"Eski ev" 18

2.5K 199 80
                                    

Nerede olduğumuzu bilmiyoruz, karanlık ve boş...
Bir tek kişi var ki oda sevdiğimi yeni kabullediğim Serhat. Nasıl kabullendiğimi dahi anlamadığım, içimdeki histen kurtulamadığım, aşık olduğum kişi...

Sanki her zaman onu seviyormuşum gibi, sanki bütün hayatım onu sevmek için var olmuş gibi. Yıllardır zaten onu bekliyormuşum gibi...

Peki şimdi ise böyle yoğun hisler duyduğum kişi arkamda ve halsizce sandalyemi sürüyor. Deli gibi yorulduğunu, çünkü uzun zamandır yürüdüğümüzü biliyorum. Tek kelime dahi söylememişim, titremesi hala geçmemiş. Ben ise mal gibi karanlık yola bakıyorum.

Babamı bir kez daha tanıyamamış olduğuma yanıyorum, ömrümde beklediğim insan gibi hissettiğim kişinin, boğazına bıçak tutan babam.

Babam kelimesi artık bana uzaklaşmaya başlıyor sanki, o benim için hiç kimse oluyor artık. Ve bir kişide yakınlaşıyor bana.

Önce her şeyin sorumlusu olan nefret ettiğim kişi, sonra belki arkadaş olabileceğim kişi, sonra da gök gürlediğinde destek olabilecek kişi ve en sonda aşık olduğum kişi...

Ne değişik ama bu düşünce dahi garip gelmiyor bana, alışmadığım bir şey olmasına rağmen bunu düşünmek dahi iyi hissettiriyor. Biliyorum istediğim manada sevmez beni ama nedensizce onu sevme düşüncesi mutlu ediyor beni. Sanki hak eden kişiye değerli bir şey vermişim gibi, çünkü biliyorum ki o aşık olunmayı hak ediyor.

Saçlarının okşamasını, gözlerinin içine aşkla bakılmasını hak ediyor.

Ona nefret dolu baktım, hatta vurdum, kaba konuştum ve incittim. Yaptığım her şeyin kötü olduğunu şimdi öylesine çok anlıyorum ki kendimden nefret edesim geliyor.

En çokta o zaman anladım, Kadir'i ittiğinde anladım her şeyi. Kadir'i ittiğinde itemeyebilirdi, bıçak boğazına gelebilirdi ama bunu zerre düşünmemişti. Çünkü kendisine dokunan elleri istememişti. Tıpkı o günkü benim ellerim gibi...
O dakika da hiçbir şey düşünememişti, Kadir ona dokunduğunda olduğu gibi.

Şimdi daha iyi anlıyorum beni itişini, şimdi daha iyi anlıyorum onu anlamadığımı. Şimdi daha iyi anlıyorum vicdan azabını...

Kadir'i ittiğinde hiçbir şey düşünememişti, tek derdi itmekti. İstememişti, korku anında kendisine dokunulmasını istememişti. Tıpkı benim ona korku anında dokunmam gibi...
Yapmak istediğim şey kötü değildi, onu kurtarmak istemiştim. Ama o beni iterkende kötü niyetle itmemişti.
Şimdi her şeyi daha da iyi anlıyorum.

Beni itişinin bedelini ona fazlasıyla ödetmiştim ya zaten, vurarak, kötü konuşarak, nefretle bakarak, vicdan azabı yükleyerek.

Ama hayır o okşanmayı hak eden bir insandı, güzel sözleri, iyi bakışları, aşkı hak eden bir insandı. Erkekti ve ben bunu umursamıyordum, kalbi öylesine güzeldi ki başka her şey yalan geliyordu bana...

Şimdi ise hala elleri titrerken, yorgunluktan bitmiş bir haldeyken itiyordu tekerlekli sandalyemi.

Yol karanlıktı, nerede olduğumuzu anlamaya çalışmadan evvel durdurdum Serhat'ı.
"Gelsene bi,"
Yine o titrek bacakları ile yürüyüp önüme gelmiş ve çökmüştü.

Yüzünü karanlık nedeniyle pek net göremesemde, suratındaki korku yine de belliydi, yanağından da kan akıyordu. Gerçi bunu fark etmemiş bile olabilirdi. O dakika da daha çok anladım, ben bu çocuğa aşık olmuştum. Ben öylesine aşık olmuştum ki, akan her damla kanı için denizler kadar ağlayabilirdim.

Elimle kesilen yere donunmadan silmeye çalıştım kanını. Bana öylesine şaşkın bakıyordu ki, tebessüm etmemek için zor tuttum kendimi.

Az çok yüzündeki kanı sildiğimde köpek yavrusu gibi bakmaya başladı bana. Ben ise saati tahmin etmeye çalışıyordum. O kadar uzun süredir koşmuş, sonra yürümüştük ki sonraları yönümüzü kaybetmiştik. Bir Allah'ın kulunu görememiştik, zaten yanımızda telefonda yoktu.

Özür dilerim •bxb•Where stories live. Discover now