiyle bedenini koşmaya zorladı. Yönünü değiştirerek karanlığın hakim olduğu alana ilerledi. Hızını arttırabilirse yaratığın arkasından, ona gözükmeden saldırabilirdi. Bedeni acıyla sızlıyordu. Sivri dişlerini birbirine kenetledi ve acıyı duyumsamamaya çalıştı. Hırsla daha hızlı koştu. Karanlık tüyleriyle bir olana kadar hızlı koştu. Işıktan kaçıyordu. Çünkü fark edildiği an şansı kalmayacağını biliyordu. 

Tamda beklediği gibi Epimetheus yavaşladı ve kendi etrafında dönerek Rebekah'ı aramaya başladı. Rebekah'nın sivri dişleri ısırmak için sızlıyordu. Uzun dili dışarıya çıktı ve dişlerinin üzerinde gezindi. Sadece birkaç saniye sonra istediğini alacaktı. Yaratığın arkasından yaklaştı ve sis bulutunun içine daldı. Küller gözlerini yakıyor önünü görmesini engelliyordu. Görmeyen gözlerle ilerlemeye devam etti. Adımları temkinliydi. Uzun kulakları en ufak sesi duyabilmek için dikkat kesilmişti. Nefes alması geçen her saniye daha da zorlaşıyordu. Etrafındaki küller dönüyor ve onu adeta boğuyordu, hapsediyordu.

Sonra onu gördü. Epimetheus sis bulutunun merkezinde duruyordu. Kolları iki yana açılmıştı. Onun her hareketiyle bedenini etrafını kaplayan siste aynı hareketleri yapıyordu. Titan yavaş adımlarla kendi etrafında dönmeye başlayınca sis bulutu da hareketlendi. Rebekah onun arkasında kalmak içi yavaş adımlar atıyordu. Duydukları gürültüyle Epimetheus'un bakışları gökyüzüne çevrildi. Kubbe artık dayanamazdı. Her an parçalara ayrılabilirdi. Epimetheus'un dikkatinin dağılmasını fırsat bilen genç kız vakit kaybetmeden titanın üzerine atladı. 

Birlikte yerde yuvarlanırken sis bulutu hızla dağıldı. Genç kız ayaklarının üzerinde doğruldu ve Epimetheus'u bacağından ısırdı. Titan haykırarak kırmızı gözlerini Rebekah'a çevirdi. Epimetheus'un elinde oluşmaya başlayan alev topu hedefini bulmadan önce Rebekah dişlerini kemiğe ulaşana kadar sıktı ve kendi etrafında dönerek Epimetheus'u fırlattı. 

Titan geri savrulup yere düşerken aynı anda büyük bir gürültüyle kubbe parçalandı. İçeriye dolan ışıkla genç kızın gözleri kamaştı. Görüşü bulanıklaşan Rebekah geri geri ilerledi ve başını önüne eğdi. Görüşü tekrar geri geldiğinde başını kaldırdı. Ares biraz ilerisinde duruyordu. İki elinde devasa büyüklükteki kılıçları vardı. Kırmızı pelerini, onun öfkesinin neden olduğu fırtınanın etkisiyle savruluyordu. 

Mavi gözleri öfkeyle parlıyordu. Göğsü hızla aldığı nefeslerle inip şişiyordu. Epimetheus'un üzerine sabitlenen gözleri Rebekah'a çevrildi. Genç kızı baştan aşağıya süzdü. Gözleri yanan derisine takıldığında çenesi sıkıldı ve yanağındaki kas seğirdi. 
Epimetheus ayağa kalkmak üzereyken Ares kılıçlarını yere fırlattı. Yeri döven adımlarla, öfkeyle bağırarak Epimetheus'a ilerledi. 

''Savaş tanrısı!'' dedi Epimetheus alayla. Gözleri hâlâ ona ait olmayan kırmızılıkla parlıyordu. ''İşte buradasın! Ne kadar hoş bir sürpriz.'' 

Ares Epimetheus'u yakasından tutarak tek eliyle havaya kaldırdı. Yumruğu Epimetheus'un yüzüne savruldu. Genç kız, Ares öfkesini çıkartana kadar ona ulaşamayacağını, durduramayacağını biliyordu. Sessizce Ares'in öfkesini kusmasını bekledi. 

Epimetheus havada savruldu. Kemikleri kırıldı. Bedeninin her yerinden altın renkli tanrı kanı süzülüyordu. Ne kadar karşı koymaya çalışsa da karşısındaki kişi Ares'di. Ve daha da kötüsü öfkeli bir Ares!

Ares Epimetheus'un yüzünü kendi yüzüne yaklaştırdı. ''Şunu aklına sok!'' diye fısıldadı. ''Ben kaosun, yıkımın, kanın, savaşın tanrısı Ares'im. Asla kaybetmem. Ve kimse asla benim olana elini süremez. Benim olanı alamaz. Rebekah. Benim.'' dedi her bir kelimesine vurgu yaparak. ''O benim eşim. Ve kimsenin kalbimi benden tekrar almasına izin vermem!'' 

Savaş tanrısının son sözleriyle Epimetheus isterik bir kahkaha attı. Fakat Ares adeta hırlayarak eline aldığı kılıcı tanrısının kalbine soktu ve kahkahasının son bulmasını sağladı. Rebekah Epimetheus'un ölmediğini ve ölmeyeceğini bildiği için tepkisiz kaldı. Dört ayağını kıvırarak oturuyor ve öylece Ares'i izliyordu. İnsan bedenine geri dönmemişti. Bunun iki sebebi vardı. İlk olarak iki tanrı savaşırken çıplak kalmak istememesiydi. İkincisi ise nasıl dönüşeceğini bilmiyordu!

Ares'in öfkesini çıkartması uzun sürmüştü. Onun yıllardır içinde barındırdığı nefreti sonunda serbest bıraktığını biliyordu. Eğer insana dönüşebilseydi Epimetheus'a yapmak istediği birkaç şey vardı. Bu haldeyken de yapabildiği tek şey ısırmaktı. Ve bu bir tanrı için son derece gereksiz bir hamleydi.

Savaş tanrısı nefesini bırakarak elindeki kılıcı fırlattı. Epimetheus'un bedeni yere serildi. Bakışlarını yavaşça Rebekah'a çevirdi. Genç kızın kurt formundaki bedeniyle oturmuş onu izlediğini fark edince dudaklarında rahatlamanın etkisiyle gülümseme belirdi. 

''Bana hiç kolay, sessiz sakin bir gün yaşatmayacaksın değil mi kadın?'' diye mırıldandı ve yere oturdu. Topuklarını yere destekledi ve kollarını dizlerinin üzerine koydu. 

Rebekah homurtuya benzer bir ses çıkarttı. ''Bana öyle bakma kadın! Bir an mutlu ve huzurlu bir şekilde Olimpos'da keyif sürerken birden savaş çıkartıyorum! En azından ilişkimiz çok sıkıcı diyemeyeceksin.'' 

Rebekah dilini çıkarttı ve dişlerini yaladı. Dişleri hâlâ ısırmak için sızlıyordu. Ve biraz daha devam ederse ısıracağı şey Ares'in güzel kıçı olacaktı. 

Savaş tanrısını işte bu nedenle seviyordu genç kız. Başkalarının yanında her zaman ciddi ve ürkütücü Ares'di. Onun yanındaysa savaşın ortasında olsalar bile çocuklaşan Ares'di. 
Rebekah ayağa kalktı ve bedenini silkeledi. Ares onun her hareketini dikkatle inceliyordu. Genç kızın dönüşüm geçireceğini düşündü fakat siyah kurt ona bakmaya devam etti. 

''Neden dönüşüm geçirmiyorsun? Eğer konu hâlâ yanımda çıplak gez-

'Hayır seni şapşal! Nasıl dönüşüm geçireceğimi bilmiyorum!' dedi Rebekah Ares'in zihnine. Savaş tanrısının yüzünde eğlendiğini belli eden bir gülümseme oluştu. ''Bu hale nasıl geldiysen o şekilde. Düşün sadece.'' 

'Bunu biliyorum herhalde. Ama olmuyor. Düşündüm hayal ettim gözümün önünde canlandırdım. İçimden çıkmayan kurt şimdide oraya geri dönmüyor.' 

Ares'in el hareketiyle Rebekah'nın bedeni gevşemeye başladı tüyler yavaş yavaş kaybolurken çamur içindeki insan bedeni ortaya çıktı. Genç kız birden Ares'in önünde tüm çıplaklığıyla dikildiği için ağzı açık kaldı. Kollarını göğüslerinin etrafına sardı. 

''Birbirimizi istediğimiz zaman dönüştürebiliyoruz öyle mi?'' diye sordu. Ares Eğlenir bir şekilde ellerini ensine yerleştirdi ve toprağın üzerine uzandı. ''Eğer ellerini göğsünü kapatmak ve dikkatimi çekmemek için oraya koyduysan.'' dedi ve başını iki yana salladı. 
''Hiçbir işe yaramıyor. Çünkü tüm dikkatim şuan orada. Benden bağımsız hareket eden yerimin ise kesinlikle tüm odağı orası.'' 

''Seni adi herif. Ağzın çok bozuk!'' dedi Rebekah. Genç kız ellerini beline koydu ve ayağını yere vurmaya başladı. Ares alt dudağını ısırdı ve inledi. ''Kızınca nasıl göründüğün hakkında bir fikrin var mı?'' 

Rebekah homurdandı. Eliyle yaptığı hareketle Ares'i geçiştirdi. ''Neden hiçbiriniz bana kurda dönüşebileceğimi söylemedi?'' dedi konuyu değiştirerek. 

''Bunu bilmiyor muydun?'' Rebekah ağzını açtı. Kapattı sonra tekrar açtı. ''Her şeyi hatırlamadığımın farkında değil misin?'' 

Ares kaşlarını çattı. Dirseklerinin üzerinde doğruldu. ''Bir dakika. Senin bana söylemeye çalıştığın şey yaşadığımız en harika anlardan biri olan o günüde hatırlamadığın mı? Sen kurt, bende savaş tazısı haline dönüşüp ormanın içinde seviş-

''Lanet olası herif! Kapat çeneni!'' diye bağırdı Rebekah. Gözleri yuvalarından fırlayacaktı. Eliyle açık kalan ağzını kapattı. ''B-bunu yapmadık değil mi? Uyduruyorsun!'' dedi. 

Ares tek kaşını kaldırıp şeytani bir şekilde gülümsedi. ''Ahh tanrılar aşkına!'' diye inledi Rebekah. Elini alnına koydu.

''Bunu yapmamızı isteyen sendin.'' dedi Ares. Rebekah şaşkınca ona baktı ve kafasını iki yana salladı. ''İşte bu gerçektende uydurma bir şey. Ben bunu istemem.''

''Kadın, şuan insan ahlakı ile büyüdüğün için böyle düşünüyorsun. Gerçek uyanıştan sonra bunu ve 'diğerlerini' hatırlayacaksın. Edepsiz bir tanrıçaydın. Benim ne kadar edepli olmadığım göz önünde olursa yan yana olduğumuz her an sevişiyorduk.''

''Tamam. Anladım. Yeter.''

''Bu kadar edepsiz ve yaramaz olup bakirelik yemini etmeni hiçbir zaman anlamadım.''

''Tamam Ares. Yeter.''

''Babanın kim olduğu göz önünde bulundurulursa yaramaz olmana şaşmamak gerek. Özelliklede benim için yaptığın şu dansın adı neydi? Çıplak olarak yaptığın.''

Rebekah yerden aldığı taşı Ares'in kafasına attı. Savaş tanrısı karnını tutarak kahkahalara boğulurken Rebekah gözlerini devirdi ve elini savurmasıyla istediği kıyafetler belirdi. Epimetheus'un yaktığı yer düzelmeye başlamıştı. Fakat hâlâ sızlıyordu. 

Elinde beliren kıyafetlere baktı. Kısa dizlerinin üzerinde biten pileli beyaz bir elbise ve zırh. Ares'in kahkahası birden durgunlaştı. Gökyüzünde beliren kara bulutlara baktı. Beklenen savaş başlamıştı.

Genç kız sessizce elbiseyi ve zırhı giydi. Saçlarını sıkıca topladı. Kılıcı ve yayı ellerinde belirdi. Onları yerlerine yerleştirdi. Ares kalkarak arkasına geldi ve nazikçe elbisenin altında sıkışan saçlarını çıkarttı. Ardından genç kızı kendine çevirdi ve dudaklarını tutkuyla öptü. 

Bu öpücükle genç kıza olan sonsuz ve büyük aşkını anlattı. Onu kaybetmekten ne kadar korktuğunu anlattı cesurca. Dudaklarını ayırdıklarında Ares alnını Rebekah'nın alnına yasladı ve genç kızın dudakları küçük öpücükler bıraktı. 

''Savaş başladı Neraida koritsi.'' dedi Ares soluklarının arasından. İşaret parmağı ile başını gösterdi. ''Onu burada hissediyorum.'' Derin bir nefes aldı. Genç kızı kollarının arasına çekti. Çenesini Rebekah'nın başının üzerine yerleştirdi. ''Savaşın tanrısı olmanın kolay olduğu sanılıyor. Ama kolay değil. Öfkene hakim olamayıp dünyayı birbirine katabileceğin bir güç bu. Sadece sen öfkelendin diye dünyada iki insan çok ufak bir nedenden dolayı kavga etmeye başlıyor. Eskiden bu küçük tartışmalar savaşa kadar ilerliyordu. Şuan o savaş alanındaki herkesin düşüncesi zihnimde yankılanıyor. Öldür! Yok et! Arkadan saldır! Tuzak kur! Hepsini duyuyorum. Fakat o kadar sesten hangisinin kime ait olduğunu çıkartmak güç. O sesler zihnimde yankılanırken sevdiklerinin güvende olduğundan emin olmak daha da güç.'' Rebekah'ı saran kolları sıklaştı. 

''Bu kez aynı olmayacak Ares.'' dedi genç kız. Başını kaldırdı ve savaş tanrısına baktı. ''Bu kez hedefleri ben değilim. Hepimiz onların hedefiyiz. Hekate'nin ihaneti doğru. Bize sırtını döndü. Epimetheus onlarla birlikte olduğunu söyledi.'' 

Ares buna şaşkınlıkla tepki vermedi. Zaten bildiği bir şey duymuştu. Hekate'nin ihaneti bu kadar belirginken sadece Klotho için susmuşlardı. Klotho için çok sevdiği annesinin ihanetine inanmak mümkün değildi. kimse itiraf etmese de içlerinde Hekate'ye karşı küçük bir umut kırıntısı vardı. 

''Onların yanına gitmeliyiz.'' dedi Rebekah. Şimdiden birilerine bir şey olabileceği korkusu benliğini esir almıştı.

Ares kafasını salladı. Fakat Rebekah'nın kolları arasından sıyrılmasına izin vermedi. 

''Onların hedefi hâlâ sensin. Kirke seni öldürmek için orada olacak. Prometheus kardeşinin ihanetinin nedeni olarak seni görecek. Ölümünü isteyecek. En önemlisi benim kendimi kaybettiğim an kazanacaklarını biliyorlar. Ve kendimi kaybetmemi sağlayacak tek şey sensin.'' 

Rebekah onlardan korkmuyordu. Ares'in söylediklerinin o da farkındaydı. Fakat bu kendi için aynı sonun yazılmasına izin vermeyecekti. Bir kez daha ailesinden, sevdiklerinden ayırmalarına izin vermeyecekti. Genç kız bakışlarını kaldırarak Ares'in gökyüzü rengindeki gözlerine baktı. ''Seninde unuttuğun bir şey var savaş tanrısı. Kimsenin bana aynı şeyleri yaşatmasına izin vermeyeceğim. Öfkeliyim ve henüz yerine getirilmemiş bir intikam yeminim var.'' 

...

''Ne demek Rebekah yok!'' Zeus'un sesi tüm Olimpos'u ayağa kaldırdı. bütün konsey sessizliğe gömüldü.

Tüm gözler üzerinde olduğu için titreyen nemf önüne eğdiği başını kaldıramadan kekeleyerek konuştu. ''B-Ben odaya g-girdiğimde b-boştu. Savaş t-tanrısı ve tanr-tanrıça Artemis y-yok.''

Zeus'un arkasında duran Vincent'ın tüm bedeni öfkenin esiri olmuştu. Kemikleri dönüşüm geçirmek, içindeki kurdu özgür bırakması için adeta çığlık çığlığa bağırıyordu. Athena onları Zeus'un tapınağına getirdiğinde kaosun ortasında bulmuşlardı kendilerini. Zeus şimşekler çaktırarak öfkeyle yeri, göğü inletiyor. Tanrıça Hera ise çığlıkları ve bağırışlarıyla ağlıyor ve öfkesini etrafındaki herkesten çıkartıyordu. 

Herkes büyük bir telaş içindeydi. Şaşkın gözüken Athena öfkeden kendini kaybetmiş olan Apollon'a neler olduğunu sorduğunda ise aldığı cevap alfanın mutluluğunu biranda yok etmişti. Olimpos'a gelen davetsiz misafir Titan Epimetheus'du. Ve Rebekah ortalarda yoktu. Onlarla birlikte savaş tanrısı da yok olmuştu. 

Zeus'un emir verdiği yüzlerce savaşçı harekete geçmek için bekliyordu. Olimposun gardiyanları ise her yerde onları arıyorlardı. Askerler, periler, belden aşağısı at şeklinde olan sentorlar, onların ırkından gelen belden aşağısı keçinin ayakları gibi olan satirler ve Vincent'ın ne olduklarını anlayamadığı yarı insan, onlarca yaratık Olimpos'un etrafını kalkan gibi sarmıştı. Kadın, erkek yüzlerce yaratık biranda Olimpos'a gelmeye başlamıştı ve gelmeye devam ediyordu. 

''Bu bir oyun.'' dedi Poseidon. ''Dikkatimizi dağıtmaya çalışıyorlar. Saldıracaklar. Tüm birlikleri çağırmalıyız kardeşim.'' 

Eliyle yüzünü ovuşturan Zeus öfkeyle bağırdı ve onlara arkasını dönüp tahtına ilerledi. Gösterişli tahtta oturmaktansa ellerini koydu ve yaslandı. Olimpos tehlikedeydi. Kızı tehlikedeydi. Titanların planları kusursuzdu. Rebekah hepsinin kilit noktasıydı. Hepsinin dikkatini dağıtacak tek kişiydi. 

Bütün tanrılar ve ırkların başlarındaki komutanlar onu bekliyordu. Baş tanrı Zeus'un emrini bekliyorlardı. Zeus ne kadar yapmak istemese de buna mecburdu. Ares'in Rebekah'ı canı pahasına koruyacağını ve geri getireceğini biliyordu. En sevdiği kızı, biricik Artemis'i yanında ve güvende olmadan ve savaş tanrısının stratejileri olmadan karar vermesi zordu. Fakat yapmak zorundaydı. Duruşunu dikleştirdi ve halkına döndü.

Hepsinin gözlerinde büyük bir bekleyiş vardı. Ona kafa tutan Vincent bile inançlı bir şekilde ağzından çıkacak olan sözleri bekliyordu. Fakat Zeus onlara yapmaları gereken şeyleri söyleyemeden büyük salonun ortasında biri belirdi. 

Beden kadına aitti. Yerde sürünüyor ve Zeus'a doğru yaklaşmaya çalışıyordu. Tüm bedeni yara içindeydi. Altın rengindeki tanrı kanı yerde şimdiden küçük bir gölet oluşturmuştu. İnliyor ve aynı zamanda hıçkırarak ağlıyordu. Kıyafetleri parçalanmış kızıl saçları dağılmıştı. 
Odadaki askerler hemen kadının yanında belirdi. İki tanesi silahlarını ona doğrulturken diğerleri kadını ayağa kaldırdı ve Zeus'u Hekate'nin bedeni ile karşı karşıya getirdiler. 
Kuzeni Hekate'nin halini gören Hera haykırarak tanrıçaya doğru atıldı. Fakat Zeus, yanından geçmekte olan eşinin kolunu tuttu. Tanrıça sorgularcasına bakarken, Zeus kaşlarını çattı ve kafasını iki yana salladı. 

''Zeus!'' diyerek ağlamaya başladı Hekate. Ayakta duramıyordu. Askerler onu kollarından tutarak ayakta durmaya zorluyorlardı. Bir süredir yüzünü gizleyen peleriniyle etrafta dolanan Caroline ve Klotho hızlı adımlarla Hekate'nin yanına ilerlediler. 

''Anne?'' diye soludu Klotho. Fakat Zeus'un verdiği işaretle asker önlerine geçti ve Hekate'ye yaklaşmalarına izin vermedi. 

Zeus Hekate'e güvenmiyordu. İhaneti bu kadar göz önündeyken ailesinin bunu inkar etmesi onu öfkelendiriyordu. Hidrayı uyandıracak sözleri sadece o ve Hekate biliyorken yaratığı kimsenin uyandırması mümkün değildi. Hidra uyandığı zaman Hekate tüm okların kendine döneceğini biliyor olmalıydı. Sinsi tanrıçanın başka bir planı olmalıydı. Yüzlerce tanrı ve tanrıçanın, güçlü komutanların ve askerlerin bulunduğu odaya girmesi planın bir parçası olmalıydı. Çünkü tek ve kesin görünen şüpheli oydu. Buraya öylece gelmesi imkansızdı. 

''Neler oluyor?'' dedi Klotho. Çatılı kaşları altındaki öfke kusan gözlerini Zeus'a çevirdi. ''Onu görmüyor musun? Yardıma ihtiyacı var!'' 

Hekate hıçkırarak ağlıyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Gözleri kocaman açılıyor, etrafına bakıyor ve tekrar ağlıyordu. Zeus'un gözleri zeka tanrıçası Athena'ya çevrildi. Tanrıça Zeus'un sessiz sorusunu cevaplarcasına kaşlarını çatmış Hekate'ye bakıyordu. 

''Konuş.'' diye emretti Zeus Hekate'ye. Büyücü tanrıçanın gözleri ürkekçe Zeus'a çevrildi. 
''Aldılar. Kaçırdılar. B-ben acı ç-çektim. H-ırpalandım. K-kirke büyüledi bedeni. Sonra ben fısıldadım o büyülü sözleri. Uyandı kapının koruyucu H-hidra. Ama bitmemişti benimle işleri. İstediler. İ-stediler. O-nu istediler.'' Hekate'nin bedeni sarsılıyordu. Dudakları arasından dökülen cümleler ilahi mırıldanır gibiydi. Tekrar tekrar aynı şeyleri söylüyordu. 

''Sana söylemiştim!'' diye bağırdı Klotho. ''Annem bize ihanet etmedi. Kirke onu zorlayarak Hidra'yı uyandıracak büyüyü öğrendi. Şu haline bak. Ona neler yapmışlar. Ama sen kibirli Zeus! İnanmadın. Ne bana ne de sana yıllarca destek olan anneme inanmadın. Onu araması için hiç kimseyi göndermedin.'' 

''Kes sesini!'' diye bağırdı Zeus. ''Hangi cüretle bana sesini yükseltirsin!''

''Zeus.'' dedi Hera uyarıcı bir tonla. ''Kuzenim ihanet etmez. Bunu nasıl düşünebilirsin. O bizi sever. Bize arkasını dönmez. Şu haline bak. Zavallı kadın.'' Hekate ağlayarak az önce söylediği sözcükleri tekrarlıyordu. Dizlerinin üzerine çöktü. Başını secde edercesine yere koydu ve ağlayarak aynı sözleri söylemeye devam etti.

Zeus bakışlarını tekrar Athena'ya çevirdi. Zeka tanrıçası bir eliyle uzun elbisesinin eteğini tutarak Hekate'nin etrafında dolanmaya başladı. Kaşları çatılmıştı. Zeus onun bir şeyler hissettiğini biliyordu. Doğru olmayan bir şeyler.

Hekate'nin mırıltılarıyla baş tanrının gözleri büyücü tanrıçaya çevrildi. Salondaki herkes fısıldamaya başlamıştı. Hepsi büyük bir merak ve endişe içindeydi. 

''K-kirke büyüledi bedeni. Sonra ben fısıldadım o büyülü sözleri. Uyandı kapının koruyucu H-hidra. Ama bitmemişti benimle işleri. İstediler. İ-stediler. O-nu istediler.''

Son sözcüklerle Zeus'un kaşları neredeyse birleşerek çatıldı. ''Kimi istediler?'' diye sordu. Fakat sorunun cevabını biliyordu. İstedikleri kişi çoktan ele geçirmişlerdi. Zeus yeri döven adımlarla Hekate'ye yaklaştı. Büyücü tanrıça onu diye feryat ediyordu. 

''Rebekah nerede?'' diye bağırdı Zeus. Hekate korkuyla irkilip geri çekildi. Zeus öne eğilerek büyücü tanrıçayı boğazından tuttu ve ayağa kaldırdı. Klotho ve Hera bağırıp onu bırakmasını söylerken Zeus'un verdiği işaretle askerler tanrıçaları geride tuttu.

''Zeus!'' diye araya girdi Hades. ''Öfkeden gözün dönmüş senin! Bırak onu kardeşim.'' Zeus'un parmakları sıklaştı. Hekate'nin gözleri kocaman olmuştu. sivri tırnaklarını Zeus'un eline batırıyor bırakması için vuruyordu. 

''Rebekah. Nerede?'' diye sordu Zeus dişlerinin arasından. ''Baba bırak onu!'' Persephone, Afrodit hepsi ona bağırıyordu. Hekate ise çırpınıyor ona cevap vermiyordu. Zeus öfkeyle bağırarak Hekate'yi yere bıraktı. Hekate başını yere yasladı ve kollarını bedenine sararak ağlamaya başladı.

''Onun haline bir bak!'' diye haykırdı Klotho. Gözlerinden öfke gözyaşları dökülüyordu. ''Nasıl hâlâ ihanet ettiğini düşünebilirsin? Yıllarca yanında olup sana destek olan, Artemis'in uyanması için her gün çabalayan dostuna nasıl bu şekilde davranabilirsin!'' 

''Bunların hepsi oyun Klotho!'' dedi Zeus bağırarak. ''Duygusal yaklaşıyorsun. Gerçekleri göremiyorsun. Hekate bize ihanet etti! Hepimize. Sana bile!'' 

Bunu inkar etti. Hera ona destek oldu. tüm tanrılar birbiriyle kavgaya tutuştuğu sırada hepsinin dikkatini aynı ses çekti. Kahkaha... Yavaş ve sessiz başlayan kahkaha arttı. Hekate'nin secde halindeki bedeni titriyordu. Büyücü tanrıça yavaşça başını kaldırdı. Gözlerindeki ürkeklik yerini sinsi parıltılara bırakmıştı. Dudaklarında şeytani gülümseme ile doğruldu.

''Ne kadar da safsın kızım.'' dedi büyücü tanrıça. Herkes şok olmuş bir şekilde Hekate'ye bakarken Athena ''Tuzak!'' diye bağırdı. ''Olimpos'a saldırıyorlar. dikkatimizi dağıtmak için bir oyun bu!'' 

Zeus ''Yakalayın!'' onu diye emretti askerlerine. Fakat aynı anda Büyücü tanrıçanın etrafında kalkan belirdi. Askerler ona çarptıkları an geri savruldu. Hekate yavaş bir şekilde ayağa kalktı. Tanrıçanın gücü kulaklarda şaklayan, elektrik akımı gibi salona dolmuştu. 

''İzin ver açıklayayım Zeus. Onların istedikleri şey taht. Benim istediğim şey ise ailem! Tahtın gerçek sahipleri bugün Tartarustan çıkacak. Ve ben buraya onları serbest bırakacak olan şeyi almaya geldim.'' Zeus şimşeğini çıkarttı. Aynı anda baş tanrıların hepsi Hekate'ye saldırdı fakat büyücü tanrıça bir anda ortadan kayboldu. 

''Persephone!'' Hades'in haykırışıyla tüm gözler ona döndü. Persephone artık salonda değildi. Tartarustan titanları çıkartabilecek tek şey kral ya da kraliçeydi. Yeraltı dünyasının kraliçesi artık Hekate'nin elindeydi.

Zeus gözlerini kapattı ve sakinleşmek için kendine zaman tanıdı. Hekate onlarca tanrının içine dalmış ve Persephone'u kaçırmıştı. Öylece onun gitmesine izin vermişlerdi. 

Rebekah ellerindeydi. Savaşın tanrısı yoktu ve yeraltı dünyasının kraliçesi yüzlerce tanrının içinden kaçırılmıştı! Zeus işlerin daha da kötüleşmemesi için artık harekete geçmeliydi. Salondaki tanrılar birbiriyle konuşuyor, bağırıyor ve ağlıyordu. Zeus ortaya çıkarak 'Yeter!'' diye bağırdı. Tüm salon tekrar sessizliğe gömüldü. 

Omzunun üzerinden bakışlarını Vincent'a çevirdi. ''Kurt sürüsü?'' diye sordu. Vincent onu anladığını belirtir bir şekilde başını salladı. Buraya gelmeden Lucien tüm alfalara savaş çağrısında bulundu. Hepsi Yunanistan ve yakınlardaki ülkelerde bize ait kalelerde bekliyor. Sürü savaşa hazır. '' 

Zeus başını salladı ve nemflerin başına çevirdi başını. Güzel peri ürkek bakışlarla ona bakıyordu. ''Bütün nemfleri harekete geçir. Kurt sürüsünü birkaç saniye içinde Olimposta istiyorum. Hepsini buraya getirin.'' dedi. Peri başını salladı ve gözden kayboldu. 

''Athena. Amazon savaşçılarını surların oraya götür. Apollon ve Eos birliklerinizle gökyüzünü koruyacaksınız. Poseidon. Olimposu çevreleyen denizler, göller en küçük su birikintisini bile savaşçı halkın ile doldur. Suların güvenliği sen ve yardımcı tanrılarında. Hades.'' dedi. 

Yeraltı tanrısı öfkeyle soluyordu. ''Bana ne yapacağımı söyleme kardeşim. Yeraltı benim.'' dedi ve ortadan kayboldu. Emir verdiği her bir tanrı gözden kaybolurken Zeus aralarındaki insan kadın Jasmine, kurtadam Jordan ve bebeklerinin güvenliğini sağlaması için küçük bir birliği görevlendirdi. 

Amazonların kraliçesi Helena çoktan ordusunun başındaki yerini almak için Athena ile gitmişti. Carolie ve Hera Klotho'nun yanındaydılar. Kahin ağlamıyordu. elleri iki yanında yumruk olmuştu ve öylece biraz önce annesinin bulunduğu noktaya bakıyordu. 

Zeus bakışlarını Vincent'a çevirdi. İki baba birbirlerine baktılar. 

''Tarih tekerrür ediyor.'' dedi Zeus. ''Büyük babanla girdiğim savaşta kızımı kaybetmiştim. Bu kez olmayacak. Alain'den daha güçlüsün.Sana ve savaşçılarına güveniyorum.''

Vincent başını iki yana salladı. ''Bu kez aynısı olmayacak. Ama bunun sebebi büyükbabamdan daha güçlü olmam değil. Baba olmam.'' 

Zeus başını salladı ve elini Vincent'a uzattı. ''Öyleyse kızımız ve Olimpos için.'' Yunanlılara özel selamlamayla Vincent Zeus'un bileğini tuttu. Birbirlerinin bileklerini sıktılar ve ''Kızımız ve Olimpos için.'' dediler. 

Aynı anda büyük bir patlama sesi duyuldu. Tapınak sarsıldı ve camlar patladı. Yüce dağların üzerine kurulu Olimpos şehri bir kez daha saldırıya uğruyordu. Tarih tekerrür ediyordu. Yıllardır Artemis ile uykuda olan şehrin insanları son savaş ve tanrıçaları için kan dökmeye hazırdı. Çünkü hepsi, tüm ırklar ve tanrılar aynı sonu yaşamaktan korkuyordu.

İNTİKAM (Tamamlandı / Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin