14.BÖLÜM

213 18 0
                                    

Uras'ın gözlerine dalmıştım sadece. O an bana bi şeyler söylediğini bile fark edemedim. "Aslı?" derken sanırım kendime geldim. "A.. Ne? E.. Evet dinliyorum." Uras yalanımı yememişti tabii ki. "Ee, hayır. Dinlemiyorsun." dedi bana imalı bakışlar atarken. "Hey! Bu bakışı biliyorum!" dedim ufak çaplı bi çığlık atarak. "Ne bakışıymış bu?" dedi kumların üzerinde ince bi örtü ve üzerimize örtmek için paylaştığımız ince çarşafı kollarıma iterken. "Bu bakış.." deyip sırt üstü yatıp aramızdaki bir kaç santimlik mesafeyi açtım. Yıldızlar deli gibi parlıyordu, her an yağmur yağabilir, ya da esintili hava bi anda gidip durgun ve sakin bi gökyüzüne bırakabilirdi yerini. "Sanırım bu bakış, 'Benden gözlerini alamadığını düşünüyorum.' bakışı!" deyip gülmeye başladım. Sanırım bir kaç gün önce ameliyat olmuş biri için fazla sarhoştum, ama şikayet ettiğim yoktu. Bilincim Uras'la geçirdiğim bu anları unutmayacak kadar yerindeydi.

Uras kahkaha atmaya başladı, bu halleri beni de güldürüyordu. "Ah hayır! Bu doğru değil." dedi dudağımdan öptükten sonra. "Benden gözlerini alamadığını zaten biliyorum." dedi zevkle.
Hızla kalkıp koluna vurdum. "Uras neden bana bunu yapıyorsun!", tatlı sitemlerim o kadar da tatlı gelmiyordu, deli gibi utanmıştım.
Uras'da gülerek doğruldu. "Yapıyorum,"deyip boynumdan öptü, "çünkü.." bu sefer saçlarımdan öpmüştü. "Bu hallerin.." kafamı kendine çevirdi, artık aramızda mesafe kalmamıştı. "Sana neden aşık olduğumu hatırlatıyor." dedikten sonra tekrar dudaklarımdan öptü.
Ayrıldığımızda gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ortada gülünecek bi şey yok gibi geldiğinin farkındayım ama.. Bu şey o restoranda buluşmamızdan önce imkansız gibi geliyordu. Yani bütün bu aşk..

O gün orada, o restorantın terasında ne mi yaptık?

Uras bir kaç kadeh daha getirdi, kırmızı şarabı bütün damarlarımda hissetmiştim, ya da aşkı. Sonra oradan çıktık, Uras bans bütün bunları yaşamak zorunda olduğumuz için üzgün, ama tuhaf bi şekilde iyi olduğunu söyledi. Ben de ona bütün bu gerçeklerin hiçbirinin ikimizin uzaklaşması için yeterli bir önem taşımadığını söyledim.

Uras beni sahile götürdü, yazın arkadaşlarıyla geldikleri, insanların çok sık uğramadığı bir yer olduğunu söyledi. Belliydi de. İnsanların kirletmediği bir sahildi. Her adım attığımda bi deniz kabuğuna rastlıyordum. Normal bi plajda bunu görmek zordur.

Hava kararmaya başlarken.. Ateş yaktık ve, vücutlarımız yavaş yavaş, büyülü bi şekilde birbirini tanırken, pişman olmadığımı, içinde bulunduğum dakikaların her birini aklıma kazımam gerektiğini hatırlattım kendime.. Onunla olmaktan, tüm bedenim ve ruhumla ona ait olmaktan, ve onun da bana ait olmasından korkmuyordum. Neredeyse çıplak bedenlerimiz, esintili sahil havasından etkilenmiyor, kalbimse.. kalbimse tamamen buranın etkisi altında kanat çırpıyordu. Ama Uras, bi anda bunun için erken olduğunu, zamanın henüz gelmediğini söylemişti. Bi şekilde bu beni üzmemiş, korkutmamıştı. Aksine tek bi hamlede her şeyiyle birbirimizin olabileceğini bilmesine rağman, bunun için doğru zamanı beklemek istemesi onun olgun ve anlayışlı düşüncelerine daha çok aşık olmamı sağlamıştı. Daha sonra sarılıp gece yarısına kadar konuştuk..

*

"Bazen, 'Ya her şey farklı olsaydı?' diye düşünüyorum." dedim ona dönerken. "Ya her şey farklı olsaydı ve biz.. Gerçekten evlenseydik?" dedim. Uras bu söylediklerimi duyduğuna gerçekten şaşırmıştı, nedenini anlamadım. Ne yani hiç mi düşünmedi?
"Yani, özgür bi dünyada.. evlenseydik.." duraksayıp yutkundum.
"Yaşamaya değmez miydi?" son anda sesim iyice kısılmıştı.
Uras gülümseyip üzerine yattığı tişörtünü düzeltip giyindi. "Hadi.. Üzerini giy, hava soğuyor."
Bu tepkisine çok şaşırmıştım. Ne diyeceğini bilmiyordum ama bu.. Bu değildi.
Ayağa kalkıp pantolonunu giyerken hareketlerini izlemeye koyuldum. Ateşe baktı, saçını umursamazca düzeltip, gökyüzüne çevirdi kafasını. Yıldızlı gökyüzüne.

SİYAH Where stories live. Discover now