14.BÖLÜM

572 54 11
                                    

Parçalı bulutların arasından kendini belli eden güneş, hayatın devam ettiğine dair bir işaret olabilir miydi? O zaman geceleri çıkan ay, karanlığın içindeki iyilik miydi yoksa kabuslara açılan kapı mıydı?

Vivienne, sarayın penceresine yaslanmış gündüz gözüyle gökyüzünü izlerken, aklından geçen birkaç soruya kendi kendine yanıt arıyordu. Bu sadece onun kafasındaki diğer yoğun düşünceleri uzaklaştırmanın yoluydu. Bir düşünceyi başka bir düşünceyle bastırmak bazen ona iyi gelmese bile bunu yapmaktan bir türlü uzaklaşamıyordu. 

Şu birkaç günde olan tüm olaylar onun için anlaşılması zor bir süreç olmuştu. Neredeyse her gün yaşadığı duygu değişimleri bir yana, karşısına bu sefer nasıl bir sorun çıkacağını bilmiyordu. Belki artık akışına bırakmanın zamanı gelmişti.

Theodemer'ın kendine gelmesinin sevincini yaşayamadan, Valerian'ın sırrını öğrenmişti. Üstelik bu hafife alınacak bir şey değildi. 

O gece her şey art arda gelmiş, hangi olaya nasıl tepki vereceğini şaşırmıştı.

Theodemer'ın kendine gelmesinden sonra Deastris onun için yaptığı özel bitkilerle dolu kocaman bir fincan çayı içmesini sağlamıştı. Yatağında yattığı son geceyi geçirmiş, eskisi gibi ayağa kalkmasına az kalmıştı. 

Vivienne sıkıntılı nefesini verirken, sarayın bahçesinde tek başına dolaşan Valerian'ı gördü. O akşamdan beri ne konuşmuşlar ne de birbirlerini görmüşlerdi. Etrafta kimse yoktu ve onunla konuşmak için uygun bir zamandı. Hızlı adımlarla sarayın merdivenlerine yöneldiği sırada Deastris ile karşılaştı. 

Aniden geçen akşam yaşanılan olay aklına geldi. Theodemer'a karşı duyduğu yoğun duygular aniden ortaya çıkmıştı. Deastris'in mesafeli, insanın içine delen bakışları, dik duruşu ve aceleci olmayan tavrıyla aynı kendi dünyasındaki soylulara benziyordu. Buraya geldiklerinden beri onunla çok fazla konuşmamış hatta Theodemer'ın odası dışında karşılaşmamışlardı. 

Vivienne merdivenlerden inerken, Deastris'in o delici bakışlarıyla karşılaştı ama gözlerini kaçırmadan onun gözlerinin içine baktı. Bunun üzerine duraksayan Deastris, onun baştan aşağı süzdü. 

"Nereye gidiyorsunuz?" dedi hiç samimi olmayan sesiyle. 

"Bahçeye iniyorum." diyerek kısa kesti Vivienne. Fakat Deastris'in onu kolay kolay bırakmayacağını biliyordu. 

"Kardeşimin sırrını bildiğini biliyorum." dedi aniden. Bu hesapta olmayan bir konuşmaydı. Vivienne daha önce Deastris ve Valerian'ı konuşurken duymuştu. İkisi bu konunun fazlasıyla üzerine düşüyordular. Bu demek oluyordu ki; Vivienne'in bu konu hakkında kimseye bir şey demesine izin vermeyeceklerdi. Oysa o, duyduğu her şeyi kalkıp başkalarına anlatan birisi değildi ancak onlar bunu bilmiyordular. 

"Bu sırrı saklamak için ne istiyorsun, söyle." 

"Hiçbir şey istemiyorum. Valerian'ın sırrını kimseye söylemek gibi bir niyetim yok. Üstelik unuttun mu? Ben sizin dünyanıza ait değilim. Bu sırrı birisine söylemek bana bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir."

"Ne kaybedebilirsin ki?" dedi Deastris şaşkınlığını korumaya çalışırken. 

"Valerian ve diğerleri bana güveniyor. Neden onların güvenlerini boşa çıkarayım ki?"

Deastris bir şey demeden sadece Vivienne'in yüzüne baktı. Doğru söylüyor olabilirdi. Burası hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayan birisiydi. Yine de Deastris'in içi hiç rahat değildi. 

"Unutma ölümlü, en küçük bir şey duyarsam senin her bir parçanı koparır bu dünyanın etrafına atarım." söylediklerinde oldukça ciddi olan Deastris daha fazla konuşmadan kalan birkaç basamağını çıkıp gözden kayboldu. 

Orion KuşağıWhere stories live. Discover now