"Bir annenin isteği" 9

2.6K 231 51
                                    



"Tamam sakin ol."

Alp derinlerden gelen bir ses ile konuşmuştu, Serhat ise yutkunmakla yetindi. Gözlerini onun üzerinden çekip, kafasını yavaş bir şekilde aşağı eğdi.
"Özür dilerim."
Bu sefer yutkunan Alp'ti, her defasında özür dilemesi, sanki ona bir şey yapıyordu.

"Hadi beni kaldır."
Serhat bunu bir emir gibi algılayıp hızla ayağa kalktı, ani bir haraketle koluna girdi. Tenleri birbirine değiyordu, bu kalbinin hızlanmasına sebep olmuştu. Biri kafasına sert bir şey ile vurmuşta gözü kararıyor gibiydi. Ona dokunan elleri, ona değen teni, sanki yanıyordu. Daha fazla dokunmak istiyor ama yakıyor gibi...

Hani büyülü bir şey olurda ona dokunmak istiyor gibi, ama ona dokunmak yakıyor gibi.. Dipsiz bir kuyuya düşüyor gibi...

Serhat bütün hissettiklerini görmezden gelmeye çalışarak onu yatağına usulca oturtu. Sonra tam arkasını dönüp başka bir yere gitmek isterken, Alp onun kolunu tuttu.
"Dur."
Serhat titreyerek Alp'e döndü, solgun bakışlarını onun üzerinde tuttu.

Alp, Serhat'ın kolunu aşağı çekerek onu yatağa oturtu. Bunun yapmasının tek bir amacı vardı, ona karşı olan nefreti dinmiş değildi. Ya da onu affetmiş de değildi. Sadece babasının yanlış yaptığını biliyordu, babası ile arası hiçbir zaman iyi olamamıştı, hiçbir zaman iyi bir şey yaptığını görmemişti. Eline geçen para ile ya içki, ya da kumara harcardı. Bu yüzden o üç bin tlnin güzel ve onurlu bir şekilde borç olmadığını biliyordu.

Bu paranın Serhat'tan alınmaması gerektiğini de biliyordu, bu yüzden de sadece konuşmak ya da konuşmadan öylece yanına oturtmak istedi.

Serhat, Alp'in yanına oturup sadece ona baktı, ne diyeceğini merakla bekliyordu. Ona olan bakışları büyülenmiş gibiydi, sanki kafasını bir yere yaslayıp yüz yıllar boyunca izleyebilir gibi, ömür boyunca o yumuşak saçlara dokunmak isteyebilir gibi, sonsuza kadar konuşmasını beklemek sıkıntı olmaz gibi.
Bükük bir boynu ile ona bakmayı sürdürdü.

Alp belki konuşmak istiyordu, babam iğrenç bir insan aslında demek istiyordu, onu takma, onu umursama, o pislik demek istiyordu. Neden demiyordu? Neden susuyordu? Bilmiyordu ki. Sustu işte. Ona bir şey demedi, baktı ve istemsizce o ince uzun parmakları ile Serhat'ın yavaşça süzülen kanını sildi.

Eline kanın bulaşmasını pek umursamadı, ayrıca bunu yaptıktan sonra Serhat'ın yüz ifadesi görülmeye değerdi. Şaşkınlık, heyecan, gerilme, korku her şey vardı o bakışta.

Serhat istemsizce nefesini tutmuştu, şu an ciddi anlamda nefes almıyordu. Hatta Alp parmaklarının ucunu Serhat'ın az önce sıkıldığı için kızaran boğazına değdirdiğinde bayılacak gibi hissetti. Biri boğazını sıkmıyordu ama o nefes alamıyordu. Kaskatı olmuş bedeni, tuttuğu nefesi ile ona bakmaya devam ediyordu.

Alp neden hala parmaklarını onun boynunda tutuyordu ki? Neden o kızarıklığa öylece dokunmak istemişti ki? Ne yani sihirli bir şekilde dokununca iyileşecek gibi mi hissetmişti. Alp hiçbir şey bilmiyordu.

Serhat yutkundu, ne zaman ki Alp parmaklarını onun boğazından çektiğinde hemen kalktı yatağın üzerinden. Eğik boynu ile odadan kaçtı. Kendisini nasıl attığını bilmediği bir şekilde lavaboya attı. Artık nefes alabilirdi, derin bir nefes aldı, hızla nefes alıp veriyordu. Tirtir titreyen vücudunu biraz haraket ettirip musluğun yanına geldi, kendisine aynadan kısa bir bakış attı ve avucuna soğuk suyu dolduktan sonra yüzüne çarptı.

Ne olduğunu anlamadığı bir yolda ilerliyormuş gibi hissediyordu. Sanki ruhu bir yerlerde kaybolmuştu, sanki kalbinin yeri artık boştu. Kime gitmişti ki? Kalbi kaçıp kime gitti?

Özür dilerim •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin