14.Bölüm - Kirpi -

202 20 13
                                    

Uppppuuzun bir aradan sonra merhaba. :) En son 5 Aralık'ta bölüm yayımlamıştım, bayağıdır gelmiyorum buraya. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı ne yalan söyleyeyim.. Karantina günlerinde benim gibi kendini telefona adayan herkese bir miktar sıkıntı giderici olsun bölüm. :))

Bir daha böyle bi ara vermeyeceğim diye söz veremem ama çabalayacağım inanın. Gelen mesajlara, hatta aramalara çok teşekkür ederim. Birlikte güzeliz.🌸

Çok uzatmadan bölüme geçelim o vakit. GB zamanındaki Zeynep'i göreceğiz bol bol. Keyifli okumalar diliyorum. 💜

"Ben katil değilim Zeynep.. Ben değilim.. Katil değilim.." gözlerinde gördüğüm pişmanlık beni hiçbir şekilde etkilemezken yanağımda hissettiğim ıslaklığa lanet ediyorum.

"Kerem.."

"Hani demiştim ya sana, bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmeyecek diye. Bizi ayırmaya bizim gücümüz yetebiliyormuş.. Seni bilmiyorum ama ben bu savaşı kaybettim.."

~~~~

1 HAFTA SONRA

Kerem

1 haftadır gelmesin diye dualar ettiğim günün gelmesini uyanıkken çalan alarma burun kıvırırken lanet ediyorum.

Gelmesin bugün, gitmeyeyim şubeye, görmeyeyim her gördüğümde deli olduğum o yüzü, kaybolmayayım o kahvelerde.. Evet. Doğru. Bütün çabalarım, lanet savurmalarım onu görmemek için. Ama ne fayda..

Hakan'dan verilen izin haricinde yıllık iznimden de kullanmak için izin istedim ama ret yanıtıyla dönüş yaptı. Elemanın şubeye gelememesinden, her daim destekçisi olan Zeynep'in de iznini son ana kadar kullanmasından ötürü yığın dosya birikti manasıyla şubeye çağırıldım. Bir kez daha lanet olsun.

Hayatımda ilk kez kalbimin kırıldığını hissediyorum. Ne babam denen şerefsizin yaptıkları karşısında kırıldı bu boktan organ ne de başka bir nedenden ötürü. İlk kez, ilk kez birisi için kırıldı. Nasıl onarılır veya onarılacak gibi bi şey mi bilmiyorum. Siktiri boktan bi hayatın içine doğdum zaten, devamının da böyle olması mı gerekiyordu?..

Devam eden küfürlerim ve serzenişlerimle kıvrıldığım kanepeden kalkıp odama geçiyorum. Yüzüme gelişigüzel su çarpıp rutin işlerimi halledip gardrobun karşısına geçiyorum. İçimi yansıttığını üzerime geçirince anladığım siyah tişörtüm ve pantolonuma bakıyorum aynadan. Uzun zamandır aynaya bakmadığımı kendini yeni yeni gösteren sakallarımı ovalarken fark ediyorum. Çok fazla da bakılacak bi bok olmadığımı hatırlayıp çıkıyorum evden.

Yol üzerindeki, şubeye de yakın olan fırından, her zaman aldığım zeytinli poğaçadan alıp şubeye geçiyorum.

'Günaydın başkomiserim, özlettiniz kendinizi başkomiserim, sağlığınız sıhhatiniz yerindedir umarım başkomiserim', seslenişlerine tepki vermeden odama girecekken arkamdan gelen Hakan'ın sesiyle duraksayıp ona dönüyorum. Ne ara bu kadar yakın olduk ve gelip bana sarılıyor çözmeye çalışırken yenik düştüğüm kahveler bana bakıyor karşıdan.

"Sonunda be oğlum. Hoşgeldin." her seferinde bir diğerinden çok farklı bakan kahvelerden gözlerimi çekip boğazımı temizliyorum.

"Hoşbuldum sağol."

"Nasıl geçti tatilin, dinlendin mi?"

"Yoo, ömür boyu sürseydi yine de dinlenemezdim." üzerimde hissettiğim kahvelerde boğulmamak için hiç çevirmiyorum bakışlarımı o yöne.

BANA KENDİMİ VER  - ZeyKer-Where stories live. Discover now