Tell Me Everything

3.1K 204 169
                                    

Sabah düzgünce serdiğim yorganımı bozmadan yatağıma oturdum. Derslerden sonra kütüphaneye gittiğimde aldığım kitabı çantamdan çıkardım ve ilk sayfasını açıp okumaya başladım. Tam ilk sayfayı bitirmişken odanın kapısından gelen gürültüyle bakışlarımı o tarafa çevirdim. Cho oradaydı. Oldukça heyecanlı görünüyordu ve nefes nefese kalmıştı.

"Herkes ortak salonda. Ateş kadehine isim atıyorl-"

Daha cümlesini tamamlayamadan odadaki tüm kızlar ayaklanıp koşa koşa odadan çıktılar. Sadece ben kalmıştım, ve Cho. Bakışlarımı kaçırıp tekrar kitaba yönelttim ki bana seslendiğini duydum.

"Aurora? Şey...gelmek ister misin?"

"B-ben...üzerimi değişmem gerek. Kızlar beklemek istemezler belki. Siz gidin."

"Ben beklerim istersen."

"Cidden mi?"

Olumlu anlamda başını salladı. Kocaman gülümsedim ve kitabımı kapatıp yatağımdan kalktım.

"O zaman ben hazırlanayım."

"Hmhm. Seni binanın ortak salonunda bekliyorum"

"Tamam"

Cho gidince hemen dolabımdan kıyafetlerimi çıkarıp üzerime geçirdim. Aynanın karşısına geçip saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra odadan çıktım ve ortak salonda bekleyen Cho'nun yanına gittim.

"Ben hazırım. Gidelim mi?"

"Tamamm"

Beraber Ravenclaw binasından çıkıp ortak salona ilerlemeye başladık. 2 yıl sonra ilk defa birileriyle yakınlaşmaya başlamak benim için gerçekten harikaydı.

Ortak salona geldik. İçerisi biraz kalabalıktı. Kadehe isim atanlar, onları destekleyen arkadaşları ve sadece izlemeye gelenler -bizim gibi- salonda toplanmıştı. Cho ile beraber boş bulduğmuz ilk yere oturduk ve sohbet ederken kadehe kimlerin isim attığını izlemeye başladık. Derken birden kapıdan çok iyi tanıdığım iki öğrenci girdi. Fred ve George...

Arkadaşlarının tezahüratları eşliğinde salona giren ikili yüksek bir yere çıktılar. Ellerinde minik, ne olduğunu anlamadığım şişeler vardı. İkisi şişeleri sallayıp kafalarına dikmeye hazırlanırken birden Hermione Granger'ın sesi duyuldu ve herkes ona odaklandı.

"Bence işe yaramayacaaak"

İkili Hermione'nin iki yanına geçip alay edercesine baktılar.

"Öyle mi?"

"Peki neden Granger?"

Parmağıyla kadehin etrafındaki mavi sınırı işaret etti.

"Bunu görüyor musunuz? Bu bir yaş çizgisi. Dumbledore çizdi."

"Eee?"

Okuduğu kitabı kapattı ve sabır dilercesine derin bir nefes verdi. Doğru ya! Ellerindeki şişede yaşlandırma iksiri vardı.

"Eee si... Dumbledore gibi büyük bir büyücüyü basit bir yaşlandırma büyüsüyle kandırmanız çok saçma olur"

"Güzel olan da bu ya zaten."

"Çünkü oldukça saçma."

Hermione'nin yanından ayrılıp az önce durdukları yere geri döndüler. Minik şişelerinin kapaklarını açtılar ve kollarını havada kenetleyip yaşlandırma iksirini tek seferde kafalarına diktiler. Daha sonra oldukları yerden yaş çizgisinin diğer tarafına atladılar. Hızlı bir şekilde isimlerinin yazılı olduğu kağıtları kadehe attılar.

Salonda derin bir sessizlik oldu. Hiçbirşey olmamıştı ve bu çok saçmaydı. Sanırım o 'basit' yaşlandırma iksiri işe yaramıştı. Kısa bir süre sonra herkesin alkışları ve sevinç çığlıkları salonda yankılandı. Herkes onları tebrik ediyordu. Ben de kendimi tutamayıp kahkahalar eşliğinde alkışlamaya başladım ancak bu kutlamalar fazla sürmedi. Hermione yine haklı çıkmıştı. Fred ve George yaş çizgisinin diğer tarafına atılmıştı ve iksir etkisini yeni göstermeye başlamış olacak ki ikisinin de saçları beyazlaşmış, artı olarak saçlarıyla uyumlu sakalları çıkmıştı. İkisi de fazlasıyla komik görünüyordu. Tüm salon onlara gülerken onlar suçu birbirlerinin üzerine atıp kavga etmeye başlamışlardı.

Salonun kapısının açılma sesiyle herkesin dikkati o tarafa yöneldi. Viktor Krum ve birkaç arkadaşı -yine fazla ciddi bir şekilde- salona girdiler. Ateş Kadehi'ne isim attıktan sonra hiçbirşey demeden hızlı bir şekilde salondan çıktılar. Onlardan kısa bir süre sonra da kalabalık dağılmış, ortak salon birkaç kişi dışında bomboş kalmıştı.

Sonunda şampiyonların seçileceği büyük gün gelmişti. Tüm okul ortak salonda toplanmış, Profesör Dumbledore'u bekliyordu. Fred ve George dışında herkes çok heyecanlıydı. İkisinin de geçen gün yaşanan olaydan sonra fazlasıyla moralleri bozulmuş, sadece surat asıp sessizce oturuyorlardı. Sonunda Profesör Dumbledore ortak salona girince gözlerimi onlardan ayırdım. Dumbledore ufak bir konuşmanın ardından Ateş Kadehi'nin yanına gitti. Herkes merakla onu seyrediyordu. Sonunda kadehten minik bir kağıt parçası çıktı.

"Durmstrang'ın şampiyonu Viktor Krum!"

Alkışlar eşliğinde oturduğu yerden kalktı ve Dumbledore ile el sıkıştı. Daha sonra salondan ayrıldı.

Ve kadehten 2. kağıt çıktı.

"Hogwarts'ın şampiyonu Cedric Diggory!"

Ve son kağıt...

"Beauxbaton'un şampiyonu Fleur Delacour!"

Üç büyücü de salondan ayrıldıktan sonra Dumbledore tekrar konuşmasına başladı. Ancak daha tamamlayamadan kadehten bir kağıt daha çıktı.

"Harry Potter!"

Harry fazla küçük değil miydi? Yoksa Fred ve George'un denediği yaşlandırma iksiri onda işe mi yaramıştı? Tek bildiğim şey katılmasının fazla tehlikeli olduğuydu...

Salondaki sessizlik birden bozulmuştu. Herkes "düzenbaz!", "yaşı bile tutmuyor!" diyerek ona hakaretler savuruyordu ancak o da herkes gibi kadehten adının çıkmasına fazlasıyla şaşırmıştı.

Az önce olanlar fazlasıyla karmaşıktı. Adını kadehe kim atmıştı ki? Belki de cidden kendisi atmıştı ama buna pek ihtimal vermiyordum.

Bu düşüncelerle yatağıma uzandım. Tam yorganımı üzerime çekip uyumaya hazırlanacakken yatağımın ayakucuna birinin oturduğunu hissettim. Hemen olduğum yerde oturur hale geldim. Bu Cho'ydu. Gülümseyerek bana bakıyordu.

"Anlat bakalım. George Weasley'ye neden öyle dünyanın en mükemmel şeyiymiş gibi bakıyordun?"

"Ne? George mu?"

"Ah, yoksa Fred mi?"

"Şey...Neden öyle bakayım ki?"

"Hadi ama Aurora."

Israr ederken fazla sevimli gözüküyordu. Sonunda pes edip derin bir şekilde nefes verdim ve biraz ona yaklaşıp fısıldadım.

"Fred Weasley."

Şu an herkese her şeyi anlatmaya olan hevesime lanet okuyordum. 

𝑮𝒐𝒃𝒍𝒆𝒕 𝒐𝒇 𝑭𝒊𝒓𝒆-𝑭𝒓𝒆𝒅 𝑾𝒆𝒂𝒔𝒍𝒆𝒚Where stories live. Discover now