beş

4.1K 121 3
                                    

Bölüm Beş : Tanışma

Evin bahçesinden çıkıp yanına yaklaştım. Bakışları beni buldu ve üzerimi süzdü. "İyi akşamlar." dedim ciddiyetle. Bizimkiler benim bu ciddi halimi görse nazar değmesin diye kurşun döktürürlerdi. "Sana da. Nasılsın?" dedi soğukça. "Iyiyim. Gitsek mi? Geç olmadan evde olmam lazım." dedim yalan söyleyerek. Eniştem ve teyzem anlamadığım bir şekilde istediğim zaman eve gelebileceğimi,zamanı dert etmemem gerektiğini söylemişti. Sanki bu adam Arın'ı dövüp beni tehdit etmemiş gibi davranıyordu herkes. "Gidelim." dedi ve arabanın kapısını açtı. Gidip kendi kapımı açtım ve rahat koltuğa yerleştim.

Kemerimi takınca arabayı sürmeye başladı. Telefonum titreyince cebimden çıkarıp baktım. Arın on ikiden önce evde olmam gerektiğini yoksa döveceğini söylüyordu. Diğer mesajları ise telefonumun titreşimde olduğunu bildiği için bilerek atmıştı. Gülerek telefonumu sessize aldım.

Sahile gelince arabayı durdurdu. Arabadan indim. Benim ardımdan indi ve arabayı kilitledi. Yan yana yürümeye başladık. İkimizde tek bir şey demiyorduk. Açık alanda bir masaya oturduk. Yıldızlar gökyüzünde parlıyordu. Derin bir nefes aldım. "Kahve değil mi?" dedi sorar bir şekilde. Hayır gibisinden kafamı salladım. "Ben kahve sevmem. Vişne suyu oysun." diyerek gereğinden fazla açıkladım. Kafa salladı ve garsona kahve ile vişne suyu söyledi. "Konuşalım." dedi ve bal rengi gözlerini bana çevirdi. Derin bir nefes aldım yeniden.

"Neden?" dedim direk. Kaşları havalandı. "Yani neden ben? Evlenmek istiyorsan kapında milyonlarca kız bulabilirsin. Yakışıklı adamsın sonuçta. Yani neden liseyi yeni bitirmiş birini isteyesin ki?" dedim merakla. Sustu. Suratı kasılmıştı. Oturduğum yerde dikleştim. Konuşmaya başlayacakken garsonun gelmesiyle sustum. Garson bardakları bırakıp gitti. "Bak bana somut bir neden lazım. Anla. Bir gün pat diye bir mesaj geliyor. O gecenin sabahında kuzenimin hayatı için tehdit ediliyorum. Ve bunun tek sebebi ise seninle evlenmeyi kabul etmemiş olmam. Kabul edince de damdan düşer gibi yüzük takalım diyorsunuz. Ben sınava hazırlanıyorum. Daha üniversite okutacağım. Hem benim burada bir hayatım var. Mardin'e gidemem. Hadi gittim,orada başkaları ile yaşayamam." dedim hızlıca. Yüzüme baktı bir süre boş boş.  Derin bir nefes aldı sonra. "Bak İbrin..."

Elimle durması için hareket yaptım. Bana sadece babam İbrin derdi. "Bana İbrin demezsen memnun olurum. Arca benim adım." dedim ve yeniden devam etmesi için hareket yaptım. Sabır diler gibi gökyüzüne baktı ve bal rengi gözlerini yeniden mavilerime çevirdi. "Sınavına hazırlanmaya devam edeceksin. Üniversite durumlarına ise sınavdan sonra bakarız. Mardin'de yaşayacağız. Ama arkadaşların sana çok yılışmamak kaydı ile yanına gelebilirler." dedi. Sonlara doğru kaşları çatılmıştı. Kaşlarımı çattım. "Biz ona yılışmak değil samimiyet diyoruz." dedim söylenerek. Bir şey demedi. "Ayrıca ailem ile yaşamayacağız." dedi ve noktayı koydu. Vişne suyundan bir yudum aldım. "Sonra ben çok rahat bir insanım. Çok saçmalarım mesela. Sürekli eğlence ararım. Kafama göre giyinirim. Sıkıya gelemem." diyerek benden uzaklaşması için maddeler sıraladım.

"Evde istediğin kadar rahat olabilirsin. Benim yanımda istediğin kadar saçmalayabilirsin. Benim yanımda istediğin kadar açık da giyinebilirsin. Ama ağa ve patron karısı olacaksın. Dışarıda açık giyinmesin. Davranışların düzgün olmak zorunda. Örnek olmak zorundasın." dedi buz gibi ses tonu ile. Beni tehdit eden o adam ile bu adamın alakası yoktu. Hangisi gerçekti? Güldüm. Ben bunları yapamazdım. "Benim bunları yapmam Batuhan'ın tıp kazanıp  ünlü bir doktor olması kadar imkansız." dedim alayla. Batuhan'ın ismini duyunca kaşları çatıldı. Kulaklarım üşüyünce kapşonumu kafama geçirdim ve vişne suyumu içmeye devam ettim. Bir süre bana baktı boş boş. Kafasını başka tarafa çevirdi sonra. Sabır istiyor gibiydi. Alayla güldüm.

Sonra o sessizce kahvesini içti. Bende vişne suyumu. "Çarşamba günü işin var mı?" dedi umursamazca. "Dershaneye gideceğim." dedim aynı şekilde. "Ne zaman çıkıyorsun?" dedi kahve fincanını elinden bırakırken. "Öğlen. " dedim kısaca. "Güzel. Yüzük bakmaya gideriz." diyince o an dank etti. Evlenecektim. On sekiz yaşındayım ve evlenecektim. Kaçıp gitsem,ne olurdu? Polise haber verirdim. Korurlardı bizimkileri. Peki nereye kaçacaktım. Kimsem yoktu ki kaçacak. Gözlerime sorar gibi bakınca kafa salladım. Başka bir şansım yoktu zaten. Telefonumu açıp saate baktım. On biri on geçiyordu.  Batuhan ve Arın yüzlerce mesaj atmıştı. Onları eş geçtim ve telefonu geri kapattım. "İstersen kalkalım." dedi sorar şekilde. Gitmek istiyordum. Ama karşımdaki adamı tanımam lazımdı. "Oturalım biraz daha."

Birkaç dakika sessiz kaldık. "Ne iş yapıyorsun?" diyerek sessizliği bozdum sonra. Adı ve soyadı dışında bir şey bilmiyordum. Yaşını bile bilmiyordum. "Avukatım." dedi kısaca. Gözlerimi devirmemek için zor tuttum. Detay lazımdı bana. "Nerede çalışıyorsun peki?"dedim bu sefer. Sesimde ki 'detay ver dangalak' sesi bariz ortadaydı. "Mardin'deki holdingin başındayım." dedi yine kısaca. Kısa ve soğuk cevapları yüzünden kafasına tekme atmak istiyordum. "Nerede okudun peki?" dedim sıkıntıyla. "Hacettpe."

Hem zengindi hemde zeki. Yakışıklıydı da. Ne istiyordu bu çocuk benden aklım almıyordu. "Kaç kardeşsiniz?" dedim bu  sefer. Tanışmaya geldiklerinde sadece o vardı. "Nazenin Hanımın iki tane çocuğu var." dedi. Nazenin Hanım annesi değil miydi? "Nazenin Hanım öz annen değil mi?" dedim merakla. Boş boş baktı suratım. Değildi demek ki. Annesine ne olmuştu acaba? Sormak istesem de bakışları yüzünden sustum. "Kaç yaşındalar peki?" dedim yaşıt olmamızı umut ederek. "Eslem yedi yaşında. Yiğit seninle yaşıt." dedi. Canımı sıkıyor artık buz gibi hali. Bende sustum sonra. En önemli şeyi sormayı unuttuğumu fark ettim. "Kaç yaşındasın?" dedim merakla. "27." dedi dümdüz bir şekilde. Şaşkınlıkla bakakaldım. Dokuz yaş vardı aramızda. Koskocaman dokuz yaş. Ben doğduğumda o çoktan dokuz yaşındayı. "Gidelim mi?" dedim bozguna uğramış bir şekilde. Kafa sallayınca ayağa kalktım. Kılıfımın arkasından parayı çıkartıp masanın üzerine katacakken bana attığı dik bakışlar yüzünden usulca geri kattım paramı. Masanın üzerine iki yüz lirayı bıraktı ve yürümeye başladı. Şaşkınlıkla arkasından yürüdüm. Arabanın yanına gelince bindik hızla. Kemerimi takınca arabayı sürmeye başladı.

"Yarın ne yapacaksın?" dedi hesap sorar şekilde. "Sabah dershaneye giderim. Sonra eve gelip ders çalışırım." diyerek kısaca açıkladım. Bir şey demedi. Evin önüne gelince arabayı durdurdu ve bana döndü. "İçin rahat olsun İbrin. Seni üzecek bir şey yapmayacağım." dedi usulca. Sadece iyi geceler diyerek arabadan indim ve eve girdim hemen. Kapıyı çalmadan kapı açıldı. Arın direk arkama ters bir bakış attı. Onu içeri sokup kapıyı kattım. "Mal mal davranma." diyerek ayakkabımı çıkardım. Beynimde ise o cümle yankılanıyordu.

'İçin rahat olsun İbrin. Seni üzmeyeceğim.'

Rodos - Yazardan

Yalandı.

Ona söylediği her şey kocaman bir yalandan ibretti. 

Gözlerinin içine bakarken onu öldürmemek için zor tutmuştu kendini. Annesinin ntikamını öyle kolay almaycaktı çünkü. Sinirle bir nefes aldı ve otel odasındaki sandalyeye bir tekme attı.

Çok üzecekti onu. Onun o iğrenç annesi ve teyzesi annesini nasıl üzdüyse ve öldürdüyse;o da aynısını o kıza yapacaktı. Yavaş yavaş ve acı bir şekilde olacaktı hemde. Yatağa uzandı sinirle. Gözlerini kapadı. Biraz daha uyanık kalırsa odada sağlam bir şey kalmayacaktı.

Gözlerinin önünde masum masum sorular sorup vişne suyunu içen o kız gelince gözleri hızla geri açıldı.

Her şey çok zor olacaktı.

Ama her şeyin sonunda kazanan Rodos Sayar olacaktı.

İbrin | ilklerWhere stories live. Discover now