6

333 47 11
                                    


Akio ne kadar iç muhasebesi yapsa da aklındakini uygulamaktan
alıkoyamamıştı kendini. Doğru olmadığını adı gibi biliyordu ama onu burada
tutabilmek için yapabileceği tek şey de buydu. Eğer yapmazsa yakışıklı, o uçağa binecek ve bir daha görüşmemek üzere hiçlikte kaybolacaktı. Yaparsa pişman olacağını biliyordu ancak yapmazsa daha da pişman olacaktı. Bu yüzden onlarca kez kapısından döndüğü polis merkezine girdi ve genç adamı şikayet etti.

* * *

Timuçin, nezaretteki tahta üzerinde başını dizine yaslamış bir şekilde düşünüyordu. Nasıl bu duruma gelmişti? Kardeşine verdiği söz yüzünden buralara kadar gelmiş, yine onun isteği üzerine bir kıza yardım etmişti. İyilik yaptığını düşünürken tuş olmuş ve hiç bilmediği bir memlekette nezarete düşmüştü.

Sıkıntılı bir nefes alıp diğer ayağını da yukarı çekerek bağdaş kurdu ve başımı soğuk duvara dayadı. Olanları ve bulunduğu durumu düşünmemeye çalışıyordu fakat aklından çıkaramıyordu. Hayatına mal olabilecek bir davayı kaçıracaktı. Eğer o mahkeme salonunda bulunmazsa ülkenin azılı mafyalarından biri davanın başında yaptığı tehdidi gerçekleştirir ve onu öldürürdü. Acımadan ve tek bir an bile düşünmeden. Ülkenin her yerinde adamları vardı. Hatta neredeyse tüm dünyada. İç çekti ve bir an evvel çıkmak için temennilerde bulundu.

Onca düşünce içinde bir de kardeşi vardı. Acaba binmiş miydi uçağa? Sağ salim varmış mıydı vatanına? Vardıktan sonra güvende olur muydu? İyi mi etmişti göndermekle? Ya belalıları ona ulaşıp zarar verirlerse? Ya tehdit ettikleri şeyi kardeşinde uygularlarsa?  Çıldırmamak elde değildi?

Avucunun içi ile alnına birkaç defa vurdu, düşünceleri kovalamak ister gibi. Ama mümkün değildi? Kızın gülen gözleri, yüzündeki mutluluk aklından çıkmıyordu. Bir an için geldiklerine pişman olsa da o sevinci için değer diye düşündü. Daha önce hiç bu kadar mutlu görmemişti kardeşini. Gerçi giderken çok kötü bir durumdaydı ve şu an haber alamamak delirtiyordu ama eve varmış olacağını ümit ederek kendi kendini teselli etti. En yakın arkadaşı ve ortağının söyledikleri içine su serpiyordu. 'Bu adamların tek iyi yönü var. Kadınlara ve çocuklara asla dokunmuyorlar.'

Bunlardı düşününce göndermiş olmanın en mantıklı şey olduğuna ikna oldu. Burada kalmasına izin verseydi aklı daha çok onunla kalırdı. Kiminle, nerede kalıyor? İyi mi, kötü mü? Daha çok zihnini meşgul ederdi sorular.

Delirmek üzereydi genç adam. Aklındakiler bir zehir gibi vücuduna yayılıyor ve uyuşturuyordu her yerini. Biraz daha oturursa patlayacağını hissederek yerinden kalktı ve ileri geri yürümeye başladı.

Nezaret aslında alışkın olduğu yerdi. Ergenlik yıllarında çokça ziyareti olmuştu demir parmaklıkların arkasına. Ama bu başkaydı. Hiç bilmediği bir ülkenin nezaretiydi. Üstelik suçsuz yere girmişti.

Taş zeminde volta atmaya devam ederken bir polis memuru içeri girdi ve hızla yanına yaklaştı. Anlamadığı birkaç şey söyledikten sonra belinde asılı duran anahtarları aldı ve kapıyı açtı. Şaşkınlıktan olduğu yerde kaldı genç adam. Sevinse mi, kızsa mı bilemedi. Ne yani? Bunun için mi kaçırmıştı uçağı. Tabii davasını da.

Öfkeli bakışlarla polis memurunu süzdükten sonra oyalanmadan çıktı nezaretten. Aklından kötü düşünceler geçerken geldiği koridorda ilerliyordu. Niye çıkarılmıştı ki? Acaba hapse mi götürülecekti?

Memur birkaç adımda yanına geldi ve yine bir şeyler söyledi. Ancak diğer söyledikleri gibi bunu da anlamamıştı Timuçin. İngilizce birkaç şey söyleyerek cevap vermeye çalıştı. Anlaşılan o ki adam İngilizce bilmiyordu. Anlaşamayacaklarını fark ettiğinde çabalamayı bıraktı ve yürümeye devam etti.

KEHANET NOTALARI -2 - AĞYAR (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now