"Okulun ilk günü" 14

2.8K 226 145
                                    

Alp öylece hüngür hüngür ağlarken Serhat pekte ne yapacağını bilmiyordu. Hatta zerre bir şey bilmiyordu. Aklına gelen fikir ile konuştu.

"Bak eğer sinirliysen ve sinirini birine vurarak çıkarmak istiyorsan bana vurabilirsin. Yemin ederim sesimi çıkarmam. Zaten doğru söylüyor, seni bu duruma düşüren benim. Benden nefret ediyorsun sonuçta, gerçekten vurabilirsin bana. Sinirini çıkarabilirsin. Yeter ki ağlama."

Alp yüzünü elleriyle kapatmışken bir yandan da Serhat'ı dinliyordu. Kaşlarını çatarak ona baktı, tam sağ yanında durup öylece vurmasını bekliyordu. Serhat bunun ona iyi geleceğini düşünmüştü. Alp ellerini havaya kaldırdığında, Serhat istemsizce gözlerini kapatmış ve bedenini dövülmeye hazırlamıştı. Kaskatı kesilmiş bedeni dövülmeyi beklerken belini sımsıkı eller sardı. Alp Serhat'a sarılıyordu.

Serhat ruhunun titrediğini hissetti, kendisine sımsıkı sarılmış ağlamaya devam ediyordu.

"Nefret ediyorum ondan!"

Bu senden nefret etmiyorum da ondan nefret ediyorum demekti. Ama Serhat bunun altındaki manayı pekte anlamış gibi değildi. Kaskatı olmuş bedenini yumuşatarak, kollarını onun boynunun arkasından birleştirdi. Bir yandan da onu sakinleştirmek istercesine saçlarını okşuyordu. İlk defa bir insan ondan destek alıyordu, ilk defa bir insanı sakinleştiriyordu.

"Alp sil göz yaşlarını, ağlamaya değmez. Babanın kumar borcunu ödemek sıkıntı olmaz benim için."

"Hayır. Sakın. Anlamıyor musun? Seni kullanıyor."

Serhat sımsıkı sarıldı ona, bir daha ne zaman daha sarılabilirdi ki. Delicesine aşık olduğu bu gence bir daha sarılamayabilirdi. Onunla hiçbir şey değillerdi ki, onun bir şeyi değildi, öylesine destek aldığı.

Serhat içinden, ah be Alp.
Yalvarırım ağlama. Ruhum sökülüyor sanki, yere düşün her göz yaşın sanki alev olup üzerime düşüyor gibi. Ne zaman sevdim bu kadar seni...
Seni bu hallere düşürdükten sonra seni sevmem de haksızlık değil mi?
Hakkım yok buna...
Özür dilerim. Ağlamasan olmaz mı? Seni nasıl sakinleştireceğimi dahi bilemiyorum, sana sarılmaktan başka ne yapabilirim ki.
Alp ağlamasan. Kalbim atmayı bırakmak istiyor gibi, ne olursun ağlama gözlerini sevdiğim.

Serhat düşünürken Alp biraz olsun rahatlamaya başlıyordu. Ama Serhat'ın sımsıkı sardığı belini hala bırakmıyordu.

Ona sımsıkı sarılıyordu ama bir yandan da düşünüyordu.
Serhat gitme...
Gök gürlediğinde, ağladığımda yanımda olmalısın. Bunu borçlusun. Sana sarılmama borçlusun. Hayatını bana adadıysa gitmeyeceksin hayatımdan değil mi? Yalan söyleyip gidecek misin? Sıkılıp bırakacak mısın? Yeter diyecek misin?
Deme...
Dersen öldürürüm seni. Sakın deme. Sakın sıkılma. Sakın bana inanma... Git dersem de gitme... Defol dersem de gitme...
İstemiyorum dersem de gitme. Gitmeni istiyorum dersemde gitme. Bana inanma...
Sana kötü davranırsam da gitme, bağırırsam da gitme.
Sakın gideyim deme...
Gitme...

İki genç birbirlerine sarılı iken içten içe kendileri ile konuşuyorlardı.
Düşünceleri beynindeki ama asla dillerinin uçlarına gelmedi. Asla konuşamadılar. Birbirlerinin neyiydiler onu bile bilmiyorlardı. Arkadaşız demediler hiç, belki de sadece tanıdık, ya da kader ortağı.

Biri diğerine delisine aşıktı, kendisini unutup onu biliyordu sadece. Diğeri ise karmaşık duyguların içindeydi, duyguları karmakarışık olmuştu. Tek bildiği gitmesin istediğiydi.

2 ay sonra...

Tam tamına iki ay, gerekirse Serhat'ın geceleri acı içinde ağlaması, Alp'in babasına olan nefretinin büyümesi, Kadir'in sadece üç kez eve gelmesi, borcunu Serhat'ın ödemesi, ve hala daha para istemesi için Alp'i sıkıştırması, Serhat'ın annesinin biraz daha oğlunu iyi görmesi, Alp'in annesinin ise deli gibi çalışıp oğluna vakit ayıramamasına rağmen onu hissedişi vardı.

Özür dilerim •bxb•Kde žijí příběhy. Začni objevovat