on beş

3.2K 98 0
                                    

Bölüm On Beş

Akan göz yaşlarımın deftere düşmemesi için defteri kapattım ve yerine kattım. Saatlerce oturduğum yerde ağlıyor ve yaşadıklarımı sindirmeye çalışıyordum. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Uyuşmuş bedenimi yerden kaldırdım ve aynada kendime baktım. Dağılmış saçım,şişmiş ve kızarmış gözlerim,dişlediğim için kanamış ve kurumuş dudağım. Bitiktim. El birliği ile bitirmişlerdi.

"Neye üzülüyorsun Arca?" dedim kendi kendime. Neye üzülüyordum sahi? Beni dinlemeden yargılamasını mı? Yoksa canımı acıtmak için benimle evlenmesine mi? Tabi ki annemlerin yaptığına üzülüyordum. Ama emin olamıyordum. Ne teyzem ne de annem iftira atacak insanlar değildi. "Sen güçlü bir kadınsın. Her acı ile başa çıkacak gücün var." dedim kendi kendimi gazlayarak. Halledebilirdim. Her şeyin üstesinden gelebilirim. Hızlıca sildim göz yaşlarımı. Banyoya gidip buz gibi bir duş aldım sonra. Bornozu üzerime geçirip aynanın önüne geçtim ve saçlarımı tarayıp mısır örgüsü yaptım hızla.  Pembe kuşağımı saçıma takıp banyodan çıktım.

Pijamalarımı üzerime geçirip kulaklığımı telefona takıp şarkı açtım

Ups! Ten obraz nie jest zgodny z naszymi wytycznymi. Aby kontynuować, spróbuj go usunąć lub użyć innego.

Pijamalarımı üzerime geçirip kulaklığımı telefona takıp şarkı açtım. Emir Can İgrek-Beyaz'ı  açtım ve pencerenin önündeki koltuğa oturdum.  En başta sakin olmalıydım. Yaşadıklarımı hâlâ sindirebilmiş değildim ancak ben suçsuzdum ve başkalarının günahlarının bedelini ödemek zorunda değildim. Daha sonra güçlü olmalıydım. Her şeyin üzerinden gelebilirdim. Annesizlik ve babasızlık ile başa çıkmıştım ben. Bu her şeyden daha büyük bir acıydı. Madem başka biri ile evlenecekti;bunu bizden kimsenin duymaması lazımdı. Zamanı gelince boşar ve herkesten habersiz İzmir'e taşınır ya da yurt dışına çıkardım. Tek sorun paramın üzerine biraz daha para katmam lazımdı. Ve odaları ayırmam lazımdı. "Bundan başlayabilirim." diye mırıldanarak koltuktan kalktım. Bu sefer tamamen oda değiştirecektim. İkinci kattaki en büyük misafir odasını seçtim. Balkonu ve küçük bir giyinme odası da vardı. Burayı kendime göre düzenleyebilirdim. Hızla çatı katına çıkıp kıyafetlerimi kucaklayarak odaya taşıdım. Kıyafetlerim bitince diğer eşyalarımı da taşıdım. Her şey bitince eşyalarımı yerleştirmeye başladım.

Giyinme odasının olması beni çok mutlu etmişti. Yerine gelen keyfim ile her şeyi bir kenara bırakmış oda düzenleme heyecanındaydım. Her şey bitince yatağa oturdum ve birkaç eşya sipariş etmek için bir siteye girdim. Çalışma masası ve kitaplık gibi birkaç şey sipariş edip siteyi kapattım. Güzel bir oda olacaktı. Saat yediye gelirken acıkan karnım ile odadan çıkıp mutfağa girdim. Hızlıca atıştırmalık bir şeyler hazırlayıp masaya oturdum.

Rodos ile de konuşmam lazımdı. Ancak annesi konusunu bildiğimi bilmemeliydi. Ben birini aldatacak bir karakterde değildin. Aşık dediği kimdi bilmiyorum. Ancak o gece Batuhan dışında kimse ile konuşmamıştım. O konuşma şekli de her zamanki tarzımızdı. Yanlış anlaşılan bir şeyler vardı ve bunları halletmem lazımdı. Ardından iş bulmam lazımdı. Bugün iş bulmaya çıkabilirdim. Ah birde çiçeklerim vardı. Gerçi saksıdaydı onlar. Biraz daha kalabilirdi. Ardından odamdaki balkona alır ve güzel bir yer yapardım orayı. Bu evde kaldığım iki ay boyunca misafir gibiydim ve devrin değişme zamanı gelmişti. Bu ev benimde evimdi. Ve kendi düzenimi oturtmanın zamanı gelmişti. Mutfağın önünden Rodos geçti. Sakince yemeğimi yemeye devam ettim. Kulağımda kulaklık olduğu için sesleri duyamıyordum. Sütümü bitirince bulaşıkları makineye yerleştirdim ve dolu olan bulaşık makinesini çalıştırdım. Artık iş bulmak için dışarı çıkabilirdim. Mutfaktan çıkıp odama giderken merdivende Rodos ile yan yana geldik. Kolumu tutup kulaklığımı çıkardı. Kaşlarımı kaldırarak baktım ona. "Bir yere gidemeyeceğini biliyorsun değil mi?" dedi buz gibi bir şekilde. "En azından şimdilik." diyerek kolumu çektim ve kulaklığımı geri takıp odama çıktım. Giyinme odasına gidip kıyafet bakmaya başladım. Bu sene sınav işini ertelemiştim. Bu sene yıl boyu çalışır seneye buradan gittiğimde yeniden hazırlanmaya başlardım.

Saçlarımın örgüsünü açıp omuzlarımdan dalgalı bir şekilde dökülmesine izin verdim

Ups! Ten obraz nie jest zgodny z naszymi wytycznymi. Aby kontynuować, spróbuj go usunąć lub użyć innego.

Saçlarımın örgüsünü açıp omuzlarımdan dalgalı bir şekilde dökülmesine izin verdim. Göz altlarımı kapatıp,parlatıcı sürdüm ve bileğime toka takıp,ince yüzüklerimi de takıp aynanın önünden kalktım. Beyaz omuzdan asmalı bez çantama cüzdanımı ve bir defter ile kalem kattım. Telefonumu ve kulaklığımı alıp aşağı indim. Rodos'un gitmiş olması rahatlatırken anahtarı alıp evden çıktım. Kulaklığı kulağıma takıp rastgele bir şarkı açtım.

Son Feci Bisiklet-Kaybol.

Gülerek yürümeye başladım. Dün Rodos ile büroya giderken yol üstünde gördüğüm kafelere gidiyordum. Mutlaka biri işe alırdı.

Saatler geçmiş ancak hâlâ iş bulamamıştım. Büronun hemen yanındaki kafede eleman aranıyor yazısını görünce alayla gülüp içeri girdim. Adamdan kaçmak için adamın yakınında çalışacaktım resmen. Etrafa göz attım. Gayet modern bir yerdi. Kahverengi renkleri ile bezenmiş ve mis gibi kahve kokuyordu. Kahveyi sevmesem de kokusuna bayılırım. "Merhaba." dedim kasadaki kadına yaklaşırken. Tatlı bir kadını. "Merhaba." dedi aynı tatlılık ile. "İş için gelmiştim." dedim utangaç bir şekilde. "Ah bir an kimse gelmeyecek diye çok korkmuştum. Hemen başlayabilir misin?" dedi heyacan ile. "Şartlar ne?" dedim heyecanla. İş bulmuş olmanın heyecanı vardı üzerimde.  "Sabah sekiz. Gece 12. Maaşı şuanlık üç bin ancak yakın zamanda büyük bir zam ile dört bine yakın olacak." dedi. Şaşkınlıkla baktım. Bir kafe için çok fazlaydı. "Bakma öyle kedi görmüş fare gibi. Buraya genelde hep öğrenciler çalışmak için gelir. Müşterileri ise genelde çalışan insanlar olur. O yüzden iyi para kazanırız. Üst tarafta yemek bölümü de var. Garson olacağın için iki tarftan da çalışacaksın. Çok yoruldukları ve ögrenci olduğunuz için bu kadar yüksek maaş."dedi gülümseyerek. Çok iyiydi. İstanbul'da çalıştığımızda sabah sekiz,akşam üç arası çalışıyorduk ve askeri maaşın yarısını bile almıyorduk. "O zaman hemen başlayabilirim." dedim neşe ile. "Ben Yıldız. Kocam da şuan mutfakta,adı Emir. Ve sende?" dedi. Gülümsedim. "Arca." dedim. "Memnun oldum Arca. Arka tarafta soyunma odası var. Eşyalarını bırakıp bir önlük kap gel. Ciddi işleri halledip sana işi öğreteyim biraz. Sonrası kolay zaten." dedi. Kafa salladım ve dediği yere gittim. Güzel bir yerdi. Tatlı bir kadındı. Yirmilerinin sonlarında vardı. Normal bir yüzü olsa da fazlası ile güzeldi. Telefonumu arka cebime katıp,siyah düz önlüğü aldıktan sonra kasaya geri gittim. Benim dışımda üç garson daha vardı. İkisi erkek biri kadındı. Onlarla ve Yıldız ablanın kocası Emir abi ile tanışmıştım. Hepsi iyi insanlardı. "Arca şunu götürü müsün?" dedi Emre tepsiyi uzatırken. Mezuna kalmış ve yirmi iki yaşındaydı. Sarışındı. Hedefi Cerrahpaşa tıptı ve o yüzden çok çalışıyordu. Tepsiyi aldım ve dediği masaya kahveleri götürdüm.

01:23 - İş çıkışı

Taksiye binip evin adresini verdim. Ev uzak değildi ancak hava karanlık olduğu için taksi ile gidiyordum. Cebimden telefonumu çıkardım. Ne bir arama vardı ne de mesaj. Göz devirip telefonu kapattım. Eve gelince Rodos'un hâlâ gelmediğini görüp yeniden göz devirdim ve taksicinin parasını verip arabadan indim. Anahtarı takıp eve girdim ve direk odaya çıktım. Yıldız abla hepimizin karnını doyurmuştu. Yorgunluk ile yatağa çöktüm. Yüzümde ufak bir tebessüm vardı. Her şeye rağmen başaracaktım. Halledemeyeceğim tek şey içimdeki ne olduğunu bilmediğim duygulardı.

İbrin | ilklerOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz